16 Ekim 2012 Salı

AB için Türk sorunu yok, Türk fırsatı var

Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Türkiye’nin Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi durumuna geldiğine işaret ederek, ’’Bugün AB için bir Türk sorunu değil Türk fırsatı var. Türkiye AB için bir fırsat’’ dedi.

Bağış, Lefke Avrupa Üniversitesi Rauf Denktaş Eğitim Kompleksi'nde ''Fatin Rüştü Zorlu AB ve Kıbrıs'' konulu konferans verdi.

Konferansına Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın selamlarını ileterek başlayan Bağış, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin asla yalnız kalmayacağını Türkiye'nin tüm imkanları ve kaynaklarıyla arkasında olduğunu bildirdi.

Türkiye'de 1957-1960 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan ve 1961 yılında o dönemin başbakanı Demokrat Parti Genel Başkanı Adnan Menderes ile idam edilen eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'nun Türkiye ve Kıbrıs Türklerine katkılarını anlatan Bağış, Zorlu'nun Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin Kıbrıs davasına büyük emeği geçen bir kişi olduğunu kaydetti.

Bağış, ''Bu adada yıllardır huzur içerisinde bayraklarımızın dalgalanmasında onun emeği var'' dedi.

Zorlu'nun dışişleri bakanlığı döneminde Türkiye'yi Kıbrıs'ın garantör ülkesi yaptığını, Kıbrıslı Türklere destek olmak için her imkanı kullandığını ve Türkiye'nin AB sürecini başlattığını belirten Bağış, Zorlu'nun anısının unutulduğunu ve ihmal edildiğini ifade etti.

''Fitne sokmaya çalışan zihniyet''

Bağış, değerli bir devlet adamı olan Zorlu'nun, dönemin Başbakanı Menderes ve bir arkadaşlarıyla asılmasını sağlayan zihniyetin, bugün de Türkiye ile KKTC arasına fitne sokmaya çalıştığını belirterek, ''Biz yıllardır bu zihniyetle mücadele ediyoruz'' dedi.

10 yıl içinde KKTC'nin nereden nereye geldiğinin değerlendirmesini KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün ile yaptıklarını ve göğüslerinin kabardığını kaydeden Egemen Bağış, geçen 10 yıllık dönemde salonda bulunan Tahsin Ertuğruloğlu , Turgay Avcı ve Hüseyin Özgürgün'ün dışişleri bakanlığı görevlerinde bulunduğunu, işbirliği içerisinde KKTC'yi uluslararası platformlarda yükseğe taşıdıklarını anlattı.

AK Parti'nin iktidarda olduğu dönemde Türkiye'nin KKTC'ye hiç ayırmadığı kadar kaynak ve zaman ayırdığını vurgulayan Bağış, ''Çünkü Türkiye'nin başında Kıbrıs davasını kendi davası olarak gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan var'' diye konuştu.

3 yılda yüzde 10 büyüme

KKTC'de son üç yılda yüzde 10 büyüyen ekonominin Rum yönetimine net bir cevap verdiğini kaydeden Egemen Bağış, yatırımların, yolların, hastanelerin, turistik tesislerin ve öğrenci sayısının arttığını belirtti.

Bağış, ''Her açıdan yükselen cezbeden bir ülke haline geldik. Bunun başlangıcını yapan Fatin Rüştü Zorlu'dur'' ifadesini kullandı.

''Her daim yeni projeler üreten bir beyindi'' diyen Bağış, dünyaca ünlü gazetelerin Zorlu'yu ''Türkiye Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği en iyi Dışişleri Bakanı'' ve ''En zeki Dışişleri Bakanı'' ilan ettiğine dikkati çekti.

15 Temmuz 1959'da Yunanistan-ın o zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğu olan (AET) AB'ye üyelik başvurusunda bulunduğunu, 31 Temmuz 1959'da da Fatin Rüştü Zorlu'nun dışişleri bakanı olarak Türkiye'nin başvurusunu yaparak karşı adım attığını anlatan Bağış, bunların Zorlu'nun ne kadar vizyonu bulunduğunun kanıtları olduğunu aktardı.

Türkiye ile Yunanistan-ın bugün kıyaslanamayacak bir durumda olduğunu, Türkiye'nın Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi durumuna geldiğine işaret eden Bağış, ''Bugün AB için bir Türk sorunu değil Türk fırsatı var. Türkiye AB için bir fırsat'' değerlendirmesinde bulundu.

''Türkiye KKTC'yi bırakmayacak''

Bağış, sürece dikkati çekerek, ''İşte o gün bugün Kıbrıs bizim milli davamız. Türkiye hiçbir zaman KKTC'yi yalnız bırakmadı bırakmayacak. Herkes bunu iyi anlasın'' ifadesini kullandı.

''Kıbrıs davası Fatin Rüştü Zorlu-nun bize emaneti. Ne AB için Kıbrıs-tan, ne de Kıbrıs için AB'dan vazgeçmeyiz. Bizim hukuki, etik ve ahlaki haklarımız var. AK Parti 10 yıllık dönemde Kıbrıs'tan tek bir Türk askeri çekmedi. Tek bir taşını vermedi'' diyen Bağış, KKTC'de uygulanan ekonomik programın meyvelerini vermeye başladığını ancak bunun vatandaşların cebine yansımasının zaman alacağını belirtti.

''AB üyesi ülkelerde kriz yaşanırken, Rum yönetiminde kredi arayışı sürerken, Başbakan İrsen Küçük ile yürüttükleri ekonomik programda başarı elde edildiğini'' ifade eden Bağış, Kıbrıs müzakerelerini yürüten Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve ekonomik mücadeleyi sürdüren Başbakan İrsen Küçük'ün arkasında her zaman durduklarını ve durmaya da devam edeceklerini söyledi.

''Kıbrıs sıkıntıdayken Türkiye mutlu olamaz. Türkiye sıkıntıdayken de Kıbrıs mutlu olamaz'' diye konuşan Bağış, bundan sonraki süreçlerde de birlikte hareket edileceğini kaydetti.

Bağış, ''Biz buraya Yavruvatan muamelesi yapmıyoruz. Devleti güçlendirmeye çalışıyoruz'' dedi.

Dünya devi proje

Türkiye ile KKTC arasında ''dünya devi bir projeye'' imza atılmakta olduğunu, su projesinin dünyada örneği olmadığını belirten Bağış, ''Kıbrıs'ta çözüme en büyük katkılardan biri de bu olacak'' ifadesini kullandı.

Suyun güneydeki komşuları da rahatlatacağını vurgulayan Bağış, KKTC kurulurken dahi bildirgede Rumlar'a barış eli uzatıldığını, daha sonra da elektrikle bunun pekiştirildiğini ve şimdi de su ile de barış elinin uzatılmakta olduğunu söyledi.

Bağış, Türkiye ile KKTC arasındaki kader birliğini bozmak isteyenlerin başarısız olmaya mahkum olduğunu vurguladı.

Türkiye'nin Kıbrıs konusunda 10 yıldır ortaya koyduğu politikaların Annan Planı sonrasında meyvelerini vermeye başladığını, dünyada yapılan açıklamaların bunun göstergesi olduğunu anlatan Bağış, AB üyesi ülkelerin de Rumların kendilerine ne kadar zarar vermekte olduğunu gördüğünü ve bunu dile getirmekte olduklarını belirtti.

''Havaya girmesin''

''Rumlar havaya girmesin tüm dünya onları tanısa da Türkiye tanımadıktan sonra hiçbir şey olmaz. En iyi seçenek çözüm. Biz bunun için her türlü desteği vermeye devam edeceğiz'' diyen Bağış, ancak oldubittilere ve sıkıntıya sokacak gelişmelere onay vermeyeceklerini vurguladı.

Konferansın ardından soruları da yanıtlayan Bağış, ''Kıbrıs'ın Türkiye'ye bağlanması'' konusunda bir açıklamasının hatırlatılması üzerine, tam olarak bu şekilde bir açıklama yapmadığını, Türkiye'nin önündeki opsiyonlar ve tercihleri ortaya koyduğunu, kalıcı, iki eşit kurucu devletin oluşturduğu siyasi eşit mekanizmanın tercihleri olduğunu belirttiğini anlatarak, açıklamalarına Rumlardan tepki beklerken onlardan önce bazı tahrik unsurlarının üstüne atladığını kaydetti. Bağış, ''Bırakın da bunları Rumlar düşünsün'' dedi.

''Rumlarla konuşmak duvara konuşmak gibi''

Kıbrıs'ta teknik boyutlu işbirliği üzerine çözüm imkanlarını farklı zamanlarda gündeme getirdiklerini kaydeden Bağış, ''Rumlarla hangi parametre olursa olsun konuşmak duvara konuşmak gibi oluyor. İşlerine geldiğinde tek devlet olduklarını iddia ediyor sonra elektrikte olduğu gibi ihtiyaçları olunca komşuya başvuruyorlar... Suyu da önce onlar isteyecek'' görüşünü belirtti.

KKTC'nin direkt ticarete başlaması halinde Türkiye'nin liman ve havaalanlarını Rumlara açacağını söylediklerini hatırlatan Bağış, sadece bunun bile Rumlara büyük bir tasarruf ve ticaret imkanı sağlayacağını bildirdi.

Bağış, ''Ama onlar zarar etmeyi tercih edip, sonra da niye iflas ettik diyorlar'' diye konuştu.

Rum Dışişleri Bakanı'nın birçok kez kendisi ile görüşmek istediğini, cevabının ise ''adada tek KKTC Dışişleri Bakanı'nı tanıdığı ve ona başvurup onunla birlikte kendisi ile görüşebileceği'' olduğunu anlatan Egemen Bağış, ''Tek muhatabım Hüseyin Özgürgün kardeşim, o getirirse muhatap olurum'' dedi.

Avroya geçme veya AB'a girmenin milli kararlar olduğunu ve iki konunun da önce halka sorulacağını da belirten Bağış, basın özgürlüğü ile ilgili bir soru üzerine, son 10 yılda basın özgürlüğü için atılan adımların Türkiye tarihinde atılan adımlardan fazla olduğunu ifade etti.

Konferansa, Türkiye'nin Lefkoşa Büyükelçisi Halil İbrahim Akça, KKTC Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı Mutlu Atasayan, Sağlık Bakanı Ertuğrul Hasipoğlu, Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) Genel Başkanı Turgay Avcı, Demokrasi ve Güven Partisi (DGP) Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu ile bazı milletvekilleri, üst düzey yöneticiler, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Zafer Çağlayan, ’’Türkiye artık ihracatla büyüyen bir ülke olmuştur’’ dedi.

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ’’Türkiye artık ihracatla büyüyen bir ülke olmuştur’’ dedi.


Çağlayan, Sunar Grubu'na bağlı Elita Yağ Fabrikası'nın yeni tesislerinin açılışında yaptığı konuşmada, Avrupa'nın birçok ülkesinin büyüme yerine daha az küçülmenin planı yaptığını söyledi.

Avro bölgesi üyesi olan 17 ülkenin 6'sının 2008 yılındaki kriz dönemi öncesi ekonomik şartları sağladığını belirten Çağlayan, ''11 ülke ise 2008 öncesi döneme 10 yıldan önce erişemez. Bugün Yunanistan, Portekiz, İspanya, İtalya 2008 öncesi döneme 2020'den önce ulaşamayacaktır. Bugün Türkiye, şükürler olsun Çin'den sonra dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi. İlk 6 ayda büyüme rakamımız yüzde 3.1, tabi bu yüzde beni mutlu etmiyor'' dedi.

Çağlayan, Türk sanayicisinin ve işadamının performansını bildiğini belirterek, ''Türkiye'ye fren değil, gaza basmak yakışır. Gidecek çok daha yolumuz var çünkü. Allah'a şükürler olsun şoförümüz kuvvetli. İleri sürüş tekniği almış şoföre sahibiz ve dünyada bir ekonomik mucize gerçekleştirmişiz. Tüm dünya, bugün Türkiye'nin ekonomik mucizesini konuşuyor. Gittiğimiz her ülkenin bakanları bizden bunu anlatmamızı istiyor'' diye konuştu.

Çağlayan, Sunar Grubu'na bağlı Elita Yağ Fabrikası'nın yeni tesislerinin açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin Avrupa Birliği kapısında bekletilen bir ülke olduğunu belirterek, ''AB gelmiş geçmiş ikiyüzlülüğü en fazla hissedilmiş olan bir birliktir. Dünyanın en riyakar kuruluşudur ve bu AB 50 yıldır Türkiye'yi kapısında bekletmektedir'' diye konuştu.

Bakan Çağlayan, AB'nin 27 ülkeli bir birlik olduğunu ve 23 ülkesinin bütçe açıklarının, 22 ülkenin ise kamu borçlarının Türkiye'den çok daha yüksek olduğunu kaydederek, geçen yıl AB'nin yüzde 1,5 büyüdüğünü, Türkiye'nin ise yüzde 8,5 oranında büyüdüğünü ifade etti.

Çağlayan, ''Eğer Türkiye AB'nin bir üyesi olmuş olsaydı, geçen yıl AB yüzde 1,5 değil yüzde 1,8 büyüyecekti. Kim kaybetti- AB kaybetti'' dedi.

Saygın diye bildiği, geçmişte yaptığı uygulamalardan dolayı doğru çabalar gösterdiğine inandığı Nobel Barış Ödülü'nün bu yıl AB'ye verildiğini hatırlatan Çağlayan, şöyle devam etti:

''Arkadaşlar kendimi gülmekten alamadım. Yeminle söylüyorum. Şimdi barış ödülü niye verilir- İnsan haklarına katkı yaparsın, insanlığa değer verirsiniz, yaptığınız her muameleyi eşit yaparsınız, centilmence yaparsınız. Şimdi bu Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen AB, Gümrük Birliği anlaşması yapmış olan Türkiye'yle, kendisine bir çıkış kapısı olarak gördüğü Türkiye'ye ve iş adamlarına vize uyguluyor. Malınız gider, kamyona kota uygular. Gümrük Birliği yapmış olan Türkiye'ye bu ayıbı, bu insanlık suçunu, bu işkenceyi uygulayan Avrupa, Brezilya'ya, Arjantin'e, Parugay'a, Karadağ'a, Ukrayna'ya gelince bunların hiçbir vatandaşına vize uygulamaz. Şimdi böylesine bir insanlık suçu işleyen, böylesine insan hakları suçu yapan, ticarette haksız rekabet yaratan bir AB'ye Nobel Barış Ödülü verdiği için ben de Nobel Barış Ödülü'nü kınıyorum. Bunun adı barış değil, bunun adı olsa olsa, sen AB'ye ikiyüzlülük veya riyakarlık ödülü verirsin, buna da eyvallah deriz, kabul ederiz.''

Cari açık

Çağlayan, bu yapılan tesisin cari açığın azaltılmasına katkı sağlayacağını belirterek, dışarı döviz ödenmesini engelleyerek, ithalatı azalttığını, ihracat yaparak döviz girdisi sağladığını ifade etti.

Geçen yıl herkesin ''cari açık diyerek başlarının etini yediğini'' ifade eden Çağlayan, şöyle konuştu:

''Sanki cari açığı ben yapıyormuşum gibi. Sanki ithalatı mezardaki rahmetli babam yapıyormuş gibi bana hesabını soruyorlar. Şimdi şükürler olsun, cari açık kelimesi 2012'de evelallah çöp kutusuna attık. Şimdi Türkiye cari açık konusunda önemli bir başarı kaydetti. Ancak cari açıktaki bu başarının altında yatan şey ithalatın azalması değil asıl ihracatın artmasıdır. Çünkü cari açık dediğiniz şey döviz gideriyle geliri arasındaki fark. Böyle bir ortamda Türkiye, ihracatını 2012'de yüzde 12'nin üzerinde artırarak, ithalatını da yüzde 2,4 düşürerek cari açıktaki başarıyı elde etti. Umut ediyoruz ki inşallah bu yıl orta vadeli program hedefinin daha altında olacağız, yeni yatırım teşvik sistemiyle beraber inşallah cari açığı kesin çözecek olan, önümüzdeki kısa ve orta vadede önemli hamleleri hep birlikte yapacağız.''

Çağlayan, Sunar Grubu'na bağlı Elita Yağ Fabrikası'nın yeni tesislerinin açılışında yaptığı konuşmada, dünyanın birçok bölgesinde çok ciddi siyasi kaosların yaşandığını, AB'de de ciddi sorunların meydana geldiğini söyledi.

Türkiye'nin 10 yıl önce 1 milyar dolar borç alabilmek için IMF'ye şirin görünmeye çalışan bir ülke durumunda olduğunu belirten Çağlayan, o dönemde yaşanılanları anlattı.

Çağlayan, Türkiye'nin o günlerden dünyadaki krize meydan okuyan bir ekonomiye geldiğini ifade ederek, artık daha büyük hedeflere gideceklerini söyledi.

Siyasi ve ekonomik istikrar, genç nüfus ve sanayicilerle 2023 yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisine girmeyi hedeflediklerini anlatan Çağlayan, Türkiye'nin istikrarının ve artan imajının özel sektörün dünyadaki yerini de etkilediğini söyledi.

Çağlayan, bugün AB nin işsizlik ortalamasının yüzde 10.5, Avro bölgesinin işsizlik ortalamasının ise yüzde 11.7 olduğunu belirterek, Türkiye'nin yüzde 8.4'lük işsizlik rakamına sahip olduğunu, bunun temel nedenin Türkiye'nin ihracatının artması olduğunu bildirdi.

''Türkiye artık ihracatla büyüyen bir ülke olmuştur'' diyen Çağlayan, şöyle konuştu:

''Eğer Türkiye ihracatı 2012 yılında artmasaydı, biz 2012'nin ilk 6 ayında, bırakın yüzde 3,1'lik büyümeyi, yüzde 2 küçülmeyle karşı karşıya kalırdık. Geçen yıl ihracatın yarısı Avrupa'ya yapıldı, bu yıl ise Avrupa'nın ihracattaki payı düştü. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'ya yapılan ihracat da burada yaşanan gelişmeler nedeniyle düştü. Yani ihracatımızı yaptığımız yüzde 75'lik pazara sahip olan bölgelerde yaşanan siyasi ve ekonomik krize rağmen Türkiye, Cumhuriyet tarihinin ihracat rekorunu kırarak 135 milyar dolara gelmişti ve bugün şükürler olsun son 12 aylık ihracatımız tam 147 milyar dolara gelmiştir.''

Çağlayan, son 3 yılda ihracat pazarını çeşitlendirdiklerini ve bunun da önemli bir getiri sağladığını belirtti.

Ekim ayının ilk 15 günlük ihracatının 6,5 milyar dolara yaklaştığını ifade eden Çağlayan, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12,5'lik artış yaşandığını bildirdi.

İlk 8 aylık ihracatın ise 120 milyar dolara yaklaştığını anlatan Çağlayan, bu yılki ihracat hedefinin 149,5 milyar dolara çıkartıldığını söyledi.

Bu durumun ''krize resmen meydan okumak olduğunu'' vurgulayan Çağlayan, bunun istikrar sayesinde yapıldığını söyledi.

Çağlayan, 2023 yılının kendileri için çok önemli olduğunu belirterek, kendi otomobilini ve uçağını yapacak bir Türkiye hedeflediklerini sözlerine ekledi.

Sunar Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Çomu da yurtdışı yerine Türkiye'ye yatırım yapmayı tercih ettiklerini belirterek, Muş Ovası'ndaki çiftçilerle de ayçiçeği ekimi konusunda işbirliği yaptıklarını söyledi.

Duaların edildiği açılış töreninde konuşmaların ardından Çağlayan butona basarak yeni tesislerin açılışını yaptı.

13 Ekim 2012 Cumartesi

Türkiye-Rusya İş Kadınları Zirvesi

Rusya Federasyonu İş Kadınları Derneği Başkanı Eldarkhanova İrina, Türkiye'nin siparişleri zamanında yetiştirememesi nedeniyle üretimde Çin'e yöneldiklerini söyledi. 
HÜRSİAD Kadın Girişimciler Komisyonu Yönetim Kurulu, TUSKON’un davetlisi olarak İstanbul’a gelen Rusya Federasyonu İş Kadınları Derneği üyeleriyle bir araya geldi. İki ülkenin girişimci kadınları, ikili iş görüşmeleri ve anlaşmalar yaptı.


Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu'nun (TUSKON) ev sahipliğinde İstanbul’da düzenlenen Türkiye-Rusya İşkadınları Zirvesi girişimcileri bir araya getirdi. Ankara’dan Hür Sanayici ve İşadamları Derneği (HÜRSİAD) Kadın Girişimciler Komisyonu Başkanı Filiz Reis Çebi ile yönetim kurulu üyelerinin katıldığı zirvede Türk ve Rus iş kadınları arasında ikili iş görüşmeleri ve anlaşmalar yapıldı. Rusya’dan 50, Türkiye’den ise 300 iş kadınının 700’e yakın ikili görüşme gerçekleştirdiği zirvede tarım, gıda, tıp, otel ve restoran, tekstil, yapı, mücevherat, bijuteri, sanat ile mobilya sektörlerinde karşılıklı yatırım imkanları ele alındı. 


TÜRKİYE SİPARİŞLERİ YETİŞTİREMİYOR

İki ülke arasında önemli ticaret hacmi olduğunu belirten Rusya Federasyonu İş Kadınları Derneği Başkanı Eldarkhanova İrina, Türkiye'nin siparişleri zamanında yetiştirmediği için üretimi Çin'de yaptırdıklarını söyledi. Türkiye'nin lojistik olarak kendilerine daha uygun olmasına rağmen hızlı bir şekilde mal temin edemediklerine dikkat çeken İrina, Çinli işadamlarının talepleri bir hafta içinde teslim ettiğini kaydetti. Rus iş kadını, "Türk iş dünyasından bu anlamda hassasiyet bekliyoruz" dedi. Rusların yatırımları büyütmek için düğmeye bastığını, bu alanda Türkiye'de de önemli fırsatlar bulunduğunu dile getiren İrina, TUSKON üyeleri ile yapılacak görüşmelerin ardından somut adımlar atılabileceğini belirtti. 

AFRİKA’DA ORTAKLIK TEKLİFİ

TUSKON Başkanı Rızanur Meral ise katılımcılara Asya ve Afrika ülkelerinde ortak yatırım yapmayı teklif etti. TUSKON'un büyük bir ticaret hacmi, zengin doğal kaynakları ve ileri teknolojili ürünleri bulunan Rusya ile temaslarını artırma gayretinde olduğunu anlatan Meral, böylece iki ülke arasında ticaret hacminin 100 milyar doları bulacağını vurguladı. Rusya ile diyaloglara önem verdiklerinin altını çizen Meral, bu amaçla Moskova'da bir ofis açtıklarını, küçük ve orta ölçekli şirketler arasında fırsatların farkında olduklarını, bu yüzden de TUSKON ve APORA olarak bir anlaşma yaptıklarını belirtti.

RUSYA İLE TİCARETİMİZ ARTIYOR

Rusya ile ticaret hacmimizin 2010'da 25,5 milyar dolar iken; 2011'de yüzde 24,5 artarak 32 milyar dolar seviyelerine geldiğini anımsatan Meral, “2012 ilk 7 ayda da bu artış devam ediyor. Rusya'dan ithal ettiğimiz ürünler sınırlı. Bunlar içinde petrol, doğalgaz, demir-çelik, tahıl, kömür ve alüminyum gibi temel ürünler bulunuyor. Buna mukabil makine, kimyevi ürünler, yaş meyve ve sebze gibi ürünler ihraç ediyoruz. Biz bu toplantı ile ithalat ve ihracat ürün gamını artırmayı, toplam ticaret hacminde 2015 için koyulan 100 milyar dolar hedefini yakalamayı hedefliyoruz." dedi. 

ÇOK ÖNEMLİ BİR ADIM

TUSKON ile KOSGEB'in kadınları Rusya'ya ticaret yapmaya teşvik ettiğini belirten KOSGEB Başkanı Mustafa Kaplan da 16 Nisan 2011'de yürürlüğe giren ve vize muafiyetini kaldıran anlaşmanın Türkiye ile Rusya arasında önemli bir adım olduğunu ifade etti. HÜRSİAD Kadın Girişimciler Komisyonu Başkanı Filiz Reis Çebi ise Rus iş kadınlarıyla ikili görüşmelerinin son derece verimliği geçtiğini, zirvenin meyvelerini önümüzdeki süreçte almayı umduklarını söyled Kaynak-iVakit.com

İMF'YE EKONOMİ DERSİ

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küresel ekonomik krizle mücadelede IMF'nin etkinliğini artırmak amacıyla uzun süredir devam eden temsil probleminin çözülmesi gerektiğini bildirdi.

Türkiye'nin Başbakan Yardımcısı Babacan başkanlığında bir heyetle katıldığı Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası toplantıları, Japonya'nın Başkenti Tokyo'da devam ediyor.

Babacan, IMF'nin internet sayfasındaki açılış konuşmasında, küresel mali krizin başlamasından bu yana dört yıldan fazla süre geçtiğini ancak küresel ekonomilerin sürdürülebilir borç, zayıf büyüme, sürekli yükselen işsizlik ve emtia fiyatlarındaki dalgalanma sorunları dahil birçok riskle karşı karşıya olduğuna dikkati çekti.

''Siyasi irade eksikliği var''

Küresel krizin atlatılması için ''zorluğa katlanma konusunda siyasi irade eksikliği'' gösterildiğini ifade eden Babacan, çözümlenmeyen yapısal sorunlar, hızı kesilen rekabetçilik ve kırılgan bankacılık sisteminin önemli sorunlar olduğunu ifade etti.

''Önümüzdeki dönemde, makroekonomik ve finansal istikrarı sürdürmek politikacılar için büyük bir zorluk olmayı sürdürüyor'' diyen Babacan, her iki konuda istikrar hedefine ulaşmak için yeni politikalar ve politika araçlarının gerekli olabileceğinin altını çizdi.

Babacan, finansal istikrar ve küresel ekonomi için belirleyici faktör olacak küresel politika işbirliğine ihtiyaç olduğunu belirterek şöyle devam ett:

''Uluslararası finansal enstitüler, özellikle IMF ve bizlerin işbirliğinin, politikaların uygulamasına yardım etmek için çok önemli bir rolü var. Bu bağlamda, IMF gözetiminde yeni kararın, zamanında politika tavsiyesi verecek ve risklerin erken tespitini mümkün kılacak kritik bir adım olduğuna inanıyorum. Bu karar, iç ekonomi ve finansal politikalar üzerinde üyelerle daha etkili biçimde bağlanmak için fona bir temel sağlayacak. Bu arada, fonun etkinliğini artırmak amacıyla, uzun süredir devam eden temsil problemini çözmek zorundayız. Bu nedenle, 2010 Kotası ve Yönetim Reformu'nun ileriye dönük unsurlarıyla birlikte zamanında tamamlanması çağrısı yapıyoruz.''

Kararların uygulanmasını erteleyerek reformlara zarar verilmemesi gerektiğini kaydeden Babacan, ''Tüm üye ülkelerin üzerine düşeni yapması gerektiğini'' bildirdi.

Babacan, dünyada değişim sürerken, Türk ekonomisinin dirençli olduğunu kanıtladığını belirterek, Türkiye'nin yalın makroekonomik önermelerin üzerine inşa edilen başarması güç bir büyümeyi yakaladığını söyledi.

Türkiye'nin küresel krizden birkaç yıl önce bankacılık sistemini yeniden yapılandırdığına dikkati çeken Babacan, ''Ekonomimizin rekabetçiliğini canlandırmak, mali dengemizi sağlam ve sürdürülebilir bir yola sokmak için önemli adımlar attık'' dedi.

Babacan, ülkelerin borç stoklarının birdenbire yükseldiği, bütçe açıklarının şiştiği bir dönemde, Türkiye'nin süreç içinde mali düzenleme planını çok erken duyurarak, kendisini bu ülkelerden ayrı tutmayı başardığını vurguladı.

''Dünyada çok sayıda siyasi liderin mali canlandırma programlarını ilan ettiği 2009 yılında, 'daha fazla hükümet harcaması ve müdahalesi' yönündeki popüler taleplere yanıt verme tuzağına düşmedik'' diyne Babacan, farklı ve siyasi açıdan zor bir yolu izleyip, mali düzenleme programını uyguladıklarını anlattı.

Türkiye'deki bankaların başarısının sırrı, reformlar ve ihtiyatlı duruş

Büyük merkez bankalarının çabalarının bir başka finansal krizi önlemede etkili olduğunu kaydeden Babacan, hükümetlerin merkez bankalarının sağladığı bu likidite operasyonlarını iyi değerlendirmesi gerekliliğinin altını çizdi.

Babacan, sorunların çözümünün basit olmadığını ancak bunun zorlukların giderilmesinin de imkansız olduğu anlamına gelmediğini belirtti.

''Krizden çıkış yolu basiret, ileriye dönük ve uzun vadeli politikaların yanı sıra zamanında müdahaleyle mümkündür'' diyen Babacan, bu bakımdan siyasi liderlerin zaman kaybetmeden sorumluluğu üstüne alarak gelecek nesiller için gerekenleri yapması gerekliliğinin altını çizdi.

Güçlü bankacılık sisteminin, istikrarı korumak için önemli bir faktör olduğunu vurgulayan Babacan, Türkiye'nin 2004, 2005 ve 2006'da çok önemli bankacılık reformları yaptığını, Türk bankalarının kriz döneminde bu reformlar ve ihtiyatlı yaklaşım sayesinde güçlü durduğunu'' söyledi.

Babacan, kriz döneminde birçok ekonominin bankacılık sektörü ciddi sorunlarla karşı karşıyayken Türkiye'nin bankacılık sektörüne müdahale etmesine gerek duymayan tek OECD üyesi ülke olduğuna dikkati çekti. Babacan, ''Bu güçlü performansa rağmen, biz küresel ekonomiyi tehdit eden riskleri göz ardı etmiyoruz'' dedi. Babacan, risklere karşı merkez bankası ve diğer düzenleyici kurulların geleneksel politikaların yanı sıra aktif makro ihtiyati önlemleri kullanmaya başladığını aktardı.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin küresel ekonomiye ve finansal istikrara katkı perspektifinden çözümün bir parçası olmayı istediğini vurguladı.

TÜRK SANAYİCİLER YABANCI BASIN'DA


Hırvatlar, 2011 yılında dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisine sahip olan ve bunu küresel kriz ortamında başaran Türkiye'yi konuşuyor.
Hırvatistan devlet televizyonu HRT tarafından 'Anadolu Kaplanları' adıyla detaylı bir Türkiye haberi yapıldı. 'Horizonti' isimli dış politika programında yayınlanan haberde Türkiye'nin hızla büyüyen ekonomisine vurgu yapıldı ve dünyanın yaşadığı ciddi ekonomik krize rağmen Türkiye'nin söz konusu krizden neredeyse hiç etkilenmediği belirtildi.
AB üyesi ülkelerde halkın sokaklara dökülmüş durumda olduğu ifade edilen haberde sanayi devi Almanya'nın, yüzde 3'lük ekonomik büyüme sağlayabilmek adına büyük çaba sarf ettiğine işaret edildi. İşte böyle bir ortamda Türkiye'nin yüzde 8 büyüme kaydettiği, Çin'in ardından dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi olduğuna dikkat çekildi. 
Haberde stratejik düşünen ülkelerin, çoktan boğazın diğer yakasıyla ekonomik anlamda köprüler kurmaya başladığı belirtildi. Boğazın diğer yakası ifadesiyle Anadolu işaret edildi.

Anadolu'dan birçok iş adamıyla yapılan röportajlara da yer verilen haberde, Anadolulu iş adamlarının, inançlarına olan bağlılıklarından söz edildi ve başarının aile şirketlerinden geldiği belirtildi.
Anadolu'nun uçsuz bucaksız bozkırlarından görüntülere de yer verilen haberde, bir zamanlar halılarıyla, buğdayıyla ve koyunlarıyla ün salan Anadolu'nun bugün Türkiye ekonomisinin motoru haline geldiğine dikkat çekildi.

12 Ekim 2012 Cuma

TÜSİAD’ın Tek başkan adayının Yılmaz olduğunu açıklandı

TÜSİAD Başkanlar Konseyi toplandı ve Ümit Boyner’den sonraki tek başkan adayının Sütaş’ın patronu Muharrem Yılmaz olduğunu açıkladı.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (TÜSİAD) Ocak ayında yapılacak seçimli genel kurulu öncesinde yeni başkan adayı belli oldu. TÜSİAD eski başkanlarının ve Yüksek İstişare Konseyi üyelerinin oluşturduğu TÜSİAD Başkanlar Konseyi, yeni başkanın belirlenmesi amacıyla dün bir toplantı yaptı. Toplantıda tek isim üzerinde uzlaşma sağlandı. TÜSİAD’ın başkanlık için tek adayı Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz oldu. Yılmaz, halen TÜSİAD’da Yönetim Kurulu Üyesi ve Bölgesel Gelişme ve İş Dünyası ile İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak görev yapıyor.

TÜSİAD’dan dün yapılan yazılı açıklamada, “TÜSİAD’ın yeni Yönetim Kurulu 17 Ocak 2013 tarihinde gerçekleştirilecek Genel Kurul toplantısında belirlenecektir. Başkanlar Konseyi bugün yaptığı toplantıda TÜSİAD teamüllerine uygun olarak TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Muharrem Yılmaz’ı, Genel Kurul’a 2013-2015 Dönemi Yönetim Kurulu Başkan adayı olarak önerme yönünde bir karar almıştır” denildi.

TÜSİAD’da halen Yönetim Kurulu Başkanı olarak görevini sürdüren Ümit Boyner, Ocak ayında yapılacak Genel Kurul’da bayrağı yeni başkana devredecek. Türk iş dünyasının en önemli örgütlerinden biri olan TÜSİAD, bir süredir özellikle hükümetle yaşanan polemikler nedeniyle başkan bulmakta zorlanıyor. 2 yıl yürüttüğü başkanlık görevini geçen yıl, Başkanlar Konseyi’nden gelen rica nedeniyle bir yıl daha üstlenen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de, bu görevi ‘ateşten gömlek’ olarak nitelendirmişti.

Vatan 1 yıl önce yazdı

VATAN, Patronlar Kulübü TÜSİAD’ın Ümit Boyner’den sonra başkanlık için tek adayının Muharrem Yılmaz olduğunu 23 Kasım 2011 tarihinde yazmıştı.

İş dünyasının en faal isimlerinden

İş dünyasının yakından tanıdığı Muharrem Yılmaz, 2 Ağustos 1957’de Bursa’da doğdu. Orta öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamlayan Yılmaz, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Fakültesi’nden mezun oldu. Babası Sadık Yılmaz’ın kurduğu Sütaş’ta üniversitede okurken çalışmaya başladı. 1989’da şirketin Genel Müdürü oldu. Yılmaz, babası Sadık Yılmaz’ın 2005 yılında vefat etmesinin ardından Sütaş’ta Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini üstlendi. Yılmaz, TÜGİAD, Avrupa Genç İşadamları Dernekleri Konfederasyonu, SETBİR gibi kuruluşlarda başkanlık ve yönetim kurulu üyeliği yaptı.



11 Ekim 2012 Perşembe

FARUK ÇELİK '' Halkıyla barışık olmayan başarısızlığa mahkumdur ''

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ''Halkıyla barışık olmayan yönetimlerin er ya da geç başarısızlığa mahkum oldukları gerçeği Tunus'ta, Mısır'da ve Libya'da kısa süre önce yaşanan olaylarla acı bir şekilde tecrübe edildi'' dedi.

Avrupa Konseyi Sosyal Uyumdan Sorumlu Bakanlar 2. Konferansı'nın Hilton Convention Center'daki açılışında konuşan Bakan Çelik, sosyal uyumun yoksulluğun azaltılması, istihdamın artırılması ve herkesin sosyal güvenlik sistemi şemsiyesi altına alınması gibi ekonomik ve sosyal politikaların bütünsel bir çerçeve içinde ele alınmasını gerektirdiğini belirtti. 
Bakan Çelik, ''Bu sayede eşitsizlikler en az seviyeye indirilip ortak aidiyet duygusuna sahip, daha mütecanis, daha uyumlu bir toplumsal yapıya kavuşulması mümkün olacaktır. Sosyal uyumu toplumsal barışın sürdürülmesi ve yeni çatışma alanlarının ortaya çıkmasının önlenmesi için etkili bir politika olarak gördüğümü belirtmek isterim'' dedi. 
Sosyal uyumdaki başarının veya başarısızlığın siyasi sonuçları olacağına dikkati çeken Çelik, ''Toplumun farklı kesimlerinin taleplerini dikkate almayan, onların karar alma süreçlerine aktif katılımını sağlamayan yönetimlerin başarısından söz edilemez. Halkıyla barışık olmayan yönetimlerin er ya da geç başarısızlığa mahkum oldukları gerçeği Tunus'ta, Mısır'da ve Libya'da kısa süre önce yaşanan olaylarla acı bir şekilde tecrübe edildi'' diye konuştu. 
Sosyal uyum ve ekonomik kriz 
Çelik, sosyal uyum politikalarının mali gerekçelerle ihmal edilmesinin doğru olmayacağını anlatarak, şunları söyledi: 
''Sosyal uyum için ayrılan maddi kaynakların ekonomik kriz ve tasarruf gerekçeleriyle azlatılmasının, toplumda dışlanmışlık hisseden kişi ve grupların sayısını artıracağı; bunun ekonomideki toplam talebe olumsuz yansımalarının yanında toplumsal huzursuzluklara da neden olacağı açıktır.'' 
Çelik, küreselleşen dünyada toplumsal huzursuzlukların sınırları aşan etkileri olabileceğini kaydederek, ''Artık günümüzde hiç kimsenin 'başkası beni ilgilendirmez' deme şansı kalmamıştır'' dedi. 
Doğru gençlik politikalarının, toplumun genel yararı için önemine de işaret eden Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü: 
''Gençlik, gelecek demektir. Herkes için güvenli bir gelecek sağlamak, bugünden gençlere yatırım yapmayı gerektirir. Bugününden emin olamayan gençlerin, gelecekte daha ciddi sorularla karşılaşması ve daha ciddi sorunlara yol açması kaçınılmazdır. Yüzde 50'leri aşan genç işsizlik oranlarının olduğu bir ortamda ne toplumsal barıştan, ne de güvenli bir gelecekten söz etmek mümkün değildir.'' 
100. yıl vizyonu
Son on yılda Türkiye'de sosyal uyum konusunda reform niteliğinde çalışmalara imza atıldığına dikkati çeken Bakan Çelik, bu kapsamda bütün çalışanların Sosyal Güvenlik Reformu ile tek sosyal güvenlik çatısı altında toplandığını, genel sağlık sigortası uygulandığını ifade etti. Çelik genç, kadın, engelli istihdamını artıran teşvik paketleri ile işsizlik sigortası, mesleki eğitim ve sosyal içermeye yönelik çok sayıda projenin de hayata geçirildiğini kaydetti. 
Faruk Çelik, Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılına yönelik vizyonları çerçevesinde, ''Ulusal İstihdam Stratejisi''ni çok yakında açıklayacaklarına işaret ederek, bunun da 4 ayağından ikisinin sosyal uyumla ilgili olacağını söyledi. 
Çelik, ''İstihdamın yoksullukla mücadelede etkili bir araç olduğunu düşünmekteyiz. Fakat bunun tek başına yeterli olmadığının ve istihdamın sosyal politikalarla desteklenmesi gerektiği bilincindeyiz'' diye konuştu. 
''Çatışan değil, iş birliği yapan medeniyetler''
Küreselleşmeyle birlikte emek ve sermaye dolaşımının önündeki engellerin kalktığını, farklı kültürlerden ve kökenlerden insanların farklı coğrafyalarda bir arada yaşamak durumunda kaldığını anlatan Çelik, sosyal uyumun bu kişiler için de önemine dikkati çekti. 
Bakan Çelik, şöyle devam etti: 
''Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi bazı Avrupa ülkelerinde de yankı bulan ırkçı akımlar, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi kaynaklı ayrımcı uygulamalar bizleri endişeye sevk etmektedir. Çok kültürlü toplumların kültürel, geleneksel ve dinsel farklılıklara vurgu yapmak yerine onları birer zenginlik olarak görmelerinin büyük getirileri olacağını düşünüyorum. Çatışan medeniyetler yerine ittifak eden, iş birliği yapan medeniyetler kavramlarını ön plana çıkarmamızın, kalıcı sosyal uyumun sağlanmasında büyük katkı vereceğini düşünüyorum. Sosyal uyumun özünde dayanışma, birlikte yaşayabilme ve karşılıklı anlayış yatmaktadır.'' 

Atıkların ekonomiye kazandırılmasında büyük başarı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, atıkların ekonomiye kazandırılmasında büyük başarı elde edildiğini bildirdi.

Bakanlık'tan yapılan yazılı açıklamaya göre, Türkiye'de son bir yılda geri kazanım faaliyetleri sonucu sağlanan katma değer 1 milyar lirayı aştı. 
Bakan Erdoğan Bayraktar, konuyla ilgili, Türkiye'nin patlayan çöp yığınlarından düzenli katı atık depolama sahalarına geçtiğini belirtti. 
Bu yıl itibarıyla 68 düzenli depolama tesisinde 44 milyon kişiye hizmet verildiğini bildiren Bayraktar, vahşi çöp depolama sahalarının rehabilitasyonu da dahil 227 katı atık projesine toplam 131 milyon 354 bin lira maddi destek verdiklerini kaydetti. 
Türkiye'nin geri dönüşümde büyük ivme kazandığına işaret eden Bayraktar, ''Ambalaj atıkları, lisanslı toplama-ayırma ve geri dönüşüm tesisleriyle kaynağında ayrı toplanıyor. Bu tesislerin sayısı 2003'te 28 iken, geçen yıl sayı 496'ya ulaştı. Geçen yıl yaklaşık 2 milyon 500 bin ton ambalaj atığı geri dönüştürüldü'' ifadelerini kullandı. 
Tehlikeli atıkları da ekonomiye geri kazandırdıklarına dikkati çeken Bayraktar, 2003'te 18 olan tehlikeli atık geri kazanım tesisi sayısının geçen yılın sonunda 201'e yükseldiğini, ayrıca 610 bin ton tehlikeli atığın geri kazandırıldığını vurguladı. 
Katı atık depolama sahaları 2023 sonuna kadar rehabilite edilecek
Düzensiz katı atık depolama sahalarının tümünün 2023'ün sonuna kadar rehabilite edileceğini bildiren Bayraktar, 2003'te 15 olan katı atık düzenli depolama sahasının geçen yılın sonunda 59, bu yıl Eylül ayı sonunda ise 68'e ulaştığını, bu sahalarla 44 milyon vatandaşa katı atık hizmeti verildiğini kaydetti. 
Bayraktar, 2017 sonuna kadar ülke çapında 120 katı atık düzenli depolama sahasının tamamlanacağını, bu sayede belediye nüfusunun yüzde 80'ine hizmet verileceğini ifade etti. 
12 tesiste çöp gazından elektrik elde ediliyor
Katı atık depolama tesislerinden 12'sinde çöp gazından elektrik üretildiğine değinen Bakan Bayraktar, şöyle devam etti: 
''Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın uygulamalarıyla, 30 çimento fabrikasında atıklar enerji geri kazanımı amacıyla ek yakıt olarak kullanılıyor. Bu yönde yürütülen faaliyetler sonucu yaklaşık 300 bin ton atık enerji amaçlı kullanılmış, yurt dışına petrokok ithalatı amacıyla ödenen 7 milyon liradan tasarruf sağlanmıştır. Ayrıca çimento fabrikalarında atıkların enerji amaçlı kullanımı sayesinde 580 bin kişilik bir yerleşim yerinin elektrik enerjisine eşdeğer enerji sağlanmaktadır.'' 
Atık toplama noktaları her yerde
Türkiye'nin, atıkların geri dönüşümünde çoğu Avrupa ülkesinden ileride olduğunu belirten Bayraktar, atık pil toplama faaliyetlerinin okullar, PTT şubeleri, alışveriş merkezleri, hastaneler, sağlık merkezleri, oteller gibi 50 bini aşkın noktada gerçekleştirildiğini bildirdi. 
Bayraktar, yılda 10 bin tonun üzerinde kullanılmış kızartmalık yağ olmak üzere yaklaşık 100 bin ton bitkisel atık yağ toplanarak geri dönüştürüldüğünü bildirdi. 
Geri kazanım tesislerinde 60 bin kişiye istihdam
Bakanlığın lisanslandırdığı 956 geri kazanım tesisinde 60 bin kişinin istihdam edildiğini belirten Bayraktar, şu ifadeleri kullandı: 
''Geri kazanım faaliyetleri sonucu sağlanan katma değer yıllık 1 milyar lirayı aştı. Atık altındır. Atıktan gerek geri kazanım malzemeleri gerekse enerji elde edilerek ekonomik kazanç sağlıyoruz, ülke ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Bir taraftan da atıkların çevreye olumsuz etkilerini engelliyoruz. 
Atığı toplamak ve değerlendirmek üzere her çabayı sergiliyoruz, atık toplama noktalarını ülkenin her yanında yaygınlaştırıyoruz. Bugün PTT noktalarından alışveriş merkezlerine, camilerden devlet dairelerine, parklara kadar birçok toplama noktası oluşturduk. Bunu daha da artıracağız. 2013'te vatandaşımızın karşısına daha modern ve daha yeni projelerle çıkıp atıkları azami ölçüde değerlendirmek için çalışacağız.''
Bakanlığın lisanslandırdığı 956 geri kazanım tesisinde 60 bin kişinin istihdam edildiğini belirten Bayraktar, şu ifadeleri kullandı: 
''Geri kazanım faaliyetleri sonucu sağlanan katma değer yıllık 1 milyar lirayı aştı. Atık altındır. Atıktan gerek geri kazanım malzemeleri gerekse enerji elde edilerek ekonomik kazanç sağlıyoruz, ülke ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Bir taraftan da atıkların çevreye olumsuz etkilerini engelliyoruz. 
Atığı toplamak ve değerlendirmek üzere her çabayı sergiliyoruz, atık toplama noktalarını ülkenin her yanında yaygınlaştırıyoruz. Bugün PTT noktalarından alışveriş merkezlerine, camilerden devlet dairelerine, parklara kadar birçok toplama noktası oluşturduk. Bunu daha da artıracağız. 2013'te vatandaşımızın karşısına daha modern ve daha yeni projelerle çıkıp atıkları azami ölçüde değerlendirmek için çalışacağız.''

BAŞBAKAN ERDOĞAN ’’ 16. Uluslararası İş Forumu’na Katıldı ’’


Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan , CNR Expo Center'de Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) tarafından düzenlenen 14. MÜSİAD Uluslararası Fuarı ve 16. Uluslararası İş Forumu'nun (IBF) açılışında yaptığı konuşmada, organizasyonu düzenleyen MÜSİAD'ı ve yöneticilerini tebrik etti.
MÜSİAD'ın, 1990'dan beri Türkiye'de başarılı şekilde hizmet veren bir sivil toplum kuruluşu olduğunu belirten Başbakanımız, Türkiye'deki bütün iş adamlarını, değerlerine, inançlarına, potansiyellerine inanarak, güvenerek kucaklamayı hedef alan MÜSİAD'ın, ülke sınırlarını aşan başarılarını gururla izlediklerini söyledi.

Başbakanımız, MÜSİAD'ın gücünü bu milletten aldığını, bu milletin içinden çıka 

n iş adamlarından aldığını ifade ederek, ''MÜSİAD, geçmişte önüne hangi engeller çıkartılırsa çıkartılsın, Anadolu insanının neleri başarabileceğini ortaya koymuş bir sivil toplum örgütü olarak bugünlere geldi. Ekonomik dayanışma yanında, demokrasi, özgürlük, hukuk devleti gibi değerlerin ülkemizde yerleşmesi konusunda da MÜSİAD çok hayırlı hizmetler gerçekleştirdi. MÜSİAD'ın, bir sivil toplum örgütü olarak, bulunduğu coğrafyada bütün İslam dünyası için ideal bir model teşkil ettiğine inanıyorum'' diye konuştu.










9 Ekim 2012 Salı

12 milyar dolarlık enerji yatırımı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kömür rezervlerinin daha etkin kullanımı için Afşin Elbistan bölgesine hazine garantisi olmadan 10-12 milyar dolarlık yatırım yapılmasının planlandığını söyledi.


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, kömür rezervlerinin daha etkin kullanımı için Afşin Elbistan bölgesine Hazine garantisi olmadan 10-12 milyar dolarlık yatırım yapılmasının planlandığını belirterek, ''Bu bölgede kömürden elektrik üretecek yeni bir santralle yaklaşık 1,2 milyar dolarlık doğalgaz ithalatının önüne geçilmiş olacak'' dedi.

Bakan Yıldız, Bakanlık Toplantı Salonu'nda Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) ile Birleşik Arap Emirlikleri Abu Dabi Emirliği Ulusal Enerji Şirketi TAQA arasında Afşin Elbistan bölgesinde elektrik üretimine ilişkin ortak bildirinin imza törenine katıldı.

Yerli ve yenilenebilir kaynakların daha fazla üretime yansıtılması ve enerjide ithalatın azaltılmasına yönelik çabalarının devamı olarak Afşin Elbistan havzasındaki kömür rezervinin üretime kazandırılacağını bildiren Yıldız, şunları kaydetti:

''Afşin Elbistan Havzası 4,4 milyar ton kömür rezerviyle ülkemizin linyit rezervinin yaklaşık yüzde 40'ına sahip. Havzada toplam 8 bin 200 MW kurulu güce sahip yeni santraller kurulabilme potansiyeli var. Burada yapacağımız anlaşma ortak bildiri niteliğinde olacak. Bildiriyle iradelerimizin bu projenin hayata geçirilmesi yönünde olduğunu kamuoyuna göstermiş olacağız. Bu ortak bildiri her şey demek değil. 2-2,5 aylık çalışmayla kurumlarımızı, kuruluşlarımızı görevlendirerek anlaşmanın sağlanmasını umut ediyoruz. Bu müstakil bir anlaşma değil, havzaya başka ülkeler ve şirketler de teklif verebilecek.''

Afşin Elbistan havzasında kurulacak santraller dizisinin nükleer santralden çok da küçük olmadığına dikkati çeken Yıldız, havzaya yapılacak yatırımlar için 4 yıl öncesine göre daha cazip teklifler aldıklarını söyledi.

''Hedef 17 bin MW'lık kömür santrali devreye almak''

Dünyada kömür arzının petrol ve doğalgazın arzından daha fazla arttığını belirten Yıldız, ''Yerli ve yenilenebilir kaynaklara verdiğimiz önem kapsamında 2013 yılında kömürün üretimdeki payını yüzde 30'lar seviyesine ulaştırmayı hedefliyoruz'' dedi.

Her ülkenin kendisine has avantaj ve dezavantajlarının olduğunu ifade eden Bakan Yıldız, ''Türkiye'nin doğalgazı yok ama kömür kaynakları var. Afşin Elbistan havzasında kömürden elektrik üretecek yeni bir santralle yaklaşık 1,2 milyar dolarlık doğalgaz ithalatının önüne geçilmiş olacak. Kömür rezervlerinin daha etkin kullanımı için bölgeye Hazine garantisi olmadan 10-12 milyar dolarlık yatırım yapılması planlanıyor. Türkiye eski Türkiye değil. Kendisine daha çok güvenen ve büyüyen bir ülke var. Biz 2023 yılına kadar minimum 17 bin MW kömür santralini devreye alacağız'' diye konuştu.

''Anlaşma iki ülke dostluğuna katkı sağlayacak''

Abu Dabi Emirliği Maliye Bakanlığı Başkanı Hamad Al Hurr Al Suwaidi de Türkiye'de olgunlaşmış ve istikrarlı bir enerji sektörü bulunduğunu belirterek, Türkiye'nin enerji talebinin her geçen gün arttığını söyledi.

TAQA'nın dünyanın 13 ülkesinde 16 bin MW'tan daha fazla kurulu güce sahip olduğunu bildiren Al Suwaidi, ''Enerji alanındaki ilişkiler iki ülke arasındaki dostluğun daha da gelişmesine katkı sağlayacak'' dedi.

Konuşmaların ardından, EÜAŞ Genel Müdürü Halil Alış ile TAQA İcra Direktörü Frank Perez'in de katılımıyla iki bakan ortak bildiri metnini imzaladı.


AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, yarın AB Komisyonu tarafından açıklanması beklenen Türkiye İlerleme Raporu hakkında, "Bu rapor bir karne değildir. Bizim için önemli olan yıl sonunda bizim kendi yayımlayacağımız rapordur" dedi.
AB Bakanı ve Başmüzakareci Bağış, Avrupa Parlamentosu (AP) Eski Başkanı Hans-Gert Pöttering'i bakanlıktaki makamında kabulü sırasında gazetecilerin yarın açıklanması beklenen İlerleme Raporu ile ilgili sorularını cevaplandırdı.

Henüz çıkmamış bir rapor üzerinde değerlendirme yapmak istemediğini belirten Bağış, yarın öğleden sonra İstanbul'da raporu değerlendirmek amacıyla basın toplantısı düzenleyeceğini söyledi.

"Şu anda Türkiye'nin tanımadığı, diplomatik ilişkileri olmayan bir ülkenin dönem başkanlığı içerisinde yayımlanacak bir raporun Türkiye'ye methiyeler belirtmesini beklemek çok inandırıcı olmaz" diyen Bağış, şunları söyledi:

"Maalesef AB içerisinde adeta bir at pazarlığı süreci yaşanıyor. Bu raporda 27 ülkenin içerisine katmaya çalıştığı cümlelerle Türkiye ile ilgili ikili ilişkilerinden doğan hassasiyetlerini yansıtma çabalarıyla karşı karşıyayız. Türkiye'deki farklı farklı çevrelerin, normalde hiçbir diyaloğa girmemeye özen gösteren çevrelerin de bu raporu olumsuz bir şekilde etkilemek için Brüksel'de birlikte lobi yaptıklarının da farkındayız. Onun için başından söylüyorum, bu rapor bir karne değildir. Bu rapor sadece AB Komisyonu'nun Türkiye'ye bir bakışının örneklerinden bir tanesidir. Bizim için önemli olan yıl sonunda bizim kendi yayımlayacağımız rapordur. Türkiye son bir yıl içinde meclisten geçirdiği kanunlarıyla, uyguladığı yasalarla, yönetmeliklerle neleri değiştirmiş, AB yolunda hangi adımları atmış, biz bunları zaten çıkarıyoruz. Bu sene de çıkarıp kendi karnemizi kendimiz vereceğiz. Ama kendisi ilerleyemeyen bir AB'nin Türkiye için hazırlayacağı ilerleme raporunu tabii ki bir bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir anlayışıyla önemseriz. Ama çok da fazla ona önem atfedip bütün çalışmalarımızı etrafında şekillendireceğimiz anlamına gelmemeli."

"AB'nin Türkiye'de kredibilitesi zayıfladı"

Bağış, önceki yıllarda ilerleme raporlarının yarattığı heyecanın artık yaşanmadığının hatırlatılması üzerine, "Çünkü AB Türkiye'deki kredibilitesinin artık zayıfladığı bir dönemi yaşıyor. Türkiye'nin farklı heyecanları var" dedi.

Bağış, şöyle konuştu:

"Bakın bugün ilk defa işsizlik rakamları OECD ortalamasının altına düştü. Türkiye, Avrupa'nın son 4 yıldır en hızlı büyüyen ekonomisi. Türkiye, Avrupa'nın en güçlü askeri güçlerinden bir tanesi. Aynı zamanda en genç nüfuslardan birine sahip. Hangi açıdan bakarsanız bakın hamdolsun Türkiye'nin durumu çok çok iyi. Ama Avrupa'da bunu kabullenmek istemeyen, bunu bir şekilde çarpıtmak isteyenlerin Türkiye'deki bazı gelişmeleri çarpıtarak farklı farklı görüntüler vermeye çalışan çabaları da biz içlerindeki bazı duyguların yansıması olarak değerlendiriyoruz."

Orta Vadeli Program açıklandı

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'le birlikte Başbakanlık Merkez Bina'da düzenlediği basın toplantısıyla 2013-2015 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program'ı (OVP) açıkladı.

Babacan, burada yaptığı konuşmada, uzunca bir süredir üzerinde çalışılan OVP'nin dün akşam itibariyle tamamlandığını ve Bakanlar Kurulu Kararı ile bugün öğle saatlerinde Resmi Gazete'de yayımlanacağını söyledi.

Dünya ekonomisiyle ilgili değerlendirmelerde bulunan Babacan, küresel krizin başlamasıyla birlikte, yaklaşık 5 yıl geçmesine rağmen dünya ekonomisinde henüz bir istikrar ortamının sağlanamadığını ifade etti.

Önümüzdeki dönemde, özellikle gelişmiş ülke ekonomileri kaynaklı belirsizlik ve risklerin devam etmekte olduğuna işaret eden Babacan, ''Zor bir dış konjonktüre rağmen Türkiye ekonomisi, olumlu bir performans göstermeye devam etmektedir. Kredibilitesi yüksek OVP'lerin kararlılıkla uygulanıyor olması, Türkiye'nin göstermiş olduğu bu performansa büyük katkı sağlamıştır'' dedi.

Babacan, küresel krizin dünya ekonomileri üzerindeki olumsuz etkilerinin, alınan önlemlere rağmen devam ettiğini ve ülke ekonomilerindeki yavaşlama eğiliminin sürdüğünü vurgulayarak, küresel ekonominin özellikle Avro Bölgesi'nde yaşanan sorunların, ticaret ve güven kanallarıyla diğer bölgelere yayılması sonucu tekrar zayıflamaya başladığını bildirdi.

Avro Bölgesi'nde yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin, küresel görünüm üzerinde belirleyici olmaya devam ettiğine dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti:

''2009 yılında yaşanan daralma sonrasında 2010 yılında dünya ekonomisi toparlanma sürecine girmiş ve yüzde 5,1 oranında büyümüştür ancak 2011 yılında bu toparlanma süreci sürdürülememiştir. Avrupa Birliği'nde (AB) yaşanan mali çalkantılar ve bunun bankacılık kesimine olan yansımalarıyla ekonomi politikasına yönelik karar alma süreçlerinde yaşanan belirsizlikler, gelişmiş ülkelerde büyüme performansının beklenenden daha düşük seyretmesine neden olmuştur. Bu durum, gelişmekte olan ve yükselen ekonomilerin büyümelerine de olumsuz şekilde yansımaktadır. Bu gelişmelerle birlikte 2011 yılının Mart ayında, Japonya'da yaşanan felaketlerin, tedarik zincirine olumsuz yansımaları ve Orta Doğu ile Kuzey Afrika bölgelerinde yaşanan siyasi belirsizlikler, 2011 yılında dünya büyümesinin yüzde 3,8'e gerilemesine yol açmıştır.

Dünya ekonomisinde yaşanan bu gelişmeler sonucunda uluslararası kuruluşlar, büyüme tahminlerini aşağı doğru revize etmiştir. 2012 yılı dünya büyümesini, 2011 yılı Eylül ayında yüzde 4 olarak tahmin eden Uluslararası Para Fonu, 2012 yılı Ekim ayında ki bugün açıklana rakamdır bu... Bu tahmini yüzde 3,3 seviyesine indirmiştir. Yine 2013 yılı için büyüme beklentisi, geçen yılın bu zamanlarına göre 0,9 puan düşürülmüş ve 2013 dünya büyüme beklentisi de şu anda sadece yüzde 3,6'ya çekilmiştir.''

''Avro Bölgesi'nin tümünde 2012 yılı için 0,4 puanlık bir daralma öngörülüyor''

Babacan, Avro Bölgesi'ne bakılınca, özellikle Avrupa Birliği'nde krizle mücadele amacıyla önemli adımların atıldığını ancak ekonomilerin canlandırılması yönünde ve kamu dengelerinde kayda değer bir ilerlemenin sağlanamadığını söyledi.

Başbakan Yardımcısı Babacan, Avro Bölgesi liderlerinin, krizle mücadele etmek için kurumsal yapının güçlendirilmesi, bankacılık birliği yol haritasının oluşturulması, ortak denetim mekanizmasının kurulması, kurtarma fonlarına esneklik kazandırılması, Avrupa İstikrar Mekanizması'na bankaları doğrudan sermayelendirme yetkisinin verilmesi konularında önemli kararlar aldığını ancak bu kararların ayrıntıları ve nasıl uygulanacağına yönelik belirsizliklerin devam ettiğini ve bunun da küresel ekonomi açısından önemli bir risk oluşturduğunu ifade etti.

Bu gelişmelere paralel olarak Avrupa'da yüksek seyreden borç oranları ve zayıf bankacılık yapısının, Avro Bölgesi'ne yönelik büyüme tahminlerinin de aşağı yönlü revize edilmesine yol açtığını belirten Babacan, geçen yıl bu zamanlar, Avro Bölgesi yüzde 1,1 oranında büyür diye tahmin edilirken, bugün itibariyle Avro Bölgesi'nin tümünde 2012 yılı için 0,4 puanlık bir daralmanın öngörüldüğünü kaydetti.

Başbakan Yardımcısı, 2013'te ise Avro Bölgesi'nin yalnızca 0,2 oranında büyüyebileceğinin beklendiğini ifade etti.

''Gelişmekte olan ülkelerde de büyüme tahminleri aşağı doğru revize edildi''

Sadece gelişmiş ülkelerde değil, gelişmekte olan ülkelerde de büyüme tahminlerinin aşağı doğru revize edildiğini dile getiren Babacan, ''Gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına bakacak olursak; geçen yıl, 2012'de yüzde 6,1'lik bir büyüme öngörülüyordu. Bugün içinde bulunduğumuz durum itibariyle sadece yüzde 5,3'lük bir büyüme öngörülüyor. Buna Çin, Hindistan gibi ülkeler de dahil. Gelecek sene için büyüme beklentileri de yüzde 6,5'ten yüzde 5,6'ya aşağı doğru yaklaşık 1 puan revize edilmiş durumda'' diye konuştu.

Dünya ticaretine de değinen Babacan, ticaretin 2009 yılındaki sert daralmadan sonra 2010 yılında hızlı bir toparlama yaşadığını ancak 2011, 2012, 2013 derken dünya ticaretinin artış hızının kriz öncesi dönemlere göre daha düşük seyrettiğini anlattı.

''İşsizlik oranlarında da olumsuz bir tablo görünüyor''

İşsizlik oranlarında da olumsuz bir tablonun göründüğüne dikkati çeken Babacan, Avro Bölgesi'nde işsizlik oranlarının artmaya devam ettiğini, 2013'e ilişkin en son tahminin, işsizlik oranının artmaya devam ederek yüzde 11,5'e ulaşacağı yönünde olduğunu kaydetti.

Babacan, ABD'deki işsizlik oranlarında ise 2011 ve 2012 yıllarında bir toparlanma görülse de bu toparlanmanın artık yavaşlamasının beklendiğini ifade etti.

"Kamu borç stoku, gelişmiş ekonomilerin en büyük problemlerinden biri''

Kamu borç stokunun, gelişmiş ekonomilerin en büyük problemlerinden biri olduğunu vurgulayan Babacan, ABD'nin kamu borç stokunun milli gelire oranı 2007 yılında yüzde 67 iken, gelecek yıl yüzde 111'e çıkmasının beklendiğini ifade etti.

''Bu kadar kısa bir zamanda bu kadar yüksek bir artış, gerçekten dikkatle izlenmesi gereken bir durum'' diyen Babacan, Avro Bölgesi'nde kamu borcunun Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya oranının da alınmış veya alınacak bütün tedbirlere rağmen artmaya devam ettiğini söyledi.

''Petrol fiyatlarının yaklaşık 110 dolar seviyesinde seyredeceğini varsaydık''

Babacan, petrol fiyatlarının ise yüksek ve dalgalı seyrettiğine işaret ederek, ''Biz, OVP döneminde petrol fiyatlarının yaklaşık 110 dolar seviyesinde seyredeceğini varsaydık. Bu, aynı zamanda uluslararası kuruluşların beklentileriyle yakın ama daha çok da bizim petrol tedarik ettiğimiz ülkelerin arz durumunu ve bizim talep kompozisyonumuzu dikkate alan bir değerlendirme'' diye konuştu.
Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmede bulunan Babacan, Türkiye'nin 2011 yılında kaydettiği yüzde 8,5 oranındaki Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyümesiyle dünyadaki büyüme hızı en yüksek olan ülkeler arasında yerini aldığını belirtti. Söz konusu büyümenin özel tüketim ve sabit sermaye yatırımı kaynaklı olduğunu anlatan Babacan, yurt içi talepteki canlanmanın özellikle imalat sanayi, inşaat, ticaret ve ulaştırma sektörlerinde yüksek katma değer artışlarını beraberinde getirdiğini kaydetti.

Babacan, küresel ölçeklerdeki belirsizlikler ve cari işlemler açığındaki artış karşısında aldıkları önlemler sayesinde ekonomik faaliyetlerin özellikle yılın son çeyreğinden itibaren yavaşlama eğilimine girdiğini ifade ederek, söz konusu yavaşlamanın bu yılın ilk yarısında da devam ettiğini belirtti. Son 1 yılda net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının giderek artması sonucunda iç talebin, büyüme üzerindeki olumsuz etkisinin sınırlı kaldığını vurgulayan Babacan, bu yılın son çeyreğinde ise net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının azalmasını ve iç talebin ise nispi olarak toparlanmasını öngördüklerini söyledi.

Türkiye ekonomisinin bir dengeleme süreci yaşadığına işaret eden Babacan, bu dengelemenin dış talebin net ihracatın daha ön plana çıktığı ama iç tüketimin biraz daha geri planda kaldığı bir büyüme kompozisyonuna ulaşması şeklinde olduğunu ifade etti. Bunda dış konjonktürün de önemli etkisi bulunduğuna dikkati çeken Babacan, bu dönemde AB'ye olan ihracatta ciddi düşüşler olduğunu unutmamak gerektiğinin altını çizdi. Diğer bölgelerde sağlanan ihracat artışıyla dengeyi sağladıklarını belirten Babacan, net ihracatın büyümeye olumlu etkisinin şu ana kadar devam ettiğini vurguladı.

Babacan, işsizlik rakamlarının kriz öncesi seviyelerin de altına indiğini, şu anda ilk kez OECD ortalamaların altında yer aldığını söyledi.

Yeni ekonomik hedefler

Babacan, yeni OVP'nin temel amacının, küresel ekonomide devam eden sorunlara rağmen büyümeyi potansiyel seviyesine çıkarmak ve istihdamı artırmak, enflasyonla mücadeleye devam etmek, cari işlemler açığındaki düşüş eğilimini sürdürmek, yurt içi tasarrufları artırmak ve bunların sonucunda makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek olduğunu söyledi.

Bu yılın son çeyreğinde net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının azalması, iç talebin nispi olarak toparlanmasını öngördüklerini belirten Babacan, ''Bu kompozisyondaki değişiklik ve beklenen trendler sonucu 2012 yılının büyümesinin yüzde 3,2 civarında olacağını beklemekteyiz'' dedi.

AB ülkeleri başta olmak üzere dış pazarlardaki talep yetersizliği sebebiyle 2013 yılında GSYH'deki büyümenin yüzde 4 olmasını öngördüklerini belirten Babacan, 2014 ve 2015 yıllarında ise büyümenin yüzde 5 seviyesine ulaşmasını hedeflediklerini bildirdi.

''İşsizlik düşmeye devam edecek''

Program döneminde ekonomik büyümeyle beraber tarım dışı istihdamda 1 milyon 600 bin ilave istihdam oluşmasını beklediklerini dile getiren Babacan, şöyle devam etti:

''Yani 2013, 2014, 2015 yıllarında, büyümeyi yüzde 4, 5 ve 5 öngördüğümüz yıllarda, toplam tarım hariç 1 milyon 600 bin istihdam oluşmasını bekliyoruz. Toplam istihdam da yine benzer bir rakam olarak gerçekleşecek. Dönem sonunda iş gücüne katılma oranın yüzde 49,8, istihdam oranının yüzde 45,5 olmasını, işsizlik oranının ise yüzde 8,7'ye düşmesini bekliyoruz. Yani işsizlik oranında tedrici bir düşüş, istihdamda da nispeten güçlü bir artışı önümüzdeki 3 yılda göreceğimizi öngörmekteyiz.

Enflasyona bakacak olursak bu yıl sonunda TÜFE yıllık artış hızının yüzde 7,4 olmasını bekliyoruz. Tabii ki bu bir tahmin. Her ay yeni veri geldikçe bu tahminlerde aşağı ve yukarı yönde oynamalar yapılabiliyor. Bu yılı yüzde 7,4 olarak öngörüyoruz. Toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı katkının program döneminde devam edeceği ve emtia fiyatlarındaki eğilimin aşağı yönlü olacağını öngörmekteyiz. Bu çerçevede baktığımızda gelecek yıl 2013 yılı için enflasyonun yüzde 5,3'e düşeceğini, 2014 ve 2015'te yüzde 5 ve 5 olan hedefimiz çerçevesinde gerçekleşeceğini tahmin etmekteyiz. Buradaki varsayımımız petrol fiyatlarının 110 dolar civarında seyretmesi.''

Babacan, 2011 yılında cari açığın yüzde 10 civarında gerçekleştiğini hatırlatarak, 2012 sonunda cari işlemler açığının yüzde 7,3'e düşeceğini tahmin ettiklerini bildirdi. Babacan, program dönemi boyunca da bu düşüş trendinin devam edeceğini öngördüklerini belirtti.

Alınan tedbirlere bağlı olarak yurt içi talepte olan azalma ve aynı zamanda net ihracattaki artışın da cari açığın düşüşüne önemli katkı sağladığına işaret eden Babacan, program döneminde yurt içi tasarrufların artırılmasının, ekonominin üretim yapısının ithalata olan yüksek bağımlılığını azaltmaya yönelik politikaların da devam etmesini hedeflediklerini söyledi. Babacan, program dönemi sonunda, 2015'te yüzde 6,5'lik bir cari açıkla dönemi tamamlamayı öngördüklerini kaydetti.
Bu yıl merkezi yönetim bütçe açığının gayri safi yurt içi hasılamıza oranın yüzde 2,3 olmasını beklediklerini bildiren Babacan, OVP'ye göre 2013, 2014 ve 2015 yılları için öngördükleri bütçe açığı hedeflerinin sırasıyla yüzde 2,2, yüzde 2 ve yüzde 1,8 olduğunu, bütçe açığındaki tedrici düşüşün önümüzdeki dönemde gerçekleşmesini beklediklerini söyledi.

Program tanımlı toplam kamunun faiz dışı dengesine baktıklarında, 2012 yılı sonu itibariyle yüzde 0,5'lik bir faiz dışı fazlaya ulaşmayı hedeflediklerini ifade eden Babacan, faiz dışı dengenin 2013 yılında GSYH'nin yüzde 1,1'ine ulaşmasını öngördüklerini anlattı.

Aldıkları tedbirler sayesinde kamu borç stoku ile ilgili iyileşme trendinin devam ettiğini belirten Babacan, şöyle konuştu:

''Bütçe açığımızın kontrol altında seyrediyor olması, kamu borç stokumuzun düşmeye devam etmesini sağlamakta. Bu yıl sonu itibariyle AB tanımlı kamu borç stokumuzun milli gelire oran olarak yüzde 36,5'e düşmesini öngörmekteyiz. Geçen yıl 39,2 düzeyinde bulunuyordu. 2013 yılında yüzde 35, 2014'te yüzde 33, 2015'te de yüzde 31'lik bir rasyo öngörüyoruz. Gelişmekte ve gelişmiş ülkelere bakıldığında bütün ülkelerde kamu borç stoku büyüyen bir problem olmaya devam ederken çok şükür ülkemizde düşüş trendi devam etmekte ve önümüzdeki yıllarda da bunun devam etmesini öngörmekteyiz.''

Kriz döneminde Türkiye'yi Avrupa ülkelerinden ayıran en önemli unsurların borç stokunun düşük olması, bütçe rakamlarının Avrupa ülkelerine göre çok daha kontrollü, çok daha makul seyretmesi, bankacılık sisteminin zamanında reforme edilmiş olması olduğunu belirten Babacan, bugün itibariyle geleceğe doğru baktıkların da yine aynı temel unsurların Türkiye ekonomisini korumaya devam edeceğini kaydetti.

''Ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız''

Önümüzdeki dönemin yapısal reform ajandasına bakıldığında 70, 80 ayrı reform alanı öngördüklerini ifade eden Babacan, Türkiye ekonomisiyle ilgili problemli alanların çoğunun yapısal olduğunu, dolayısıyla o sorunların çözümünün de yine yapısal reformlarda aranılması gerektiğini belirtti.

Türkiye'de tasarruf bilincinini artırılmasına devam edilmesi gerektiğini vurgulayan Babacan, ''Yani ayağımızı yorganımıza göre uzatacağız. Devlet ayağını yorganına göre uzatacak, şirketlerimiz ayağını yorganlarına göre uzatacak, halkımız ayağını yorganına göre uzatacak. Artık atasözü olmuş bu tabiri yeniden sorgulamaya, yeniden değerlendirmeye gerek yok. Ülkemizde tasarruf bilincini artırmaya çalışacağız'' diye konuştu.

Kamu ve özel kesimde israfın azaltılmasının temel hedefleri olması gerektiğini belirten Babacan, ''Yerinde ve gelirimizle orantılı harcamaya evet ama israfa hayır'' dedi.

Ekonominin rekabet gücünü destekleyecek ve kayıtdışılığını azaltacak basit ve öngörülebilir vergi politikalarının da önümüzdeki dönemde önemli olacağını anlatan Babacan, vergiye uyumun artırılması ve vergi tabanının genişletilmesine yönelik çalışmaların sürdürüleceğini kaydetti.

''Enerjide dışa bağımlılığımızı azaltmamız gerekiyor''

Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gerektiğini anlatan Babacan, nükleer enerji, yenilenebilir enerji ve kömür başta olmak üzere yerli kaynakların daha çok kullanılmasının ve enerjinin verimliliğinin önemli olduğunu söyledi.

Babacan, sürdürülebilir büyüme, istihdam ve ihracat artışı ve ithalata bağımlılığın azaltılmasına hizmet edecek yerli ve uluslararası yatırımların desteklenmesine devam edeceklerini kaydetti.

İş ortamının iyileştirilmesi, Ar-Ge ve yenilikçiliğin geliştirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaştırılması ve Türkiye'nin yüksek katma değer üretmesi gibi konulara ağırlık vermeye devam edeceklerini belirten Babacan, sanayi ve hizmetlerde yüksek katma değerli üretim yapısına geçmenin de önemli olduğunu bildirdi.

Babacan, kişi başına düşen milli gelirin bu yıl 10 bin 673 dolar civarında olmasını beklediklerini, bu rakamın gelecek yıl 11 bin 318 dolar, program döneminde ise 12 bin 859 dolara yükselmesini öngördüklerini belirtti.

İhracatta pazar çeşitliliği

İhracatta pazar çeşitliliği ve finansmana erişimin artırılmasının da önemli olmaya devam edeceğini vurgulayan Babacan, ''Türkiye, şu anda kimsenin adını duymadığı ülkelere artık ihracat yapar hale geldi. Türkiye ve yeni ihraç pazarlarımızda çok güzel bir performans var. Bugün THY 93 ülkeye uçuyor. Dünyada başka hiçbir havayolu bu kadar çok ülke uçuşu yapmıyor. Bu da aslında bizim ekonomik hinterlandımızın, ihracatımızın, yatırım networkümüzün ne kadar çok sayıda ülkeye genişlediğini gösteren belki en önemli göstergelerden bir tanesi'' değerlendirmesinde bulundu.

İşgücü piyasasındaki katılıkları azaltmak amacıyla sosyal taraflarla istişare içinde düzenlemeler yapmaya devam edeceklerini belirten Babacan, şöyle devam etti:

''Hem çalışan hem de işveren kesiminin sorunlarını ve önerilerini dikkate alarak ve mümkün olduğunca bir mutabakat anlayışı içerisinde adımlar atmaya devam edeceğiz.

Sosyal yardımlar ve istihdam politikaları arasındaki ilişkinin güçlenmesi gerekiyor. Bu da önceliklerimizden bir tanesi olacak. Eğitim sisteminin geliştirilmesi ve eğitimin işgücü talebine duyarlılığının artırılması da en önemli konularımızdan bir tanesi olacak. Biz Türkiye'de fert fert daha fazla katma değer üretmedikçe dış dengemizin, cari açığımızın sıfırlanması pek mümkün olamayacak. Eğitime büyük ağırlık vermemiz gerekecek. Yine adalet sistemi, yargı reformu... Türkiye'nin güvenilir, öngörülebilir, tutarlı, hızlı çalışan bir yargı sistemine şiddetle ihtiyacı var. Bu hem yatırım ortamımız açısından, hem de Türkiye'nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması açısından son derece önemli.''



Ünlü işadamı canına kıydı

BEDAŞ'a taşeron firma olarak hizmet veren Beypınarlılar firmasının sahibi Hüseyin Aktaş intihar girişimi sonucu ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
10 yıldır BEDAŞ'a taşeron firma olarak hizmet veren Beypınarlılar firmasının sahibi 3 çocuk babası Hüseyin Aktaş (45), Kağıthane'de BEDAŞ'a ait garajın parkında uzun süre telefonla görüştükten sonra aniden silahını başına dayayarak intihar girişiminde bulundu.
Aktaş, ağır yaralı olarak kaldırıldığı Florance Nightingale Hastanesi'nde yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Emniyet yetkilileri olayla ilgili olarak soruşturmanın devam ettiğini belirtirken Aktaş'ın cesedi otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Morguna kaldırıldı. Aktaş'ın işlerinin kötü gitmesi nedeniyle bunalıma girdiği iddia edildi.
Yeni Şafak

Yunan işadamı Cakarta’da bir otel odasında ölü bulundu


Tsochatzopoulos Case İşadamı Ölü Bulundu
Savunma sözleşmelerinden kaynaklanan kadar 1290000000 $ çalmak suçundan hapiste olan eski Savunma Bakanı Akis Tsochatzopoulos, karıştığı rüşvet ve para aklama şebekesinin parçası olmakla suçlanan olmuştu bir Yunan işadamı Cakarta'da bir otel odasında ölü bulundu , Endonezya.
Vlassis Kambouroglou was the Managing Director of Drumilan International, which was involved in the sale of a Russian-made TOR-M1 missile system to Greece. Vlassis Kambouroglou Yunanistan'a bir Rus yapımı TOR-M1 füze sisteminin satışı dahil oldu Drumilan International Genel Müdürü oldu. Authorities in Indonesia did not say how he died. Endonezya Yetkililer nasıl öldüğünü söylemedi. Kambouroglou was called to testify before a Parliamentary inquiry into the arms deal in 2004 but denied that his company made any money from the deal. Kambouroglou 2004 yılında silah anlaşması içine bir Meclis soruşturma önünde tanıklık yapmaya çağırdı ama onun şirketi anlaşma herhangi bir para yaptığınız reddedildi. No charges were brought against him. Hayır suçlamalar yöneltildi.
Tsochatzopoulos's cousin, Nikos Zigras, who is a key suspect in the graft case, claimed during questioning by prosecutors earlier this year that Kambouroglou was involved in bribing the ex-minister. Tsochatzopoulos kuzeni, greft davanın kilit şüpheli Nikos Zigras, Kambouroglou eski bakan rüşvet dahil olduğu bu yılın başlarında savcılar tarafından sorgulanmak sırasında iddia etti. Greek media reported that Kambouroglou may have had as much as $8.75 million in secret bank accounts. Yunan medyası Kambouroglou gizli banka hesaplarına kadar 8.750.000 $ olmuş olabilir bildirdi.