Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, Demir Çelik ve Demir Dışı
Metaller Sektörü Strateji Belgesinde, 5 farklı hedef için 24 eylem
belirlediklerini söyledi
Bakan Ergün, Çırağan Sarayı'nda ''Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü
Strateji Belgesi ve Eylem Planı''nı açıkladı.
Demir Çelik ve Demir Dışı
Metaller Sektörü Strateji Belgesi ile sektörün yol haritasını ortaya
koyduklarını ve bu yolda ilerlemeyi sağlayacak araçları da belirlediklerini dile
getiren Ergün, belgenin hazırlanma sürecinin, kamunun, özel sektörün ve sivil
toplum kuruluşlarının bir arada çalışmasının güzel bir örneği olduğunu
anlattı.
Bakan Ergün, ''Strateji belgesinin uzun dönemli vizyonunun,
sektörde yüksek katma değerli ürünlerin üretim üssü olmaktır''
dedi.
Demir Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü Strateji Belgesinde, 5
farklı hedef için 24 eylem belirlediklerini bildiren Ergün, şunları
söyledi:
''Birinci hedefimiz eğer sektör birtakım hukuki ve idari
düzenlemeye ihtiyaç duyuyorsa, bunları gerçekleştirmek. Sanayide kullanılan
elektrik enerjisi girdi maliyetlerini azaltmaya yönelik çalışmalar yürütülecek.
Mesela TRT payında daha önce bir azaltmaya gitmiştik. Bununla ilgili belki,
kanunla oluyor çünkü bunlar, eğer bir kanun çalışması gerekiyorsa tabii o da
olacak. Ama tabii ki TRT'ye son zamanlarda çok uluslararası yükler de
bindirildi. Türkiye'nin dünyadaki imajını güçlendirme konusunda TRT'nin önemli
görevleri var. Bunların finansmanı da elbette söz konusu. Ama yine de eğer
enerji maliyetleri üzerinde yük azaltması üzerine gidilecekse, bu da hukuki bir
düzenlemeyi gerektiriyorsa, o hukuki düzenlemeleri birlikte
çalışacağız.''
Nihat Ergün, ithaline izin verilen kontrole tabi yakıt ve
atıklar ile hurdalardan alınan çevre katkı payını azaltma yönünde çalışmalar
yapılacağını dile getirerek, iş sağlığı ve güvenliği konusunda OSB ve Serbest
Bölge gibi alanlarda çevre ortak birimleri kurulması için yasal düzenlemeler
hazırlanacağını kaydetti.
Ruhsatların, yatırımı gerçekleştirebilecek
bilgi birikimine, mali güce, teknik altyapıya ve sektörel deneyime sahip
şirketlere verilmesini mümkün kılacak şekilde Maden Kanunu'nda düzenleme
yapılacağına işaret eden Ergün, Türkiye ile Avrupa Kömür Çelik Topluluğu
arasındaki Serbest Ticaret Anlaşması'nın devlet yardımlarını kısıtlayan
hükümlerini esnekleştirmek için girişimlerin artırılarak sürdürüleceğini
bildirdi.
Ergün, bu eylemin, sektörde yapılacak yüksek katma değerli
yatırımları teşvik kapsamına alabilmek için de büyük önem taşıdığını
söyledi.
''Yerli girdi kullanımı teşvik
edilecek''
Bakan Ergün, strateji belgesinde ikinci hedefleri
olan olan ''Üretim Altyapısını Geliştirmek'' başlığı kapsamında; Kamu
yatırımlarında en yüksek katma değeri sağlayacak şekilde yerli girdi
kullanımının teşvik edileceğini belirtti.
Rüzgâr Enerjisi yatırım
sözleşmelerinde, rüzgar türbinleri yatırımında başta sfero döküm ve yassı çelik
olmak üzere yerli girdi kullanımı teşvik edileceğine işaret eden Ergün,
''Çevreye yönelik olarak atık yok etmeye yönelik makine ve ekipman yatırımlarına
teşvikler uygulanacak. Bölgesel enerji boru hatlarında yerli sac kullanılarak
üretilen çelik boruların ve diğer yerli malzemelerin kullanımına öncelik
verilecek. Bu projelerle ilgili yatırımlara vergi indirim teşviki de
sağlanabilir, bunun üzerinde çalışacağız. Demir ve demir dışı cevher aramalarına
önem verilecek ve maden aramaları desteklenecek. Demir-çelik sektöründe, enerji
verimliliğinin artırılmasına yönelik proje ve çalışmalara destek verilecek''
diye konuştu.
Strateji Belgesinde ''Dış Ticarette Aksayan Yönleri
Gidermek'' başlıklı üçüncü hedefleri kapsamında ise, Afrika ve Orta Doğu
ülkeleri gibi riskli ülkelere yönelik ihracatta, ihracat kredi sigortası
uygulamaları yaygınlaştırılacağını dile getiren Ergün, düşük fiyatlı ithal
ürünlerin yerli üreticilerin üzerinde yarattığı fiyat esaslı baskının bertaraf
edilmesi yönündeki çalışmaların sürdürüleceğini söyledi.
Bakan Ergün,
özellikle inşaatlarda kullanılan demir, boru ve diğer ürünler başta olmak üzere
güvenli veya teknik mevzuata uygun olmayan ithal ve yerli ürünler için daha
etkin denetimlerin yapılacağını belirterek, sözlerini şöyle
sürdürdü:
''Son 4 yıl içinde yassı çelik üretim kapasitesinin tüketim
seviyesinin üzerine çıkması da dikkate alınarak, sektörün ithalatta karşılaştığı
haksız rekabet unsurlarının önlenmesine yönelik tedbirlerin uygulanmasına devam
edilecek. Dördüncü hedefimiz olan 'İnsan Kaynaklarını Geliştirmek' başlığı
altında 2 eylem belirlenmiştir. Öncelikle orta kademe nitelikli eleman
eksikliğini gidermek için eğitim programları düzenlenecektir. Özellikle meslek
liselerinde döküm ve modelcilik gibi bölümlere özel bir önem
verilecek.
50 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri yüzde 3 özürlü
çalıştırmakla yükümlüdürler. Buradaki 'yeraltı ve su altı işlerinde özürlü işçi
çalıştırılamaz' istisnasına, ağır sanayi olarak kabul edilen demir-çelik ve
demir dışı metaller sektörü de ilave edilecek. Beşinci ve son hedefimiz 'Ar-Ge
Kapasitelerini Geliştirmek' başlığı altında ise, atıkların analizini yapacak
laboratuvarların sayısı ve niteliği artırılacak. Çevre analizleri için akredite
laboratuvar eksikliği giderilecek.''
''Dışardan temin edilen
yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesi için büyük adım atmış
olacağız''
Ar-Ge desteklerinin, sanayinin ihtiyacı olan
diğer araştırma ve iyileştirme faaliyetlerini de kapsayacağına işaret eden
Ergün, demir-çelik sektöründe çevre kirliliğinin azaltılmasına ve atıkların
değerlendirilmesine yönelik projelerin destekleneceğini söyledi.
Bakan
Ergün, Avrupa Parlamentosu'nun, çelik sektörünü korumak için 13 Aralık'ta AB
Komisyonu'na bir önerge sunduğunu anımsatarak, bu önergede sektörün öneminin,
sektör için yapılması gerekenlerin, sektöre yönelik teşvik mekanizmalarının
devreye girmesi gerektiği gibi önemli bilgilerin olduğunu
anlattı.
Strateji Belgesindeki eylemlerin, demir çelik ve demir dışı
metaller sektörünün üretim zincirinin her halkasına hitap ettiğine işaret eden
Ergün, ''Bu eylemler, üretimde yerli girdi kullanım oranını artıracak, katma
değeri yüksek ürünlerin ağırlıklı olarak yerli üretimden karşılanmasını
sağlayacak ve dış ticaret dengemizi olumlu yönde geliştirecek eylemlerdir. Bu
eylemlerin hayata geçmesiyle, yurt dışından temin ettiğimiz yüksek teknolojili
ürünlerin ülkemizde üretilmesi için büyük bir adım atmış olacağız. Strateji
Belgesinde yer alan eylemler, dünya standartlarında rekabetçi bir sektör
oluşturma kararlılığımızı açıkça göstermektedir'' diye konuştu.
Son 10 yılda, Türkiye hayatın her alanında büyük bir değişim iradesi
gösterdiğini ve çok önemli reformlar gerçekleştirdiğini dile getiren Ergün,
bugün dünyadaki birçok olumsuz gelişmeye rağmen, yoluna güven ve istikrar içinde
devam eden bir Türkiye'nin bulunduğunu kaydetti.
Ergün, ekonomide ve
siyasette yakalanan bu istikrar ortamının birçok önemli sonucunu hep birlikte
müşahede ettiklerini ifade ederek, ancak bu olumlu çıktılar içinde en
önemlisinin, artık Türkiye'nin bütün birimleriyle, kamu ve reel sektörüyle, orta
ve uzun vadeli plan ve programlar hazırlayabilmesi ve bunları uygulayabilmesi
olduğunu söyledi.
Türkiye'nin zaten faal olduğu demir-çelik, otomotiv,
makine gibi sektörlerde katma değeri artırması, diğer yandan ilaç, havacılık,
elektrik-elektronik, bilgi teknolojileri gibi ileri teknolojili sektörlerde bir
ivme yakalaması gerektiğine işaret eden Ergün, hükümet olarak bundan sonraki
temel amaçlarının, makro dengeleri büyük bir hassasiyetle korurken, mikro
reformları da daha kapsamlı bir şekilde hayata geçirmek olacağını dile
getirdi.
Nihat Ergün, hazırladıkları strateji belgeleri ve eylem
planlarıyla hem kamunun hem de özel sektörün önüne yol haritaları koyduklarını
belirterek, ''Strateji ve eylem planları ile kendimizi bağlıyoruz, ne zaman ne
yapacağımızı kamuoyuna açıklıyoruz. Mahcup olmak da var, bazılarını
yapamayabiliriz, ama mahcup olmayı da göz önüne alıyoruz'' dedi.
2011
yılının başında, 72 eylemden oluşan Türkiye'nin ''Sanayi Strateji Belgesi''ni
kamuoyu ile paylaştıklarını anımsatan Ergün, yine otomotiv ve makine
sektörlerine yönelik strateji belgelerini geçen yıl, Kimya ve
Elektrik-Elektronik sektör stratejilerimizi ise geçen günlerde uygulamaya
başladıklarını söyledi.
Ergün, tekstil, hazır giyim, deri ve deri
ürünleri ile ilaç sektörlerine yönelik strateji belgelerinin hazırlıklarının da
devam ettiğini belirtti.
Bakan Ergün, Demir Çelik ve Demir Dışı Metaller
Sektörünün, sanayinin lokomotif ve ana sektörlerinden birisi olduğunu
vurgulayarak, Türkiye'nin, iç ve dış pazar imkanlarını, üretim maliyetlerini ve
kaliteyi birlikte değerlendirildiğinde, dünyadaki en rekabetçi ekonomilerden
biri olma potansiyelini taşıdığını söyledi.
2002 yılında 36 milyar dolar
olan ihracatın, 2012 yılında 150 milyar dolar seviyesine ulaşmasının, bu
rekabetçiliğin ve dinamizmin açık bir göstergesi olduğuna değinen Ergün,
Türkiye'nin büyük potansiyelinin açığa çıkmasında, demir-çelik sektörü önemli
bir rol oynayacağını kaydetti.
Bakan Ergün, 2011 yılındaki 135 milyar
dolarlık ihracatın 22 milyar dolarlık kısmının demir-çelik ve demir dışı
metaller sektörüne ait olduğunu anımsatarak, yine bu sektörün 2011 yılında 55-60
milyar dolar gibi önemli bir dış ticaret hacmine ulaştığını
belirtti.
Atıklarla ilgili strateji
planı...
Türk Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörünün,
hâlihazırda yaşanan küreselleşme sürecinde üretim, pazarlama, ihracat, ticaret
alanlarında dünya ile entegrasyonunu büyük ölçüde tamamlamış bir sektör olduğuna
değinen Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Sektör bu alanlardaki
yeterliliğini gelişmiş ve gelişmekte olan pazarların tamamına yakınına yaptığı
ihracat ile kanıtlamıştır. Kamunun yaptığı özelleştirmelerin de etkisiyle, özel
sektörümüz dünya çelik sektörü ile rekabet edebilen bir yapıya kavuşmuştur.
Türkiye 2012 yılında demir çelik üretiminde dünyada 8. sırada, Avrupa Birliği
ülkelerinde ise Almanya'dan sonra 2. sırada yer alacaktır. Çelik boru ve döküm
ürünleri üretiminde ise halihazırda ülkemiz Avrupa'nın en büyük ilk 5
üreticisinden birisidir.
Ancak bütün bu başarılara rağmen, birçok sektöre
girdi sağlayan Demir Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörünün, çok daha iyi bir
noktaya geleceğine inancımız tamdır. Sektörde karşılaştığımız en önemli
sorunların başında kullanılan girdiler itibariyle dışa bağımlılık gelmektedir.
Sektör, geçtiğimiz yıl kullandığı 31 milyon ton hurda demirin yüzde 70'e yakın
bir kısmını ithal etmiştir. Sektörün ithalatı olan hurda demir, ithalatımız
içinde enerjiden sonraki en büyük kalemi oluşturmaktadır. Hurdanın yurt içinden
temin oranının her geçen gün artması elbette sevindirici ama bu konuda daha iyi
rakamlara ulaşmalıyız.''
Türkiye'nin atıklarından dünyada en az istifade
eden ülke olduğuna işaret eden Ergün, Türkiye'de 6 bin tane cam atıklarını
toplama noktası bulunduğunu, bu sayının Hollanda da 25 bin, Almanya'da 300 bin
adet olduğunu kaydetti.
Ergün, ''Şimdi biz demir çelikte kendi
hurdalarımızı toplayıp, değerlendirsek, bu yüzde 70'lik ithal oranı hemen yüzde
50'ye iner. Diğer atıkları da hesap ettiğimizde bugün harcadığımız paranın büyük
bir bölümü Türkiye'de kalır. Bu anlamda Bakanlığımız atıklarla da ilgili bir
strateji belgesi ve eylem planı hazırlıyor. Türkiye'nin atık yönetimine ihtiyacı
var. Bunu servete dönüştürmemiz lazım. O da bizim Bakanlığımıza verilmiş bir
görev olduğu için atıklarla, atık toplanması ile ilgili bir strateji belgesini
de oluşturuyoruz'' diye konuştu.
''Basiretsiz tüccar
olmamalıyız''
Sektörle ilgili diğer önemli hususun ise uzun
yıllardır devam eden uzun ürün-yassı ürün dengesizliği olduğuna işaret eden
Ergün,sektör uzun ürünlerde ihracatçı iken yassı ürünlerde ise ithalatçı durumda
olduğunu hatırlattı.
Ergün, 2011 yılında, 7.3 milyar dolar olarak
gerçekleşen uzun ürün ihracatı ile Türkiye'nin dünyanın en büyük uzun ürün
ihracatçısı ülke konumunda bulunduğuna değinerek, 2011 yılında yassı ürünlerde 2
milyar dolara yakın ihracat gerçekleşmesine karşın, aynı ürünlerde ithalatın 6.5
milyar dolara yaklaştığını anlattı.
Son yıllarda yassı çelik
yatırımlarının devreye girmesine paralel olarak, bu konuda da bir iyileşme
sürecinden geçildiğine işaret eden Ergün, şunları kaydetti:
''Bu nedenle,
yassı ürün üretimine yönelik yatırımları da dikkatle takip ediyoruz. Bunu
yaparken de kapasite fazlası da oluşturup, oluşturmadığımıza bakmalıyız. Acaba
bir kapasite fazlası oluşturduk mu diye de hesap etmemiz lazım. Eğer kapasite
fazlasını hesapsızlık yüzünden oluşturduksa, hemen kısa, orta ve uzun vadede
bulamayacağımız bir pazar dikkate alınmadan bir kapasite fazlası oluşturursak,
rasyonel davranmamış oluruz.
Hani basiretli tüccar diyorlar ya, bu işleri
yaparken de basiretli tüccar gibi davranmak mecburiyetindeyiz. Kapasite fazlası
oluşturup yatırımlarda, ondan sonra da kendi ayağımıza kurşun sıkmış biri olarak
kendi oluşturduğumuz kapasite fazlasından müşteki de olmamalıyız. Yassı üründe
de buna dikkat etmeyiz. Kapasite fazlasının başımıza dert olmayacak şekilde
planlanmış olması gerekir.''
Bakan Ergün, aynı şekilde, otomobil, beyaz
eşya, ev aletleri, mutfak gereçleri, inşaat ve sağlık gibi sektörlerde temel
girdilerden biri olan paslanmaz çelik üretimi konusunda da ciddi adımlar
atılması gerektiğini belirtti.
Soruları yanıtladı
Ergün, Demir-Çelik ve Demir Dışı Metaller Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem
Planı'nın kamuoyuyla paylaşmasının ardından basın mensuplarının sorularını
yanıtladı.
Bir gazetecinin, ''Strateji belgelerinin geri dönüşümü nasıl
olacak?'' sorusuna Ergün, ''Bütün sektör strateji belgelerinin önemli
unsurlarından biri izleme, değerlendirme kurullarının bulunmasıdır. Bütün
uygulamalar, 3 ayda bir, 6 ayda bir periyodik olarak bir kurul tarafından
izleniyor. Hangi kamu kurumu ya da özel sektör kuruluşu yapması gerekenleri
yaptı mı, yapmadı mı- Bütün bunların izlendiği takip var. Sanayi strateji
belgesinde 4 yıl içerisinde varılması gereken hedeflerin yüzde 60-70'ine
vardığınızı 1,5 yıl içerisinde görebiliyorsunuz'' diye konuştu.
2013
beklentisine ilişkin soruya Ergün, ''Belgelerde ana hedefler ve alt hedefler
var. Bunlarla ilgili yapılması gereken alt eylemler var. Hangi eylem, hangi
zamana kadar kim tarafından yapılacak önemli olan bu. Sektörün üretim artışını
piyasadaki gelişmeler sağlar. Biz sektördeki Ar-Ge faaliyetlerinin artması
gerektiğini öngörüyorsak, bu hedefe varıp varmadığımıza bakıyoruz'' şeklinde
konuştu.
MÜSİAD Başkanı'nın yerli otomobile ilişkin yaptığı yorumları
hatırlatan bir soru üzerine Ergün, şunları söyledi:
''Otomobilde marka
oluşturmak önemli bir konu. Fosil yakıtlı araçlarda marka oluşturma konusunda
tabii biraz geç kaldık. Türkiye otomotivde önemli bir üretim merkezidir. Yeni
teknolojilerde, özellikle elektrikli araçlarda markalaşma konusu önemli. Bu
konuda da özel sektörde de çalışmalar var. O kritik teknolojilerinin
geliştirilmesi çok önemli. Şu anda daha evvel hazırladığımız bir yönetmelikle,
Türkiye'deki mevcut araçların bir kısmının elektrikli araçlara dönüştürülmesi
imkanı tanınmıştır. Bu imkanlar çerçevesinde bazı arkadaşlar bu çalışmaları
yaptılar. Belli araçları kendi teknolojileriyle elektrikliye dönüştürdüler. Ama
bu elektrikli araçlarda markalaşma açısından önemli bir aşamadır. Bunu başarıyla
yapanlar teknolojiyi geliştirme ve piyasaya aktarma konusunda büyük bir fırsat
elde etti. MÜSİAD Başkanımızın söylemiş olduğu çalışma budur. Bir elektrikli
araç dönüşüm projesini hayata geçirmesidir ve çok başarılı olmuştur. O
arkadaşlarımız bunu üretime, markalaşmaya, dönüşme konusunu değerlendirecektir.
Şu anda fizibilite yapıyor, seri üretime dönüştürme ile ilgili ön çalışma
yapıyorlar. Bunu da gerçekleştirebilirlerse, Türkiye'de elektrikli araçlar
konusunda özel sektör markalaşma doğrultusunda ciddi bir adım atmış durumda
olacak.''
''Elektriği Avrupa en ucuza kullanan ülkelerden
biriyiz''
Girdi maliyetlerine ilişkin soruya da Ergün,
şunları söyledi:
''Enerjideki fiyatların artışı, doğalgaz ve petrol
fiyatlarıyla da alakalıdır. Şunu kabul etmek gerekir ki Avrupa ölçeğinde
düşündüğümüzde elektrikte Avrupa ülkeleri arasında elektriği en ucuza kullanan
ülkelerden biriyiz. Enerjinin kaynağı olan bir ülke değiliz, enerji açığı olan
bir ülkeyiz ve bu konuda dışa bağımlılığı azaltmaya çalışan bir ülkeyiz. Buna
rağmen enerji maliyetlerimizi Avrupa ortalamasının altında tutabiliyorsak bazı
çalışmalar yürüterek gerçekleştiriyoruz. 2013 yılında da aynı istikamette
olacaktır. 2013 yılında Avrupa'da enerji maliyetlerinin altında kalan bir
maliyetle yolumuza devam edeceğiz.''
TRT payının azaltılması
hakkında
Enerji maliyetlerinin azaltılmasına yönelik TRT
payının azaltılmasına gidilip gidilmeyeceğine ilişkin soruya da Ergün, ''TRT
payında bir azaltma zaten yaptık. Bir kanun değişikliği gerçekleştirmiştik. TRT
payı yüzde 3'tü bu yüzde 3'ü yüzde 2'ye indirdik. Bugün itibariyle enerjide TRT
payı yüzde 2 olarak kullanılıyor. Sektörün de bizden talebi tamamen
sıfırlanmasıdır. TRT'ye de son yıllarda çok kanal açıldı ve Türkiye'nin imajını
güçlendirecek ciddi bir rol üstlendiğini görüyoruz. Bunun da bir maliyeti var.
Strateji belgesindeki mevzuat, kanun çalışmaları elektrik maliyetlerini
azaltacak bölümü de barındırıyor. Eğer bu da gündeme gelirse tabii ki
konuşacağız'' şeklinde konuştu.
Ergün, not arttırımına ilişkin soruya da
''Bize zaten cimri davranılarak notumuz arttırılıyor. Yunanistan'a bakıyorsunuz,
konjonktürel olarak destek verelim diye 5-6 puan birden arttırıyorlar.
Türkiye'nin notunu arttırırken de kırk dereden su getiriyorlar'' dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder