17. Uluslararası Bankacılık Denetim Otoriteleri Konferansı'nda konuşan Babacan, finansal sistemin dünyadaki finansal istikrar açısından son derece belirleyici olduğunu söyledi.
Adımların zamanında atılmayınca ülkelerin, bankaların başına neler geldiğinin görüldüğünü belirten Babacan, bunun kötü bir tecrübe olduğunu kaydetti.
Artık ne yapılması gerektiği konusunda bir fikir birliğinin oluşmuş olması gerektiğini ifade eden Babacan, ''Ama nasıl ve ne zaman, buradaki kilit sorular. Hangi adımı, nasıl atmalıyız ve ne zaman atmalıyız- Zamansız atılan adımlar, olması gerekenlerden önce atılmış adımlar, pek çok ülkeye baktığımızda büyük sıkıntılar meydana getiriyor'' ifadelerini kullandı.
2002 kasım ayından itibaren Türkiye ekonomisinin geneli ile ilgili bir kabine üyesi olduğunu anımsatan Babacan, bankacılık ile ilgili sıkılaştırma yönündeki adımların mutlaka iyi zamanlarda atılması gerektiğini vurguladı.
İşler iyi iken, herkes mutlu iken birilerinin adım atarak kötü günleri düşünerek karar vermesi gerektiğine işaret eden Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
''Dünyaya baktığımız zaman kötü örnekler görüyoruz. Hızlı genişleme dönemlerinde bankalar mutlu, para kazanıyorlar. Banka yöneticileri mutlu, ona göre bonuslar, maaşlar. Kredi alanlar mutlu, çünkü imkanların olmadığı, güçlerinin yetmediği işleri yapabiliyorlar. Hükümetler mutlu, çünkü ekonomi belki büyüyor. İş adamlarından güzel haberler geliyor 'işimizi büyütüyoruz' diye. Bankalar iyi para kazanıyor. Ama eğer ileriye doğru risk biriktirerek bir büyüme ise bu, ileriye doğru riskler barındıran bir durum ise bu, birilerinin gelip de 'Artık bu mutluluk oyununu gözden geçirmeniz gerekiyor' demesi gerekiyor. Böyle baktığımızda 2008-2009 krizi öncesinde özellikle bazı gelişmiş ülkelerde dış denetimin eksik olduğunu görüyoruz. Biz 2002 krizinden sonra bankacılık reformlarını gerçekleştirdik ve daha sonra FSAP çalışması yaptık.
Ben o zaman dedim ki FSAP çalışması yapılan ülkelerin listesini görelim, kim ne zaman yapmış? Sonra baktım ki dünyanın en büyük ekonomisi o listede yok. Neden dedim? Yeterince mekanizmaları olduğu için dış denetime ihtiyaçları yokmuş. İşte bizim Basel Komitesi'nde temsil edilen bir ülke olarak her ülkenin dış denetime açık hale gelmesini sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Artık G-20 ülkesi olup da 'Ben dışardan bir göze izin vermem, baktırmam' demek pek kolay değil. Kapalı sistemler hep beraber yanlışa sürüklenebilir.''
Ben o zaman dedim ki FSAP çalışması yapılan ülkelerin listesini görelim, kim ne zaman yapmış? Sonra baktım ki dünyanın en büyük ekonomisi o listede yok. Neden dedim? Yeterince mekanizmaları olduğu için dış denetime ihtiyaçları yokmuş. İşte bizim Basel Komitesi'nde temsil edilen bir ülke olarak her ülkenin dış denetime açık hale gelmesini sağlamanın önemli olduğunu düşünüyorum. Artık G-20 ülkesi olup da 'Ben dışardan bir göze izin vermem, baktırmam' demek pek kolay değil. Kapalı sistemler hep beraber yanlışa sürüklenebilir.''
''Krizden sonraki döneme bakıldığı zaman bazı adımlar aceleci atıldı''
Krizden önce gerekenlerin zamanında yapılmadığını bildiren Babacan, krizden sonraki döneme bakıldığı zaman da bazı adımların aceleci atıldığının görüldüğünü söyledi.
Bankacılık düzenlemeleri açısından zamansız yere ve erken sıkılaştırmanın krizden çıkış önlemlerinde pek fayda etmediğine vurgulayan Babacan, ''Problemlerin üzerine giderken problem yükleyen bir tablo görüyoruz. Dolayısıyla bizim bankacılıkla ilgili ve düzenlemeyle ilgili politikalarımızın iyi zamanlarda sıkılaştırma, kötü zamanlarda da biraz durağan perspektifinden bakılması gerektiğini düşünüyorum'' ifadelerini kullandı.
Yangın çıktığında önceliğin o yangını söndürmek olduğunu ifade eden Babacan, binada yangın çıkmasın diye nasıl tedbirler alınacağının yangını söndürdükten sonra ele alınması gerektiğini anlattı.
Bir yandan yangınla mücadele ederken, bir yandan da tekrar yangına dayanıklı bina inşa edeyim demenin öncelikler konusunda pek zor bir adım olmadığına dikkati çeken Babacan, ''Öncelikle yangını söndürmek, daha sonra ortam sakinleştikten sonra geleceğe yönelik daha sürdürülebilir bir düzenleme çerçevesi oluşturmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında bu krizden sonra ülkeler arasındaki diyalog, işbirliği daha iyi bir noktaya geldi. Eskiden kendi iç meselelerimi konuşmam diyen ülkeler, artık daha rahat konuşmaya, paylaşmaya başladılar'' şeklinde konuştu.
En son 2001'de çok ciddi bir bankacılık krizi yaşadıklarını anımsatan Babacan, denetim otoritelerinin gevşekliği, bütün bunların göz göre göre bir finans krizini de beraberinde getirdiğini bildirdi.
O krizden sonra gerçekleştirdikleri reformların, Türkiye'nin 2008-2009 krizinden çok iyi bir şekilde korunmasını sağladığını vurgulayan Babacan, konuşmasına şöyle devam etti:
''O dönemde yeni bir banka yasası, mortgage yasası çıkarttık. Kart yasası çıkardık. Bir Tasarruf Mevduatı Sigortası ile ilgili yasa çıkarttık. Bunları çıkartırken Avrupa standartlarında hatta Basel standartlarından daha ileri düzeyde şeyler gördük. Örneğin bankacılık yasamıza şahsi sorumluluk koyduk ortaklar ve yöneticiler için. Çünkü şunu gördük. Banka sermayedarları sermayesini koymuş, sınırlı sorumlu. Kazanırsam kazanıyorum, kaybedersem sermayenin sınırlı bir kısmı diyordu. Bunu değiştirdik. Salonda şaşkın bakışlar görüyorum ama bunu gerçekleştirdik. Çünkü siz finansal sistemin önemli bir kurumusunuz. O kurumun başarısızlığı sistemin tümünü etkileyecek boyutlara sahipse, sorumluluğunuz sadece aldığınız maaşla olmasın. Tamam kazanalım ama ölçülü bir şekilde.
2006'da çıkardığımız mortgage yasasına yüzde 25 peşin ödeme hükmü koyduk. Türkiye'de bir konut alacaksanız, önce o konutun yüzde 25'ini cebinize peşin olarak koyacaksınız. Ancak yüzde 75'i kadar borçlanacaksınız. Ben bunu parlamentoda söylerken çok fazla itiraz gelmişti. 'Bu işi en büyük çapta yapan, 100 yıldır yapan ülkelerde bile böyle bir kural yok' dediler. Siz niye böyle yapıyorsunuz dediler. Biz de 'Hane halkının çok borçlanması ileriye dönük hem finansal, hem de sosyal problemler getirir. Hem bankaların bilançosunu korumak açısından da bu önemli' dedik. Çünkü 20-30 yıllık kredilerden bahsedeceksek, 20-30 yılda konut fiyatlarının sabit ya da yukarı yönlü gideceğinin hiç bir garantisi yok. Konut fiyatları sabit ya da yukarı yönlü giderse iyi de gün gelip de piyasa aşağı doğru inerse? 'Konut fiyatlarının aşağı doğru indiği bir dönemde bankaların bilançosu ne olacak' dedik. En son yaşanan mortgage krizi de bu.''
2006'da çıkardığımız mortgage yasasına yüzde 25 peşin ödeme hükmü koyduk. Türkiye'de bir konut alacaksanız, önce o konutun yüzde 25'ini cebinize peşin olarak koyacaksınız. Ancak yüzde 75'i kadar borçlanacaksınız. Ben bunu parlamentoda söylerken çok fazla itiraz gelmişti. 'Bu işi en büyük çapta yapan, 100 yıldır yapan ülkelerde bile böyle bir kural yok' dediler. Siz niye böyle yapıyorsunuz dediler. Biz de 'Hane halkının çok borçlanması ileriye dönük hem finansal, hem de sosyal problemler getirir. Hem bankaların bilançosunu korumak açısından da bu önemli' dedik. Çünkü 20-30 yıllık kredilerden bahsedeceksek, 20-30 yılda konut fiyatlarının sabit ya da yukarı yönlü gideceğinin hiç bir garantisi yok. Konut fiyatları sabit ya da yukarı yönlü giderse iyi de gün gelip de piyasa aşağı doğru inerse? 'Konut fiyatlarının aşağı doğru indiği bir dönemde bankaların bilançosu ne olacak' dedik. En son yaşanan mortgage krizi de bu.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder