8 Aralık 2011 Perşembe

AB'nin yeni can simidi Euro'yu kurtarır mı?

Uzun süreli çözüm beklemek için henüz erken.
Haber : Kıvanç Özvardar / 30.10.2011
Uzun bir aradan sonra Euro, geçen hafta ilk kez rahat bir nefes aldı. Çarşamba günkü Euro Bölgesi liderlerinin heyecanlı zirvesinden sonra Euro yeniden yükselişe geçti. Anlaşmanın yarattığı olumlu havayla Euro, dolar karşısında 1.40’ı geçerek yedi haftanın zirvesine çıktı.
İç piyasalarda ise Merkez Bankası’nın TL’yi güçlendirme planının etkisiyle dolar, 1,75’in altına geriledi. Avrupa hisse senedi piyasaları kararı olumlu karşılarken, Asya borsaları da artıda kapandı. İMKB Endeksi ise haftanın son günlerinde yüzde 2’lik değer kazancıyla 57.000 puanı zorladı. Zirve sonrası konuyla ilgili Citibank analisti Osamu Takashima “Özel kreditörler (borç veren özel kişi ve kuruluşlar) için borçların silinmesi gibi birçok detay nihayet açıklığa kavuştu, bu durum Euro’ya büyük destek verecek” diyor.
Piyasanın tepkisi ise yatırımcıların ne kadar büyük bir sabırsızlıkla Euro borç krizindeki belirsizliğin sonlanmasını beklediklerini ortaya koyuyor. Bu belirsizlik, Avrupa ekonomilerinin 2012’ye ilişkin tahminlerinin üzerine kara bulutlar örtüyordu. Bölge ekonomileri, ekonomik büyüme tahminleri üzerinde birbiri ardına düzeltmeler yapıyordu:
Alman hükümeti, bu yıl için önceden yüzde 2,9 olarak yaptığı GSYİH büyüme tahminini yalnızca yüzde 1,0 olarak revize etmişti. Fransız hükümeti de kısa bir süre önce 2012 için belirlediği yüzde 1,75’lik büyüme tahminini tutturamayacaklarını açıklamıştı. Yüksek borcuyla dikkat çeken İtalya da Avrupa Komisyonu’nun tahminine göre yalnızca yüzde 0,7 büyüyecek.
Berenber Bank’ın başekonomist Holger Schmieding, “Euro Bölgesi ülkeleri büyüyen durgunluk tehlikesinden sorumlular” diyor. Birçok ekonomist de ekonomideki bu gerilemenin en önemli nedenini henüz çözülemeyen borç krizi olarak görüyor.

Hedefler farklı
Ancak Avrupa hükümetleri birbiri ardına toplanırken belirsizliğe bir son verilmesi zor. Anlaşmaya varılması güç, çünkü Euro bölgesi ülkeleri birbirinden çok farklı hedeflere sahipler: Bir yandan güneydeki İtalya, Portekiz ve İspanya olmak üzere yüksek borçlu ülkeler, borçlarını ödeyecekleri konusunda yatırımcıları ikna edebilmek için, Yunanistan’ın durumunun bulaşıcılığı korkusuyla kurtarma fonunun genişlemesini ve etki alanının artırılmasını talep ediyor.
Öte yandan ise Almanya, Finlandiya ve Hollanda gibi kuzeydeki ülkeler özel kreditörlerin borçların büyük oranda silinmesi önerisini kabul etmeleri için bastırıyorlar-bu durum güneyli ülkeler için yatırımcıları korkutması açısından büyük endişeler uyandırıyor.
Bu durumda hem ekonomisi en iyi durumda, hem de bankaları Yunanistan borçlarının silinmesinden olumsuz anlamda en çok etkilenecek ülkelerden bir olan Fransa, bir ara ülke pozisyonunda bulunuyor. Bununla birlikte kuzey ülkeleri, EFSF’ye (Avrupa Finansal İstikrar Fonu, yani Euro’yu kurtarma fonu) en büyük katkıda bulunduklarından daha çok müzakere gücüne sahip.

Zirveden çıkan karar
Geçen hafta çarşamba günkü Brüksel zirvesinde Avrupalı liderler, en azından kısa dönemli sorulara bir çözüm getirmiş oldular. Zirveden çıkan kararlarla kurtarma fonu EFSF’nin kapasitesi artırıldı, bankaların sermaye yapısı yeniden düzenlendi ve Yunanistan’ın borcunun önemli bir bölümü silindi. Silinen bu miktar, üç ay önce kararlaştırılan borçların yüzde 21’inin silinmesinden de daha fazla. Yalnızca özel borçların bir bölümü silineceğinden-örneğin Avrupa Merkez Bankası’na olan borçlar değil- Yunanistan’ın silinen borcu 100 milyar Euro civarında olacak.
Ancak borç silinmesi Yunan ve uluslararası bankalar için yeni bir çalkantıya neden olabilir. İşte bu nedenle Avrupalı hükümetler, bankaların sermaye yapılarının yeniden düzenlenmesi sorununu da çözmek zorundalar


Avrupa bankaları, Yunanistan ve muhtemelen diğer ülkelerin tahvillerini ciddi bir oranda devalüe etmeleri gerektiğinden büyük bir belirsizlikle karşı karşıya. Bankacılık sistemine güveni yeniden sağlamak için Avrupalı hükümetler, Çarşamba günü bankaların ana sermayelerini 100 milyar Euro yükseltmek için zorlama kararı aldılar.
Hedef, 2012 ortasında kadar yüzde 9’luk bir sermaye kotasına ulaşmak. Bu oran şu anda yüzde 4. Söz konusu ana sermaye, bankaların varlıklarını sürdürebilmeleri için krizler ve borçluların borcunu ödememesi gibi durumlarda tampon görevi görüyor.
Avrupa Bankacılık Otoritesi EBA’ya göre bankalar şu anda sermayelerini 106 milyar Euro tutarında yükseltmek zorundalar. En büyük miktar Yunan bankaları için gerekli, daha sonra ise ülke tahvilleri en yüksek risk altındaki İspanyol ve İtalyan bankaları geliyor.

Kurtarma fonu yeter mi?
Avrupa Kurtarma Fonu (EFSF), finans piyasalarına dev garantiler vererek diğer Euro Bölgesi ülkelerine karşı atağa geçmelerini önlemek için oluşturuldu. Fakat görüldüğü gibi yeterince büyük değildi. 440 milyar Euro, İtalya ve İspanya gibi yatırımcıların ilgisinden uzak diğer ülkelerin yeniden finanse edilmesi ihtiyacı karşısında küçük bile kaldı. Kurtarma fonu bir çeşit evrensel silaha dönüştü. Fon, yüksek borç sahiplerine yeni krediler sağlamak, ikincil piyasalardan tahvil alarak ve borç krizinden muzdarip bankalara para enjekte etmek amacını taşıyordu. Ancak kimse tüm bunlar için 440 milyar Euro’nun yeterli olacağına inanmadı.
Almanya gibi fona katkıda bulunan ülke parlamentoları ise yardımın boyutunu daha da artırmak istemedi, çünkü bu durumda hükümetler, fonun gücünü artırıcı “kaldıraç” modelleri oluşturmak zorundaydı. Bunun yolu da hükümetlerin temerrüte düşmesi riski karşısında bir çeşit sigorta oldu. Söz konusu sigorta, yatırımcıların riskini düşürecek ve İtalyan veya İspanyol tahvillerine yatırımı daha çekici hale getirecekti. Ayrıca şu anda Avrupa Birliği, Çin veya Brezilya gibi yükselmekte olan ekonomilerin kurtarma fonuna katkıda bulunmaları arayışında. Bu önlemlerin kurtarma fonunun ateş gücünü 1,4 trilyon Euro’ya çıkaracağı öngörülüyor.

Uzun dönemli çözüm
Uzun dönemde ise Euro krizi ancak Avrupa, güneydeki ülkelerin rekabet gücünü artırmayı ve hükümetlerinin yeni bir borç krizine girmesini önlemeyi aynı anda başarabilirse çözülebilir. Hedef oldukça açık olsa da, ona ulaşma yolu konusunda hala büyük çelişkiler var.
Avrupa’da reform süreci, Euro ülkeleri arasında bölgesel bir ayrılığa neden olarak, daha entegre Avrupalıları içeri alarak, diğerlerinin dışarıda bırakılmasıyla sonlanabilir. Öyle ki; geçen haftasonu yapılan AB zirvesinde Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 27 ülke arasında anlaşmaya varılması çok zor olduğu takdirde 17 Euro ülkesiyle anlaşma yapılması konusunda hiçbir sorunu olmadığını söyledi. Bu durumda ise eski AB üyeliği ikinci sınıf bir işe dönüşebilir.

http://www.ekonomist.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder