6 Ekim 2012 Cumartesi

Artık ‘Süper Lig’de oynayan bir ülkeyiz

Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenlenen Fırat Üniversitesi (FÜ) 2012-2013 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde konuşan TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni akademik yılın sağlıklı, huzurlu ve başarılı geçmesini diledi.

Dünya devletlerinde, futbol liglerinde olduğu gibi sınıflandırmalar olduğuna işaret eden Çiçek, Türkiye'nin düne kadar gelişmekte olan ülkeler sıralamasında iken, yoğun bir gayretle, bugün gelişmiş 20 ülkeden birisi olduğunu, yani 'Birinci Lig'de, 'Süper Lig'de oynayan bir ülke olduğunu bildirdi.

Çiçek, ''Türkiye, 2023 geldiğinde ve sonraki dönemde bu ligde kalmak istiyorsa hem de şampiyonluğa oynayacak ise, bunun temel şartı eğitim ve öğretimdir. Eğitime ne kadar önem verirsek, sadece rakamları yarıştırarak değil bu rakamlara aynı zamanda belli bir kaliteyi de yükleyebilirsek Türkiye gerçekten geçmişinde olduğu gibi bugün ve gelecekte dünyanın en önde gelen ülkelerinden birisi olacaktır. Buna hep beraber inanmalı, çabamızı büyük ölçüde bu noktaya yoğunlaştırmalıyız. Bu hedefin merkezinde eğitim ve öğretim kurumları, hiç şüphesiz üniversitelerimiz geliyor'' dedi.

Üniversitelerin evvela insan gücünü eğiten, aynı zamanda bilgiyi kullanan kurumlar olduğunu belirten Çiçek, ''Şimdi hedefimiz sadece başkasının ürettiği bilgiyi kullanan değil, bizzat kendi bilgisini üreten, böylece insanlığa milletimizin ismini, namını bilgi kalitesiyle sunmak mecburiyetindeyiz'' diye konuştu.

Cemil Çiçek, Türkiye'de son zamanda birçok ilde üniversite açıldığını anımsatarak, şunları kaydetti:

''Bu üniversitelerin açılması her ilimiz açısından da çok önemli bir katma değerdir. Eğer gereği yapılabilirse, kalkınma çabalarının sürmesi, sosyal barışın sağlanması, devlet-millet kaynaşması, geleceğe güvenle bakılması açısından üniversitelerimiz öncü kuruluşlardır. Geçmişte en azından bazı üniversitelerimiz, hepsi için söyleyemem, bu manada olumlu bir sınavdan geçememiştir. Önemli bir kısmı toplumdan, değerlerinden kopuk olmuştur. Toplumdan kopuk üniversitenin o topluma verebileceği çok fazla bir şey yok. Kaldı ki, biz üniversiteleri toplumun gelişmesinde, değişmesinde, kalkınmasında öncü rolü oynayan stratejik kuruluşlar olarak görüyoruz ve öyle olmalıdır. Çünkü gelişmiş ülkelerdeki gelişmenin temelinde, canlı, dinamik bir üniversite yatmaktadır. Onun için istiyoruz ki, geçmişteki sıkıntılardan, yaşanan olumsuzluklardan ders çıkararak, üniversiteler, öğrenci ve öğretim üyelerimiz tarihi bir sorumlulukla karşı karşıya, bu sorumluluğun gereğini yapmalı, toplumla bütünleşmeli, değerleriyle kaynaşmalıdır. Toplumun kan grubu ile üniversitenin kan grubu farklı olduğu zaman çatışma başlıyor. Bu tutmadığı takdirde, o üniversiteler o bölgeye fazla bir şey vermediği gibi geçmişte bir çok huzursuzluğun da kaynağı olmuştur.''
   
Pişmanlık yasaları
   
Üniversitelerin, Türkiye'de uzlaşma kültürünün yaygınlaşması açısından sorumluluk taşıdığına vurgu yapan Çiçek, şunları aktardı:

''Geçmişte maalesef bazı üniversitelerimiz bu kültürün merkezi olmak yerine, kamplaşmanın, kutuplaşmanın merkezi oldu. Böyle olunca da Türkiye'nin huzuru kaçtı. Darbelere böyle gittik. Sadece sonuçta darbeleri yapanları suçlamak bir mana ifade etmiyor. Oraya nasıl gidildi- Oraya gidilirken, üniversitelerin de ciddi sorumluluk taşıdığının altını çizmemiz lazım. Değilse sadece 5-10 bu işin önündeki adama işi yüklemek tek başına yetmiyor. Burada bir vicdan muhasebesi yapıp, nerede hata yaptık, bir daha bu hataları yapmamamız lazım. Kamplaşma ve kutuplaşmanın merkezinde eğitim kurumları olduğu müddetçe, o millet için tehlike çanları çalıyor demektir.''

Çiçek, Türkiye'de sosyal araştırmaların pek yapılmadığını, ülke aleyhine düzenlenen oyunların hepsinin dış taraflar tarafından yapılan sosyal araştırmalardan esinlenildiğini dile getirerek, ''50 yıldır terörün her türlüsüne muhatap olmuş bir milletiz, elimizde doğru dürüst sosyal araştırmalar yok. Dış ülkelerin yaşadıkları terör olaylarını mukayese bilgisi olarak bilmemiz ama o bilgiyi getirip kendi şablonumuza oturtmamız gerekecek. Ortada bu manada çok fazla araştırma, gerçekten yok. Misal olarak belli bir tarihten bu yana 8 tane, kamuoyunun deyimiyle, pişmanlık yasası çıkartıldı. Bu belayı asgariye indirebilir miyiz- Gençleri yanlıştan kurtarabilir miyiz- Başkaları bu tuzaklara düşmesin diye. Bundan istifade eden oldu. Bana doğru dürüst iki tane araştırma söyleyin ki, 'bu çıkanlar nereye gitti, tekrar suça ilişti mi, cezaevlerinde bunlardan kaç kişi var, hangi aile ortamlarında yetişti-' Bunlarla ilgili bir araştırmayı biz bu kadar zamandır ortaya koyamamışız. Bir 9. yasa çıkacak olsa neye göre çıkaracağız- Bu bir tedbir midir- Tedbirse nereye kadar tedbirdir- Ölçme, değerlendirmesi yok. Kim yapacak bunu-''

Toplumun üniversitelerden beklentisinin sadece branş eğitimi değil, kendi kültüründen kopmayan, halkına ters düşmeyen insanlar yetiştirmesi olduğunu vurgulayan Çiçek, bu nedenle üniversitelerin sadece bilgi veren değil aynı zamanda kültür üreten, kültür aktarımı yapan temel kuruluşlar olduğunu kaydetti.
   
''Türkiye'de çok ciddi bir dil tahribatı var''
   
''Türkiye'de çok ciddi bir dil tahribatı var'' diyen çiçek, şöyle devam etti:

''Bir kısım idealist insanlar, dünyanın dört bir tarafında Türkçe öğretmeye uğraşıyor. Türkiye'de Türkçe Olimpiyatları düzenleniyor. Bizim kendi toprağımızda yabancı kelimelerden geçilmiyor. Yabancı dillere taşeronluk yapmak bize ne kazandırıyor- Geçen Türk Dil Kurultayı oldu. Dünyanın en eski, dil itibariyle de en zengin milletlerinden biriyiz. 32 bin kelimeyle Türkçeyi konuşur hale geldik. Bir kısım çabalarla 117 bine çıktığı ifade ediliyor. 117 bin kelime içerisinden bugün emin olun, belli bir tahsil seviyesine gelmiş olanlarımız 300-500 kelimeyle konuşuyor. Bunun ne anlama geldiğini görmek istiyorsanız 1982 Anayasası'na bir bakın. Anayasalar, hukuk metinleri o ülkenin dilinin en şaheser örnekleridir. Şu Türkiye'deki dil tahribatına bakın ki, üç tane temel, Türk Ticaret, Borçlar, Medeni Kanunu'nu yan yana getiremiyoruz. Üçünde de kullanılan dil farklı, üçünü de anlamak da zor. Nasıl bir dil bu- Alt kısma şalvar giydiriyoruz, üstüne beyaz gömlek, Tosya kuşağı, sona da bir papyon, kravat bağlamışız. Böyle bir dilin Türkiye'de çıkarabileceği sorunları görebiliyor musunuz- Bu dili de yoluna koymak lazım. Kendi dilimizle kendi ilmimizi ortaya koymamız lazım. Kahvelere varıncaya kadar yabancı isimler. Zaruret olsa anlarız ama keyfi olarak bir kahvenin isminin 'Dallas Kahvesi' olmasının birisi bana izahını yapıversin. Doğduğumuz, doyduğumuz yer mi Dallas- Neden bizi ilgilendiriyor- Belediyeler, ticaret odaları, hiç kimse ses çıkarmıyor. Türkiye tam bir kültür emperyalizminin at oynattığı ülke haline geliyor. Bu konuda bir hassasiyete gerek yok mu- Bir tavır ortaya koymamız gerekmez mi-''

Çiçek, Türkiye'de ilerici-gerici, sağcı-solcu, son olarak da etnik bölücü terör ve zaman zaman mezhep üzerinden yeni çözülme noktalarına dış kaynakların parmak bastığını belirterek, ''Bu toplumu birleştiren dikiş noktalarımıza jilet atanlar var. Bunların hepsinin hesabı üniversite gençliği üzerinden. Onun için gençler elbette sözünü, sohbetini dinledikleriniz, büyükleriniz var, tercihleriniz olabilir ama benim söylemek istediğim şey, aklınızı kimseye ipotek vermeyin'' diye konuştu.
   
Terör
   
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, yeni Anayasa ile birlikte daha özgür bir ortamın Türkiye'ye getirileceğini ümit ettiğini söyledi.

GAP'ın toplam maliyetinin 30 milyar dolar iken, teröre 300 milyar dolar harcandığını bildiren Çiçek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Terörün neden çıkarıldığını şimdi anlayabiliyor musunuz- Niye birçok uluslararası güç bu örgütün arkasında- 300 değil, 100 milyar doları bu ülke, ilim, fikir hayatına, altyapısına harcamış olsa, bugün 17. ülke değil belki de çoktan 10. ülke olacaktık. Bu işin neden ortaya çıkarıldığı ortadadır. Bu ülkede belli kesim, sınıf, zümrelerin devletinden talepleri, şikayetleri olabilir, hükümetini beğenmiyor olabilir, protesto edeceği hususlar olabilir. Bunları protesto etmenin demokratik yolları vardır. Ama 'Ben devletimden şunu istiyorum, yaparsa yapar, yoksa ben bu talebimi C4 patlayıcıya bağlarım. Onu da götürür vatandaşın geçtiği köprünün altına koyarım. Bir yaşındaki çocukların olduğu meydanda patlatırım' diyorsanız bu ilkelliktir, çağ dışılıktır. Bu, hakkını, hukukunu sağladığınızı söylediğiniz insanlara da fayda getirmez, tam tersi Türkiye'yi zayıflatmak, kaosa sürüklemekte menfaati olan bir kısım ülkelerin değirmenine su taşımak olur.''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder