Eserlerini yaparken Anadolu ve Türk uygarlıkları olan; Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi çalışmalarını örnek alıyor.
Seramik Sanatçısı Şebnem Tuna
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Seramik Bölümü ve Bursa Uludağ Üniversitesi Resim Bölümü mezunu olan Şebnem Tuna, beş senedir geleneksel çini tasarımıyla uğraşıyor. Eserlerini yaparken Anadolu ve Türk uygarlıkları olan; Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi çalışmalarını örnek alıyor. Modellerini ise müzelerdeki örnekleri ve bilimsel eserleri inceleyerek oluşturuyor. Şebnem Tuna eşi Turgut Tuna ile birlikte kurmuş oldukları Düş Cinleri ekibiyle, modellerini tasarım laboratuarında var edip geliştiriyorlar.
Şebnem Tuna Anadolu tarihinin uygarlık ürünlerini ve büyük oranda Türk Çinileri olan mesleğini Ekonometri dergisine anlattı.
Bu işi bilinçli mi tercih ettiniz? Bilinçli bir tercihti. Almış olduğum eğitim, seramik sanatını enine boyuna tanıma fırsatı verdi. Stajlarım esnasında ve arkeolojik kazılara katılmam nedeniyle eski kültürlere ait seramiklerin dilini anlamama başlamam bu uğraşı devam etmeme neden oldu.
Üretiminizin adımlarını açıklar mısınız? Üretim oldukça uzun bir serüvenden geçiyor. Atölyemizin yapılanması uzmanlığa dayalı. Düş Cinleri adını verdiğimiz atölyede ne yapacağımıza karar veriyoruz. Hazırlanan modeller gösterge bilim disiplinleri içinde mükemmel ifadesini buluncaya kadar versiyonları yapılır. Sonucunda ürün projelendirilerek alıcıya sunulur.
Peki, proje kabul gördükten sonraki üretim adımlarınız nedir? Önce modeli oluşturuyoruz. Ardından modelin kalıbı çoğaltılıyor. Sonra da dönemine uygun, orijinalleri gibi hamur, sır astar ve boya üretiliyor. Bu süreç kimi zaman aylarımızı alabiliyor. Kendi özel reçetemizle ürettiğimiz hamur kalıplar yardımıyla şekillendiriliyor, kurumaya bırakılan ürün, önce rötuşlanıyor ve ilk pişirim için fırına giriyor. Daha sonra astarlanan ürün ikinci kez fırınlanıyor ve artık dekora hazır hale geliyor. Forma ve tasarımlanan dekora uygun olarak kontürlenip boyanıyor ve son olarak da sırlı pişirime yani üçüncü kez fırınlanmaya hazır hale geliyor. Örneğin Valide Sultan çalışmamız, Ana Tanrıça Kibele formundan esinlenerek yola çıkıldı ve bir yılı aşkın bir süreçten sonra son hali olan Osmanlı Valide sultanlar Konsepti oluşuncaya kadar sürdü.
Ürünlerinize yoğun talep var. Neden sınırlı sayıda üretim yapıyorsunuz? Çinilerimize sadece el sanatı olarak bakmamak lazım. Çünkü çini, fikrinizin hayat bulduğu bir sanat eseri ve sanat eserlerinin çok fazla benzeri ya da muadili olmaz. Hatta yaptığımız bir çini ile ikincisi bile birbirine benzemiyor. Bizi farklı kılan da bu. Düşünsenize bir şey alıyorsunuz ve ondan dünyada başka hiç kimsede yok, olamaz da.
Bir üründen en fazla kaç tane çıkarıyorsunuz? Sadece bir tane. Çünkü hiçbir el yapımı çini, birbiriyle aynı değildir. Formu aynı olabilir ya da benzeyebilir ama desen aynı olamaz. Mutlaka fark olur. Diğer yandan gelen müşterilerimiz sanki seri üretim yapıyormuşuz gibi aynı üründen fazla sayıda almak istiyorlar. Fazla üretimle tasarımlarımızın büyüsü bozulsun istemiyoruz.
Peki, bu sektörün sıkıntıları nelerdir? Çok belirgin olarak, makinelerin ürettiği bir şeyi siz elle yapmaya çalışıyorsunuz. Düşünceyi somutlaştırmaya çalışmak gibi bir şey yaptığımız. Bu nedenle olsa gerek ürünlerimize yoğun talep var. Fakat talebin sadece bir kısmına cevap verebiliyoruz. Çünkü seri üretim yerine butik çalışıyoruz. Doğal olarak sınırlı sayıda üretim yapıyoruz, kendimizi ve alıcıyı korumak için de ürünlerimizi patentletiyoruz ki hem biz hem de alıcımız kendini özel hissetsin. Bu sebeplerle de ürünün maliyeti biraz yükseliyor. Makineye karşı el üretimi yapmanın zorlukları elbette ki yaşadığımız sıkıntıların başlıcası.
Bu sanatın yaşatılması için herhangi bir destek ya da teşvik görüyor musunuz?
Ne yazık ki devletten bir destek göremiyoruz. Ama neyse ki özel sektör olan Paşabahçe Butik Mağazaları ve Sabancı Müzesi ürünlerimizi yaygın kitlelere tanıtıyorlar ve bu yolla da vermiş olduğumuz bu uğraşa çok anlamlı bir destek veriyorlar.
Sertaç Kantarcı : sertac@ekonometri.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder