3 Ocak 2013 Perşembe

Türkiye artık dünyaya açık bir ülke

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin artık dünyaya çok açık bir ülke olduğunu söyledi.

MÜSİAD'ın Ankara Rixos Otel'de gerçekleştirilen Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı'na katılarak bir konuşma yaptı. Babacan, konuşmasına başlarken, sunumun aktarılacağı ekranda kısa süre bir teknik aksaklık yaşandı ve konuşmasına biraz geç başlayabildi.

MÜSİAD'ın iş dünyasına güç katan ve iş dünyasını hem yurt içinde hem de yurt dışında başarıyla temsil eden bir kuruluş olduğunu belirten Babacan, hükümet olarak da MÜSİAD'la her zaman istişare içinde olduklarını ve görüşlerine değer verdiklerini söyledi.

Kendisinin de iş dünyasından gelen biri olduğunu kaydeden Babacan, Türkiye'nin yakaladığı başarılara katkı veren tüm iş dünyasına teşekkür etti.

Toplantıda, Türkiye ve dünya ekonomisindeki gelişmeleri aktaran bir sunum yapan Babacan, Türkiye'nin artık dünyaya çok açık bir ülke olduğunu vurguladı.

Açık bir ekonomi olmanın çok büyük avantajları olduğunu anlatan Babacan, bunun yanı sıra getirdiği yükümlülüklerin ve sorumlulukların da olduğuna işaret etti.

Babacan, 2007 yılından bu yana kendisini hissettiren ve 2009 yılında en derin noktasına ulaşan küresel ekonomik krizin fazlar değiştirerek devam ettiğine dikkati çekerek, şunları kaydetti:

''Kriz henüz çözülmüş değil, henüz ortadan kalkmış değil. Krizin ilk safhasında sorunlar ağırlıklı olarak finans sektöründeydi ve finans sektöründe topyekün bir çöküş olmasın diye devletler, hem merkez bankaları hem de hazineleri eliyle bu finans kuruluşlarına destek verdiler. Belki bir kaç tane büyük bankanın dışında aslında bir toplu çöküş de henüz görmüş değiliz. Lehman Brothers örneğinden sonra devletler, hem hazineler hem de merkez bankaları, 'Artık bu bankaların batması çok kötü oluyor, maliyetli oluyor. Biz bunları her ne pahasına olursa olsun kurtaralım' dediler ve sallantıda olan, sermayesini kaybetmiş tüm bankalara yoğun bir şekilde devlet desteği verilmeye başlandı.

Bu tabii işini sağlam götüren bankalarla, daha riskli daha dikkatsiz giden bankalar arasında ciddi bir haksızlığa da sebep oldu. Buna biz bankacılık sektöründe ahlaki riziko diyoruz. Yani eğer, bu sarsıntılı dönemlerde işini iyi yapanlar, yoluna devam ederken, işini kötü yapanlara hemen devlet desteği sağlayarak, sen de devam et dediğinizde o zaman iyi ile kötü arasındaki farkı sıfırlamış oluyorsunuz ve bundan sonraki dönemde de aslında banklara, 'Korkma, sen de dikkatsiz işler yap, kötü kararlar al, gereksiz riskler al. Kazanırsan senin olur, batarsan zaten ben buradayım' mesajını vermiş oluyorsunuz. Dolayısıyla bu kriz ve krizdeki banka kurtarma operasyonları, bundan sonraki dönemde bankacılık sektörüne aslında çok yanlış mesajların verilmesini beraberinde getirmiş oldu.''
   
''Somut adımlar görebilmiş değiliz''

   
Krizin daha sonraki safhasında, 2011 yılıyla beraber artık devletlerin kredibilitesiyle ilgili sorunların başladığını anlatan Babacan, devletlerin çok ağır borç yükü altına girdiklerini söyledi.

Babacan, şu an itibariyle bakıldığında, hem kamu borç rakamlarının çok yüksek seviyelerde olduğunu hem de bankaların ancak dışarıdan aldıkları desteklerle ayakta durabildiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:

''Tüm bu operasyonların likidite maliyeti, merkez bankalarının para basma operasyonlarıyla karşılanıyor. Şu an hem Avrupa Merkez Bankası hem de Amerikan Merkez Bankası, şu ana kadar görülmemiş miktarlarda, trilyonlarca dolar, trilyonlarca avro karşılıksız para basarak, piyasaya sürmek zorunda kaldılar, bir yandan bankalara yardımcı olmak için bir yandan da iflas etmek üzere olan hazinelere, devletlere yardımcı olmak için. Bu olağanüstü durumun nasıl bir takvim içerisinde normale döneceğiyle ilgili de şu an hiç bir plan, program yok. Şu anda hala tüm dikkatler yangını söndürmeye verilmiş durumda. Peki yangın söndükten sonra bu bina nasıl tekrar inşa edilecek, bununla ilgili de henüz somut gelişmeler yok. Kağıt üstünde planlar var, hazırlıklar var ama somut adım henüz görebilmiş değiliz.

Tüm bunların sonucunda, gelişmiş ülkelerde üretici ve tüketici güveni son derece düşmüş, işsizlik artmış durumda ve gelişmiş ülkelerde büyüme görünümü oldukça zayıflamış durumda ve özellikle son 7-8 aylık dönemde tüm bu olumsuz tablo, artık gelişmekte olan ülkelere de yansıyor. Krizin tam merkezinde şu anda Avrupa var. Evet Amerika'da da sorunlar var ama şöyle ya da böyle borçlanma tavanının önümüzdeki haftalarda bir şekilde çözüleceği. mali uçurumun şimdilik kenarından dönüldüğü ama yine de köklü bir çözüm üretilemediğini görüyoruz ama yapısal açıdan baktığımızda bu depremin, bu krizin merkezi halen Avrupa.''
   
''Kötü politika uygulayanlar, iyi politika uygulayanların sırtından geçinmeye başlamıştı''
   
Avrupa'da sistem kurulurken ciddi boşluklarla beraber kurulduğuna işaret eden Babacan, tek bir para birimine geçilirken bu para biriminde olan ülkelerin maliye ve bankacılık politikalarının tek tek ülkelere bırakıldığını söyledi.

Böyle olduğunda da her ülkenin, kendisi için en avantajlı neyse uygulamalarını o yöne doğru çekmeye başladığını dile getiren Babacan, ''Bütçesi yüzde 10 açık veren ülke ile yüzde 3 fazla veren ülke, aynı para birimini kullanıyor, aynı merkez bankasına başvuruyor. Bir bakıma, kötü politika uygulayan ülkeler, iyi politika uygulayan ülkelerin sırtından geçinmeye başlamış durumdaydı Avrupa Birliği'nde. Bunun zaten sürdürülemez olduğunu tüm toplantılarda söylüyorduk ve sonunda problemler büyüdü ve artık, ülkeler iflasın eşiğine gelince ülkeleri kurtarma operasyonları başladı'' diye konuştu.
   
''Zayıf siyasi liderlik pek çok Avrupa ülkesinin en büyük problemi''
   
Babacan, söz konusu ülkeleri kurtarma operasyonlarını da anlatarak, bankacılık sistemindeki kırılganlıkların ve sorumsuz yönetimin AB'de şu anda çok büyük bir problem olduğuna vurgu yaptı.

AB'ye giren ülkeler, özellikle Avro Bölgesi'ne giren ülkelerde bir miktar tembellik başladığını ifade eden Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Biz artık buralara kapağı attık, istikrar açısından da sorun yok, nasılsa sağlam bir gemide gidiyoruz bakış açısıyla maalesef yanlış politikalar uyguladılar ama artık yolun sonuna gelinmiş durumda. Bundan sonraki dönemde her ülke kendi ev ödevini yapmak zorunda ve her ülke kendi reformlarını hızla gerçekleştirmek zorunda. Ancak siyasi karar alma mekanizmalarındaki yetersizlikler ve zayıf siyasi liderlik pek çok Avrupa ülkesinin en büyük problemi şu anda. Karar alınamıyor, karalar alınıyor, ilan ediliyor uygulama noktasında sıkıntıya düşülüyor. Koalisyon hükümetleri var, azınlık hükümetleri var. Hükümetlerle parlamentolar arasında ciddi görüş ayrılıkları var. Tüm bunlar, önümüzdeki dönemde AB'deki problemlerin kolay kolay çözülemeyeceğini bize gösteriyor.

Özellikle bizim iş dünyamızın da bunun farkında olması gerekiyor. Bu ağır borç yükü, kolay kolay ortadan kalkmayacak ve ekonomilerin üzerinde ciddi bir yük oluşturmaya devam edecek. Şimdi bakacak olursanız ABD'nin kamu borcu, milli gelirine oran olarak bu yıl sonu itibariyle yüzde 107'ye ulaşmış durumda. Avro Bölgesi'nde de yine yüzde 93-94 gibi rakamlar görüyoruz ve bunlar da artmaya devam ediyor. Yapılan programlarda, çalışmalarda da bu borcu geri düşürmekten ziyade, borçtaki artışı önleyebilme çabası var şu anda. Çünkü geri düşüş trendine sokabilmek için yıllar gerekecek, belki bazı ülkeler için 10 yıllar gerekecek ve bu ağır borç yükü yüzünden bu ekonomilerde büyüme, önümüzdeki dönemde hiçbir zaman yüksek seviyelere çıkamayacak. Bazı ülkelerde sıfır, bazı ülkelerde eksi büyüme rakamları görmeye devam edeceğiz.''
MÜSİAD'ın Ankara Rixos Otel'de gerçekleştirilen Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı'na katılan Babacan, kendisinden önce konuşan MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak'ın değindiği bir kaç konuya yanıt verdi.

Uzun zamandır iş dünyasının üzerinde konuştuğu, Borçlar Kanunu ile birlikte gelen ''eş muvafakati'' konusuyla ilgili bilgi veren Babacan, bu konunun çözüleceğini söyledi.

Bu konu üzerindeki çalışmaların devam ettiğini aktaran Babacan, şunları kaydetti:

''Yeni Medeni Kanun'a göre, karı kocanın da bir ortaklık anlayışı söz konusu, mal mülk konusunda. Kendi şirketine veya ortağı olduğu bir şirkete kefil olurken belki eş muvafakati aranmayacak ama bir arkadaşına, yabancı birine kefil oluyorsa da o zaman yine de eşi bundan haberdar olsun istiyoruz, çünkü orada da aile faciaları yaşanıyor. Yani imzayı atıyor bir arkadaşına, ondan sonra problem çıkıyor ama kendi şirketiyse, zaten problemin ağırlığı da orada. Yani muhtemelen öyle çözülecek ama henüz son noktayı da koymadık. Şimdi fazla bir beklenti oluşturmayım ama o şekilde çalışmalar devam ediyor. Son şeklini verdikten sonra zaten, açıklayacağız.''
   
''Sat, geri kirala'' imkanı
   
Babacan, özel sektörün kira sertifikası ihracının çok önemli bir konu olduğunu ve bu konunun yasal zemininin hazır olduğunu vurgulayarak, burada maliyetlerin de aşağı çekildiğini bildirdi.

Yeni bir kanun çıkardıklarını anlatan Babacan, bu kanuna ''sat, geri kirala'' gibi bir madde de koyduklarını ifade etti.

Bu kanunla, bir varlığı finansman şirketine satıp, tekrar kiralama yapmanın mümkün olduğunu dile getiren Babacan, ''Burada en önemli konu vergi engeliydi, çünkü özellikle gayrimenkulde iki kere tapu harcı doğuyordu. Biz bunun tapu harcını ipotek tapu harcına indirdik o kanunla beraber'' diye konuştu.
   
''5084 artık bitti''
   
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, 5084 sayılı Teşvik Yasası'nın artık bittiğini, çünkü bunun, yatırım teşvik ruhuna uygun olmadığını ifade etti.

Şimdi ise yeni bir çalışma olduğuna işaret eden Babacan, şöyle devam etti:

''Çalışma Bakanlığımızla beraber bir istihdam teşvik paketi hazırlıyoruz. Yani 5084'ün özellikle o sosyal güvenlik primleriyle ilgili artılarını, işverene faydalarını 5084 kapsamında değil, yatırımı teşvik kapsamında değil, istihdamı teşvik kapsamında getireceğiz ama hangi iller, nasıl olur, hangi kurallara göre olur- Bunlar çalışılıyor.''
   
''Çok geniş bir kredi sicili oluşacak''
   
Babacan, çek sicillerinin görülebilmesi çalışmaları hakkında da bilgi verdi ve şöyle konuştu:

''Türkiye Bankalar Birliği nihayet, nihayet diyorum, çünkü bize Mart'ta Nisan'da bitiririz diye söz vermişlerdi, Ocak ayına geldik. Nihayet bunun bilgisayar altyapısını hazırladılar, TOBB ile birlikte çalıştılar. Sonuçta geldiğimiz nokta şu; çeki alacağınız kişinin pozitif ve negatif sicilini artık internet üzerinden veya akıllı telefonlar üzerinden, o kişinin de izin vermesi kaydıyla daha kolay görebileceksiniz. 2008'den bu yana pozitif siciller de toparlandı, veri tabanında bunlar var. Sadece negatif değil, pozitif sicil de görülecek. Yani ne kadar çek ödemiş adam, ne kadarı dönmüş, ne kadar seneti protesto edilmiş, bunların hepsi görülecek.

Sistem tam bir otursun, Ocak'ın 15'i gibi ayrıca bir tanıtım yapacağız. Çünkü iş dünyamız için bambaşka bir dönem başlayacak. Biz kanunla onlara şu yetkiyi de verdik. Mesela cep telefonu faturaları veya elektrik faturaları ya da bankalardan konut kredileri, kredi kartı ödemeleri... Yani bir vatandaşın borçlanıp ödediğiyle alakalı ne var ne yoksa o kredi sicilinde yer alacak. Nihai amacımız o. Mesela senetlerde sadece protestolu senetleri görüyorduk, şimdi ödenen senet bilgilerini de alacağız. Ödenen senetler de görülebilecek ve bu şekilde çok geniş bir kredi sicili oluşacak. Ancak bu, tamamen vatandaşımızın kendi izniyle üçüncü bir şahsa açılabilecek.''
   
''Türkiye, ilham kaynağı haline geldi''
   
Türkiye'nin artık sadece kendi için değil, bölgesindeki tüm ülkeler için de bir ilham kaynağı haline geldiğine dikkati çeken Babacan, siyasi ve ekonomik reformlar konusunda Türkiye'nin, pek çok ülkeye destek vermeye başladığını bildirdi.

Mısır'a 2 milyar dolar, Tunus'a 500 milyon dolar, Libya'ya 200 milyon dolar, Yemen'e de 100 milyon dolar kredi verildiğini belirten Babacan, ''Bir zamanların Türkiye'si, dışardan yardım alırken artık kredi veren, yardım eden ülke pozisyonuna yükseldi'' dedi.
MÜSİAD'ın Ankara Rixos Otel'de gerçekleştirilen Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı'na katılan Babacan, burada yaptığı konuşmada, Türk Lirası'ndaki oynaklığın, ortalamaların altında seyrettiğini söyledi.

Dünyada bu kadar dengesizliklerin olduğu bir dönemde, kurda istikrarın sağlanmasının çok kolay olmadığını dile getiren Babacan, Merkez Bankası'nın yeni para politikası modelinin, BDDK'nın da desteği ve vergi düzenlemeleriyle istikrarın sağlandığını ifade etti.

''Kurda istikrar demek, kura garanti veriyoruz diye anlaşılmasın'' diyen Babacan, kur riski konusunda ne olursa olsun herkesin çok dikkatli hareket etmesi gerektiğini vurguladı.

''Nasıl olursa bu döviz yerinden oynamıyor, ben biraz daha risk alayım'' diye bir yanlışa düşülmemesi gerektiğine dikkati çeken Babacan, ''Bundan sonraki dönemin neler getireceği konusunda herkesin dikkatli olması lazım. Avrupa kaynaklı, belki Amerika kaynaklı farklı gelişmelerle her zaman karşı karşıya kalabiliriz'' dedi.
   
''Enflasyonda düşüş devam ediyor''

   
Enflasyonda düşüşün devam ettiğini dile getiren Babacan, bugün açıklanan enflasyon verisinin, son 30-40 yılın en düşük enflasyon rakamı olduğunu söyledi.

Babacan, 2012 yılındaki büyümenin, önceki iki yıl kadar yüksek olmadığını ama hem cari açıkta hem de enflasyonda çok önemli kazanımlar elde edildiğini belirterek, bundan sonraki büyüme oranlarının daha istikrarlı, daha sürdürülebilir bir zemine oturmasını sağlamış olduklarını bildirdi.
   
''Merkez Bankası negatif reel faiz uyguluyor''
   
Merkez Bankası'nın faiz politikalarına da değinen Babacan, ağırlıklı ortalama fonlama faizinin şu anda yüzde 6'nın da altında olduğunu söyledi.

Bu rakamın, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde de Türkiye'nin, enflasyon hedeflemesi uygulayan, gelişmekte olan ülkelerle aşağı yukarı paralel bir faiz uyguladığını ancak G20'deki gelişmekte olan ülkelere göre de daha düşük faiz uygulayan ülkelerden olduğunu ifade etti.

Reel faiz oranlarına da dikkati çeken Babacan, ''Şu anda bizim Merkez Bankamız, reel olarak negatif faiz uyguluyor. Merkez Bankası'nın şu anda uyguladığı faiz, ileriye doğru beklenen enflasyonun da altında bir faiz. Zaten bu Hazine'nin borçlanma faizlerine de yansımış durumda.

Ülkelerin kamu borçlarıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Babacan, dünyadaki bir çok ülkenin kamu borcu artarken, Türkiye'nin düştüğünü söyledi.
   
''Ortalama borçlanma faizi 2012'de 5 yıla çıktı''

   
Babacan, yurt içi borçlanma vadesinin Hazine açısından muntazam olarak yükseldiğine dikkati çekerek, 2012'de ortalama borçlanma vadesinin 5 yıla çıktığını bildirdi. Babacan, 2002 yılında bu vadenin 9 ay olduğunu da anımsattı.

Dış borçlanmada da faizler, tarihi düşük seviyelere indiğini vurgulayan Babacan, bir kaç hafta önce ihracı yapılan 2041 vadeli kağıdın ihraç faizinin yüzde 4,3 olduğunu kaydetti. Babacan, bunun Amerikan Hazinesinin borçlanma faizinin sadece yüzde 1,6 oranında üstünde olduğunu ifade etti.
   
''Bunlar güven ve istikrar göstergeleri''

   
Ülkelerin CDS primlerine de değinen Babacan, Türkiye'nin CDS priminin şu anda yüzde 1,25'e indiğini, bunun da tarihi düşük seviye olduğunu söyledi.

''Tüm bunlar güven ve istikrar göstergeleri'' diyen Babacan, faizler düşüş trendiydeyken, mevduat faizlerinin de hızla düştüğünü ifade etti.

Kredi faizlerine de bakıldığında, burada da düşüş trendinin devam ettiğini anlatan Babacan, ''Ticari kredilerde de bir süre direnç vardı ama nihayet o da kırılıyor. Tabii diyeceksiniz ki 'Yüzde 15, 20 istiyor bankalar' Ama bir banka eğer, ticari kredide yüzde 20 faiz istiyorsa, o aslında 'Ben sana kredi vermek istemiyorum' demektir'' diye konuştu.
   
''Bankacılık sisteminin sermaye yapısı son derece güçlü''
   
Bankacılık sisteminin sermaye yapısının son derece güçlü olduğunu belirten Babacan, bunun böyle yüksek kalması için de bankaları yakından izlediklerini bildirdi.

Bankaların takipteki alacaklarının da şu anda yüzde 2,9 oranında olduğunu anlatan Babacan, unun da dünya örneklerine göre çok iyi olduğunu söyledi.

Ali Babacan, halkın borçluluk oranlarının ise yüzde 19'a çıktığına işaret ederek, ''Pek çok ülkeye göre iyi durumdayız, toplam halkımızın bankalara borcu, ekonomimizin büyüklüğe göre nasıl, dünya mukayeseleri... iyiyiz ama bizim endişemiz şu oldu; Yüzde 19,4'e çok hızlı çıktık. Dolayısıyla şimdi biz bunun yavaş yavaş, kontrollü bir şekilde artmasını istiyoruz, ölçülü gitmemiz gerekiyor'' dedi.
   
''İç tüketimden de ihracattan da dengeli bir katkı bekliyoruz''
   
Orta Vadeli Program'ın (OVP) en önemli önceliklerinin ekonomik büyümeyi potansiyel seviyesine çıkarmak, istihdamı artırmak, enflasyonla mücadeleye devam etmek, cari açıktaki düşüş eğilimini devam ettirmek ve yurt içi tasarrufları artırmak olduğunu belirten Babacan, bunların, önümüzdeki 3 yılın en önemli öncelikleri olduğunu bildirdi.

Ali Babacan, 2013'te yüzde 4'lük bir büyüme öngördüklerini dile getirerek, ihracatın öngörülenin üzerinde artmasıyla bu büyüme rakamının artabileceğini söyledi.

İhracatının önünün bu anlamda açık olduğunu, ancak iç tüketime dikkat edeceklerini vurgulayan Babacan, yüzde 4'lük büyümede iç tüketimle ihracattan dengeli bir katkı beklediklerini ifade etti.

Büyüme tahminlerinin OVP'de ihtiyatlı yazıldığını belirten Babacan, ''Olumlu sürprizler olabilir ama diyelim ki Avrupa'da kimsenin beklemediği çok ciddi bir çöküş, zincirleme bir problem olursa da bu rakamları göremeyebiliriz. Yani dış etkiye çok çok bağlı, bir de bizim yine dış talipti, ihracatta ne yapacağımıza bağlı olacak büyüme oranlarımız'' diye konuştu.

Babacan, büyüme ile ilgili sorunların işsizliği artırdığını belirterek, başta ABD ve AB ülkeleri olmak üzere pek çok ülkede işsizlik oranlarının tarihi yüksek seviyelere çıktığını söyledi.

Bu durumun bu ülkelerdeki iç pazarın uzun süre daha toparlanmakta güçlük çekeceğini gösterdiğini anlatan Babacan, Avro Bölgesi'nde genç işsizlik oranın yüzde 23,9 olduğunu dile getirdi.

Babacan, Türkiye'nin aynı konudaki ortalamasının yüzde 15,2 olduğuna dikkati çekti.
   
''Güven olmayınca ekonominin toparlanması zor''
   
Güven endeksleri konusunda da değerlendirmelerde bulunan Babacan, dünyada krizden sonra sanayi ve tüketici güven endekslerinin bir süre toparlandığını, 2011 yılının başından itibaren ise yeniden düşüşe geçtiğini ifade etti.

''Güven oluşmayınca ekonomide toparlanma çok çok zor'' diyen Babacan, küresel büyüme tahminlerinin de son bir yılda aşağı yönlü revize edildiğini hatırlattı.

Babacan, ''Dünyanın genelinde büyüme rakamları aşağı yönlü revize edilmiş durumda'' dedi.

Büyüme beklentilerinin gelişmekte olan ülkeler de düştüğünü belirten Babacan, gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme hızının düşmesinin en önemli sebebinin ihracattaki zayıflıklar olduğuna işaret etti.

Babacan, Türkiye'nin de son 6 aydaki ihracat artış hızının düşmesine karşın iyi bir durumda olduğunu kaydetti.
   
2030'da çalışan nüfus tehlikesi

   
Avrupa'nın en önemli sorununun nüfus olduğunu dile getiren Babacan, Avrupa'nın tümünde çalışan nüfusun kademeli olarak düşeceğini ifade etti.

Türkiye açısından bakıldığında ise 2030-2035 yıllarına kadar çalışan nüfusun artacağına işaret eden Babacan, ''Ama ondan sonra tehlike başlıyor. Zaten Sayın Başbakanımızın 'en az üç çocuk' demesinin arkasındaki bilimsel gerçek bu'' diye konuştu.
   
''Krizin etkisini az hissettik''

   
Türkiye'nin, küresel krizin etkilerini oldukça az hissettiğine dikkati çeken Babacan, şunları söyledi:

''Özellikle 2002 yılından bu yana Türkiye'de sağlamış olduğumuz siyasi istikrar, güçlü siyasi irade belki de bunun arkasındaki en önemli sebeplerden. Öte yandan 2008-2009 öncesinde uyguladığımız politikalar, Türkiye'deki mali disiplin, enflasyonu tek haneye indirmiş olmamız, kamu maliyesi, bankacılık, sosyal güvenlik, sağlık reformları. Bütün bunlar, bizim ekonomik büyümemizi güçlendirdi.''

Kriz yaşayan ülkelere bakıldığında sorunun temelinde bankacılık ve kamu maliyesi olduğunu belirten Babacan, Her iki alanda da Türkiye'nin kendisini güçlendirerek krizden az etkilendiğini vurguladı.
   
''2009'da bambaşka bir yol izledik''

   
Babacan, 2009 yılında Avrupa'nın pek çok ülkesinin liderlerinin krizden çıkış yolu olarak vergileri düşürme ve daha fazla kamu parası harcamayı gördüğüne işaret ederek, ''Düz mantıkla baktığımızda doğru gibi görünüyor. İyi ama o devletin zaten borcu yüksekse, zaten kamu borcu, piyasalar için bir risk kaynağı olarak görülüyorsa, daha fazla para harcayarak borcu daha da artırıyorsanız güven unsurunu ihmal etmiş oluyorsunuz'' ifadesini kullandı.

Türkiye'nin tam o dönemde bambaşka bir yol izlediğini anlatan Babacan, 2012 yılının 2009 yılındaki Orta Vadeli Program'ın son yılı olduğunu hatırlatarak, koydukları hedeflerden daha iyi bir şekilde söz konusu dönemi kapattıklarını belirtti.
   
İşsizlik ve istihdam

   
İstihdam konusunda da konuşan Babacan, 2009 yılından bu yana 4 milyon kişilik ilave istihdam sağladıklarını söyledi.

İstihdam artışı açısından da Türkiye'nin birçok ülkeden ileri olduğunu dile getiren Babacan, Türkiye'nin Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) üyesi ülkeler arasında işsizlik oranının en hızlı düştüğü ülke konumunda bulunduğuna dikkati çekti.

''Petrol ve doğalgazımız olsaydı...''
   
Babacan, Türkiye ekonomisi açısından en önemli konulardan bir tanesinin cari açık olduğunu kaydederek, 2011 yılında cari açığın yüzde 10 gibi tarihi yüksek bir seviyeye ulaştığını dile getirdi.

Bu oranın aynı zamanda dünya ülkeleri arasındaki en yüksek oran olduğuna işaret eden Babacan, 2010 ve 2011 yıllarındaki yüksek büyümeye karşın cari açığın da çok büyüdüğünü söyledi.

Babacan, cari açığın en önemli nedeninin enerji ithalatı olduğuna vurgu yaparak, miktar olarak ihtiyacın arttığını ve petrolün varil fiyatının da 110-120 dolar seviyelerine yükseldiğini ifade etti.

Türkiye'nin enerji dışı cari açık konusunda artıya geçtiğini hatırlatan Babacan, ''Bu şu demek- Türkiye'nin sadece kendine yetecek kadar petrolü, sadece kendine yetecek kadar doğalgazı olsaydı, Türkiye bugün cari fazla veren bir ülke olacaktı'' diye konuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder