Başbakan Yardımcısı Babacan, TUSKON'un, Türkiye'nin kalkınma mücadelesine yoğun bir katkıda bulunan Türk girişimcilerinin ve iş adamlarının uluslarası areneda görünürlüğünü artırmak ve yeni iş fırsatları oluşturmak için yoğun bir şekilde çalıştığını söyledi.
Babacan, 2 yıl önce TUSKON'un davetine katıldığında üye sayısının 15 bin olduğunu hatırlatarak, ''Bugün TUSKON 43 bin girişimcimizi temsil etmekte. Bu kadar kısa zamanda böyle geniş bir üye tabanına ulaştığı için TUSKON'u kutluyorum. Üye sayısındaki bu artış Türkiye'nin dinamizminin, insanımızın büyüme arzusunun bir göstergesidir'' diye konuştu.
TUSKON'un yurt dışında açtığı temsilciliklerle Türkiye'nin önemli bir sesi haline geldiğini ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
''Sadece ekonomi ile ilgili konularda değil, bir çok siyasi konuda da Türkiye'deki sosyal gelişmeler konusunda ve olup biteni çok daha iyi anlatabilmek açısından da TUSKON çok önemli bir fonksiyonu üstlenmiştir. Dünyanın dört bir tarafında büyükelçiliklerimiz var. Çoğu zaman bir sivil inisiyatifin, bir STK'nın yaptığı çalışmalar çok daha etkili ve sonuç yapıcı oluyor. Bunları yakından görme imkanı buldum. Ticaret Köprüsü Programıyla şimdiye kadar Türk iş dünyasının adını duymadığı coğrafyalara da uzanarak, TUSKON çok önemli açılım zeminini Türk iş dünyasına sağlamıştır.
2008'de Afrika'da sace 12 büyükelçiliğimiz varken bir karar aldık ve Afrika'daki elçilik sayımızı 34 'e çıkartmayı kararlaştırdık. O kararı alırken görüşler aldım. Görüşlerinden en çok istifade ettiğimiz kurumlardan bir tanesi TUSKON oldu. Afrikadaki etkinlikler hangi ülkelerde elçilik açmamız gerektiğine ışık tuttu. Afrika'daki büyükelçilik sayımız 32'ye ulaştı.
Şu anda THY 20'nin üzerinde destinasyona doğrudan uçuyor Afrika'da. THY şuanda 92 ülkeye uçuş yapıyor. Bu 92 sayısı dünyada birinci sırada olmaktır. Bu hem Türkiye'nin yurt dışı açılımın bir sonucu hem de Türk iş dünyasının yurt dışındaki yoğun faaliyetlerinin getirdiği bir sonuç. Aynı zamanda hükümetin ve THY'nin doğru politikalarının bir sonucudur.''
''Hızla daha yeni coğrafyalara açılmamız gerekiyor''
Babacan, geleneksel ihracat pazarlarında artık sıkıntılar olduğuna vurgu yaparak, ''Bunu 2008-2009 krizine kadar çok görmüyorduk. 2002'den beri konuşulan problemler ve riskler sonunda geldi, 2008-2009'da Avrupa başta olmak üzere gelişmiş olan ekonomileri vurdu. İşte Bu nedenledir ki, hızla pazarlarımızı genişletmemiz gerekiyor. Hızla daha yeni coğrafyalara açılmamız gerekiyor'' tavsiyesinde bulundu.
Güneydoğu Asya ve Çin'de çok yoğun bir ekonomik aktivite olduğuna işaret eden Babacan, Malezya'nın bir numaralı ihracat pazarı Amarika iken, artık Çin'in bir numaraya geldiğini vurguladı.
Çin'in, dünyanın en büyük otomobil pazarı haline geldiğini anlatan Babacan, ''Geçen yıl satılan otomobil sayısı 28 milyon. Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi, Japonya'yı geçti. 2020 de Amerika'yı da geçerek, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda. Oralarda şimdiden yer tutmak, işbirliği oluşturmak son derece önemli'' dedi.
''Çin ve Güneydoğu Asya ile olan ilişkilerimiz hızlı bir şekilde gelişiyor''
Türkiye'nin Çin ve Güneydoğu Asya ile olan ilişkilerinin hızlı bir şekilde geliştiğini kaydeden Babacan, ''Her ne kadar dış politikada, siyasi alanda anlaşamadığımız konular olsa da, 2010'da Çin Başbakanı'nın ziyareti sırasında ilişkilerimizi stratejik işbirliği seviyesine ulaştırdık. Bu günlerde ekonomik ilişkilerimizi diğer konulardan ayrı tutarak, Çin ile olan ilişkilerimizi götürmeye çalışıyoruz'' değerlendirmesini yaptı.
Babacan, Türkiye'nin geniş petrol kaynakları ve doğal gazı olmadığını anımsatarak, ''Bizim en değerli zenginliğimiz, dünyanın her yerinde iş yapabilen, içinde bulunduğu coğrafyaya kolaylıkla uyum sağlayabilen, risk almaktan korkmayan girişimci bir ruh. Aslında ekonomik yapımıza bakarsak, elin taşıyla elin kuşunu vuruyoruz. Bütün hammaddeyi ithal ediyoruz. Geçen yıl enerji ithalatına ödediğimiz rakam 54 milyar dolar. Tekstil ve benzeri ürünler yapıp dünyanın dört bir tarafına ihraç ediyoruz'' diye konuştu.
''Petrol zengini ülkeler Türkiye'ye gıpta ile bakıyor''
Babacan, petrol zengini pek çok ülkenin ekonomiden sorumlu bakanlarıyla görüştüğünde, hepsinde Türkiye'ye karşı çok ciddi bir gıpta olduğunu belirterek, ''Keşke biz de ekonomimizi çeşitlendirmiş, sanayisiyle, hizmetiyle, turizmiyle komple kalkınan bir ülke olabilseydik, diyorlar'' dedi.
Babacan, 2008-2009 küresel ekonomik krizin henüz bitmediğini vurgulayarak, ''2008- 2009 krizi safhalar değiştirerek devam ediyor. Krizin ilk safhasında problem bankalardaydı. İçinde bulunduğumuz safhada problemler artık devletlere de sirayet etmiş durumda. Krizin ilk safhasında problem yaşayan bankalara devletler destek çıkarken, şuan devletlerin kendi kredibilitesinde, gücünde çok ciddi bir erozyon var'' yorumunda bulundu.
Küresel finansal sistem ya da herhangi bir ülkenin kendi içindeki finannsal sistemin dayandığı en önemli noktanın, o ülkenin devletine ve hazinesine duyulan güven olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Herhangi bir sıkıntı olduğunda 'nasılsa devlet burada' deyip bir güvence vardır. Fakat krizin içinde bulunduğumuz safhada o güvence maalesef zayıflamış durumda, özellikle pek çok Avrupa ülkesinde'' dedi.
''Pek çok Avrupa ülkesinde bankacılığın yükü borç stoklarını yükseltti''
Problem yaşayan bankalardan üstlenmek zorunda kalınan risklerin, borçların, sorun yaşayan finans kuruluşlarından devletlerce ödenen maliyetlerin hem bütçe açıklarını hem de kamu borç stoğunu artırdığını vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:
''Nasıl bizim 2001 krizinde kamu borç stoğumuz birden sıçradıysa bankacılıktan gelen yükü devlet üstlendiği için, aynı şekilde pek çok Avrupa ülkesinde bankacılığın yükü, borç stoklarını yükseltmiş durumda. Bir de bunun üzerine bir çok Avrupa ülkesinde 'ben daha çok para harcayacağım o şekilde büyüyeceğim' diye 2009'da izledikleri çok yanlış bir uygulama vardı. Onu da eklediğimizde pek çok Avrupa ülkesinin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği ciddi şekilde tartışılır hale geldi.
Avrupa'da kararlar alındı, fakat uygulama konusunda hala pek çok aksaklığın olduğunu görüyoruz. 17 ülke tek bir para birimi kullanırken, 17 ülkenin ayrı ayrı maliye politikası izlemesi, ayrı ayrı bütçe dengeleri kurması sürdürülebilir bir yapı değil.''
''Hem AB'de hem ABD'de para basarak bir çözüm üretme çabası var''
Babacan, 25 ülkenin altına imza attığı mali kuralın işleyişine değinerek, Avrupa ve Amerika'da çok ciddi bir açık ve borç yükü oluştuğunu, kamu borç stoğunun mili gelire oranının yüzde 100'ü aştığını anımsattı.
Bu yükün tamamen merkez bankalarının karşılıksız bastığı para ile finanse edildiğinin altını çizen Babacan, ''Şu anda Amerika'nın para birimi dolar dünyada hala itibar görüyor. İlerde ne olacağının garantisi yok. Ülkeler dolara itibar ettiği sürece belki bu çarkı döndürebilirler. Bu kadar karşılıksız para basılıyor da, ilerde bu acaba ne olacak diye bir soru işareti gelirse, işte o zaman ciddi bir değer kaybı tüm dünyanın istikrarını ciddi bir şekilde riske sokabilir'' uyarısında bulundu.
''Avrupa'da bir çok ülke yangın yerine döndü''
Şuan çarkın döndüğünü ama ilerde ne olacağının çok açık olmadığını söyleyen Babacan, şunları söyledi:
''Seçimlerden sonra ABD hükümetin çok ciddi adımlar atması gerekiyor. Borç sürekli arttığı ve borcu borçla ödedikleri için bir tıkanma olabilecek. Bunlar hayra alamet şeyler değil. Önümüzdeki dönemde Amerikan ekonomisi dünyada çok tartışılacak, piyasa projektörleri o taraf çevirecek. Sonuçta hem AB'de hem ABD'de para basarak bir çözüm üretme çabası var.
Para basarak bu açığı kapatayım düşüncesini Türkiye'de yaşadık, bu yürümüyor. Ülke krizlerle karşı karşıya kalıyor. Mali disiplin çok önem taşıyacak önümüzdeki dönemde. Avrupa'da bir çok ülke bir yangın yerine döndü. Ciddi sosyal krizin içine düşmüş durumda bu ülkeler.
Zamanında iyiyken, istikrar varken zor kararlar almak çok önemli. Kolay değildir, kongre haftamız ve 2013-2014-2015 seçim yıllarımız, biz bazı fiyat ayarlamaları zorunda kaldık. Başbakanımızın bu konudaki yorumu çok manidardır; 'Komşularımız gibi battıktan sonra mı bu adımları atsaydık?' dedi.
Zamanında tedbir çok önemli. Bu kararları vermek, uygulamak kolay değil. Kısa dönemde rahatsızlık ve hoşnutsuzluk olabilir ama ülkenin uzun vadeli istikrarı için gerçekçi olmak zorundayız, dengeleri mutlaka dikkatli yürütmek zorundayız.''
Babacan, 2 yıl önce TUSKON'un davetine katıldığında üye sayısının 15 bin olduğunu hatırlatarak, ''Bugün TUSKON 43 bin girişimcimizi temsil etmekte. Bu kadar kısa zamanda böyle geniş bir üye tabanına ulaştığı için TUSKON'u kutluyorum. Üye sayısındaki bu artış Türkiye'nin dinamizminin, insanımızın büyüme arzusunun bir göstergesidir'' diye konuştu.
TUSKON'un yurt dışında açtığı temsilciliklerle Türkiye'nin önemli bir sesi haline geldiğini ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
''Sadece ekonomi ile ilgili konularda değil, bir çok siyasi konuda da Türkiye'deki sosyal gelişmeler konusunda ve olup biteni çok daha iyi anlatabilmek açısından da TUSKON çok önemli bir fonksiyonu üstlenmiştir. Dünyanın dört bir tarafında büyükelçiliklerimiz var. Çoğu zaman bir sivil inisiyatifin, bir STK'nın yaptığı çalışmalar çok daha etkili ve sonuç yapıcı oluyor. Bunları yakından görme imkanı buldum. Ticaret Köprüsü Programıyla şimdiye kadar Türk iş dünyasının adını duymadığı coğrafyalara da uzanarak, TUSKON çok önemli açılım zeminini Türk iş dünyasına sağlamıştır.
2008'de Afrika'da sace 12 büyükelçiliğimiz varken bir karar aldık ve Afrika'daki elçilik sayımızı 34 'e çıkartmayı kararlaştırdık. O kararı alırken görüşler aldım. Görüşlerinden en çok istifade ettiğimiz kurumlardan bir tanesi TUSKON oldu. Afrikadaki etkinlikler hangi ülkelerde elçilik açmamız gerektiğine ışık tuttu. Afrika'daki büyükelçilik sayımız 32'ye ulaştı.
Şu anda THY 20'nin üzerinde destinasyona doğrudan uçuyor Afrika'da. THY şuanda 92 ülkeye uçuş yapıyor. Bu 92 sayısı dünyada birinci sırada olmaktır. Bu hem Türkiye'nin yurt dışı açılımın bir sonucu hem de Türk iş dünyasının yurt dışındaki yoğun faaliyetlerinin getirdiği bir sonuç. Aynı zamanda hükümetin ve THY'nin doğru politikalarının bir sonucudur.''
''Hızla daha yeni coğrafyalara açılmamız gerekiyor''
Babacan, geleneksel ihracat pazarlarında artık sıkıntılar olduğuna vurgu yaparak, ''Bunu 2008-2009 krizine kadar çok görmüyorduk. 2002'den beri konuşulan problemler ve riskler sonunda geldi, 2008-2009'da Avrupa başta olmak üzere gelişmiş olan ekonomileri vurdu. İşte Bu nedenledir ki, hızla pazarlarımızı genişletmemiz gerekiyor. Hızla daha yeni coğrafyalara açılmamız gerekiyor'' tavsiyesinde bulundu.
Güneydoğu Asya ve Çin'de çok yoğun bir ekonomik aktivite olduğuna işaret eden Babacan, Malezya'nın bir numaralı ihracat pazarı Amarika iken, artık Çin'in bir numaraya geldiğini vurguladı.
Çin'in, dünyanın en büyük otomobil pazarı haline geldiğini anlatan Babacan, ''Geçen yıl satılan otomobil sayısı 28 milyon. Çin, dünyanın ikinci büyük ekonomisi, Japonya'yı geçti. 2020 de Amerika'yı da geçerek, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda. Oralarda şimdiden yer tutmak, işbirliği oluşturmak son derece önemli'' dedi.
''Çin ve Güneydoğu Asya ile olan ilişkilerimiz hızlı bir şekilde gelişiyor''
Türkiye'nin Çin ve Güneydoğu Asya ile olan ilişkilerinin hızlı bir şekilde geliştiğini kaydeden Babacan, ''Her ne kadar dış politikada, siyasi alanda anlaşamadığımız konular olsa da, 2010'da Çin Başbakanı'nın ziyareti sırasında ilişkilerimizi stratejik işbirliği seviyesine ulaştırdık. Bu günlerde ekonomik ilişkilerimizi diğer konulardan ayrı tutarak, Çin ile olan ilişkilerimizi götürmeye çalışıyoruz'' değerlendirmesini yaptı.
Babacan, Türkiye'nin geniş petrol kaynakları ve doğal gazı olmadığını anımsatarak, ''Bizim en değerli zenginliğimiz, dünyanın her yerinde iş yapabilen, içinde bulunduğu coğrafyaya kolaylıkla uyum sağlayabilen, risk almaktan korkmayan girişimci bir ruh. Aslında ekonomik yapımıza bakarsak, elin taşıyla elin kuşunu vuruyoruz. Bütün hammaddeyi ithal ediyoruz. Geçen yıl enerji ithalatına ödediğimiz rakam 54 milyar dolar. Tekstil ve benzeri ürünler yapıp dünyanın dört bir tarafına ihraç ediyoruz'' diye konuştu.
''Petrol zengini ülkeler Türkiye'ye gıpta ile bakıyor''
Babacan, petrol zengini pek çok ülkenin ekonomiden sorumlu bakanlarıyla görüştüğünde, hepsinde Türkiye'ye karşı çok ciddi bir gıpta olduğunu belirterek, ''Keşke biz de ekonomimizi çeşitlendirmiş, sanayisiyle, hizmetiyle, turizmiyle komple kalkınan bir ülke olabilseydik, diyorlar'' dedi.
Babacan, 2008-2009 küresel ekonomik krizin henüz bitmediğini vurgulayarak, ''2008- 2009 krizi safhalar değiştirerek devam ediyor. Krizin ilk safhasında problem bankalardaydı. İçinde bulunduğumuz safhada problemler artık devletlere de sirayet etmiş durumda. Krizin ilk safhasında problem yaşayan bankalara devletler destek çıkarken, şuan devletlerin kendi kredibilitesinde, gücünde çok ciddi bir erozyon var'' yorumunda bulundu.
Küresel finansal sistem ya da herhangi bir ülkenin kendi içindeki finannsal sistemin dayandığı en önemli noktanın, o ülkenin devletine ve hazinesine duyulan güven olduğuna dikkati çeken Babacan, ''Herhangi bir sıkıntı olduğunda 'nasılsa devlet burada' deyip bir güvence vardır. Fakat krizin içinde bulunduğumuz safhada o güvence maalesef zayıflamış durumda, özellikle pek çok Avrupa ülkesinde'' dedi.
''Pek çok Avrupa ülkesinde bankacılığın yükü borç stoklarını yükseltti''
Problem yaşayan bankalardan üstlenmek zorunda kalınan risklerin, borçların, sorun yaşayan finans kuruluşlarından devletlerce ödenen maliyetlerin hem bütçe açıklarını hem de kamu borç stoğunu artırdığını vurgulayan Babacan, şunları kaydetti:
''Nasıl bizim 2001 krizinde kamu borç stoğumuz birden sıçradıysa bankacılıktan gelen yükü devlet üstlendiği için, aynı şekilde pek çok Avrupa ülkesinde bankacılığın yükü, borç stoklarını yükseltmiş durumda. Bir de bunun üzerine bir çok Avrupa ülkesinde 'ben daha çok para harcayacağım o şekilde büyüyeceğim' diye 2009'da izledikleri çok yanlış bir uygulama vardı. Onu da eklediğimizde pek çok Avrupa ülkesinin borcunu ödeyip ödeyemeyeceği ciddi şekilde tartışılır hale geldi.
Avrupa'da kararlar alındı, fakat uygulama konusunda hala pek çok aksaklığın olduğunu görüyoruz. 17 ülke tek bir para birimi kullanırken, 17 ülkenin ayrı ayrı maliye politikası izlemesi, ayrı ayrı bütçe dengeleri kurması sürdürülebilir bir yapı değil.''
''Hem AB'de hem ABD'de para basarak bir çözüm üretme çabası var''
Babacan, 25 ülkenin altına imza attığı mali kuralın işleyişine değinerek, Avrupa ve Amerika'da çok ciddi bir açık ve borç yükü oluştuğunu, kamu borç stoğunun mili gelire oranının yüzde 100'ü aştığını anımsattı.
Bu yükün tamamen merkez bankalarının karşılıksız bastığı para ile finanse edildiğinin altını çizen Babacan, ''Şu anda Amerika'nın para birimi dolar dünyada hala itibar görüyor. İlerde ne olacağının garantisi yok. Ülkeler dolara itibar ettiği sürece belki bu çarkı döndürebilirler. Bu kadar karşılıksız para basılıyor da, ilerde bu acaba ne olacak diye bir soru işareti gelirse, işte o zaman ciddi bir değer kaybı tüm dünyanın istikrarını ciddi bir şekilde riske sokabilir'' uyarısında bulundu.
''Avrupa'da bir çok ülke yangın yerine döndü''
Şuan çarkın döndüğünü ama ilerde ne olacağının çok açık olmadığını söyleyen Babacan, şunları söyledi:
''Seçimlerden sonra ABD hükümetin çok ciddi adımlar atması gerekiyor. Borç sürekli arttığı ve borcu borçla ödedikleri için bir tıkanma olabilecek. Bunlar hayra alamet şeyler değil. Önümüzdeki dönemde Amerikan ekonomisi dünyada çok tartışılacak, piyasa projektörleri o taraf çevirecek. Sonuçta hem AB'de hem ABD'de para basarak bir çözüm üretme çabası var.
Para basarak bu açığı kapatayım düşüncesini Türkiye'de yaşadık, bu yürümüyor. Ülke krizlerle karşı karşıya kalıyor. Mali disiplin çok önem taşıyacak önümüzdeki dönemde. Avrupa'da bir çok ülke bir yangın yerine döndü. Ciddi sosyal krizin içine düşmüş durumda bu ülkeler.
Zamanında iyiyken, istikrar varken zor kararlar almak çok önemli. Kolay değildir, kongre haftamız ve 2013-2014-2015 seçim yıllarımız, biz bazı fiyat ayarlamaları zorunda kaldık. Başbakanımızın bu konudaki yorumu çok manidardır; 'Komşularımız gibi battıktan sonra mı bu adımları atsaydık?' dedi.
Zamanında tedbir çok önemli. Bu kararları vermek, uygulamak kolay değil. Kısa dönemde rahatsızlık ve hoşnutsuzluk olabilir ama ülkenin uzun vadeli istikrarı için gerçekçi olmak zorundayız, dengeleri mutlaka dikkatli yürütmek zorundayız.''
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) 2012-2017 yılları arasında tüm üye ülkeler arasında Türkiye'nin yüzde 5,2 ile en hızlı büyüyecek ekonomi olacağı tahminine dikkat çekerek, ''Biz yüzde 9-10'lardan yüzde 3-4'leri konuştuğumuz için hafif bir moral bozukluğu oluyor ama, bizim konuştuğumuz bu rakamlar, OECD ülkelerinin tümünün en yükseği olacak'' dedi.
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda konuşan Babacan, 2011 yılının Eylül ayında dünya ekonomisi ile ilgili 2012 büyüme beklentisi yüzde 4 iken, bu beklentinin aşağı doğru revize edildiğini ve en son 2012 Temmuzda yayınlanan verilere göre yüzde 3,5'a indiğini söyledi.
Bu çalışmaların bir kısmını OECD ve IMF'nin hazırladığını aktaran Babacan, bu rakamların da revize edileceğini ve büyük ihtimalle dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3,5'lik büyüme oranlarını bile göremeyeceğini ifade etti.
Geçen yıl bu zamanlar 'Çin ekonomisi yüzde 9 büyür' denilirken, şu anda 8 rakamının tahmin edildiğini anımsatan Babacan, geçen yıl Avro Bölgesi'nin 2012'de yüzde 1,1 büyüyeceğinin tahmin edildiğini, bugünse bu rakamın yüzde 0,3 daralma şeklinde tahmin edildiğini dile getirdi.
2013'e bakıldığında da durumun hiç farklı olmayacağına işaret eden Babacan, 2013'te büyümenin Çin'de yüzde 9,3 beklenirken, yüzde 8,5'e revize edildiğini söyledi.
2013'te Avro Bölgesi yüzde 1,5 büyür denilirken, yüzde 0,7'ye revize edildiğini hatırlatan Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
''Avro Bölgesi bu yıl daralacak. Gelecek yıl da 0,7'lik bir büyüme ancak olacak. Bunun da aşağı doğru revize edilme ihtimali var. Tokyo'da yapılacak Dünya Bankası - IMF Toplantılarında bunların hepsi yeniden açıklanacak. Bu yıl dünya ekonomisine baktığımızda, büyüme rakamlarının aşağı doğru revize edildiğini görüyoruz. Gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomiler arasında çok ciddi ayrımlar söz konusu. 2000 yılında pek fark yokken, gelişmekte olan ülkeler yüzde 4,5, gelişmiş ülkeler yüzde 6 büyürken; bugün bu fark çok ciddi açılmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı, gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek noktalarda.
Küresel ekonomide çok ciddi bir zemin değişimi söz konusu. 2000 yılında gelişmiş ülkeler dünya ekonomisinde yüzde 62,5 pay alırken, şimdi yüzde 50'ye doğru düşüyor. Gelişmekte olan ülkeler yüzde 37,5 iken, şimdi yüzde 50'ye doğru yükseliyor. 10 sene sonra aşağı yukarı dünya ekonomisinin 3'te 2'ye yakını bugünkü gelişmekte olan ülkeler, ancak 3'te 1 civarı gelişmiş ülkeler olacak. Bu da bizlerin ihracat, yatırım kararlarını verirken nerelere bakmamız gerektiği konusunda çok önemli bir trend.''
''Borç sorunu gelişmiş ülkelere kaydı''
1998 Asya krizinden sonraki dönemde gelişmekte olan ekonomilerde borç sorunu olduğunu anımsatan Babacan, şimdi bu sorunun gelişmiş ülkelere kaydığını söyledi.
Gelişmekte olan ülkelerin bütçe açığının düştüğünü, borç stokunun azaldığını aktaran Babacan, gelişmekte olan ülkelerde Asya Krizi'nden sonra yüzde 100'ü geçen ortalama borcun bugün ciddi oranda düştüğünü ifade etti.
Türkiye'nin 2008 öncesinde çok önemli adımlar attığını anımsatan Babacan, mali disiplini sağladığını, Merkez Bankası'nın politikaları ile enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarında önemli adımlar atıldığını anlattı.
Babacan, 2004-2005-2006'da Türkiye'de çok ciddi bir bankacılık reformu yaptıklarını dile getirdi.
Bu reformları işleri iyi iken, yüksek büyüme oranları varken yaptıklarını vurgulayan Babacan, bir bakıma kötü günlerin hazırlıklarını yaptıklarını, bankalardaki sermaye yeterlilik rasyosunu yüzde 8'den yüzde 12'ye çıkardıklarını belirtti.
''Türkiye gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı büyüme hızıyla kapatacak''
Konut kredilerine yüzde 25 peşin ödeme şartı ve banka yöneticilerine şahsi sorumluluk getirdiklerini de anımsatan Babacan, şunları kaydetti:
''Bütün bunlar bizi bu son krizden koruyan en önemli adımlar oldu. Sosyal güvenlik ve sağlık reformumuzu, kamu maliyesi kontrolüyle ilgili adımları kriz öncesinde tamamladık. Türkiye bu dönemde yaptığı siyasi reformlarla da kendini ayrıştırdı. Kriz döneminde de daha farklı uygulamalara girdik. Krizden önce kamu maliyesi ve bankacılıkta attığımız adımlar, krizden Türkiye'yi korudu ama kriz döneminde de, Avrupa ülkelerinin harcama artırdığı dönemde tam tersine bütçe açığımızı nasıl düşüreceğiz, kamu borç stoğumuzu nasıl aşağıya indireceğiz, bunun detaylarını Orta Vadeli Programda açıkladık.
Mali disipline dikkat ettik, para politikasında ihtiyatlı olmaya devam ettik. Makro ihtiyati tedbirleri de bankacılık üzerinden etkin bir şekilde kullandık. Türkiye 2010-2011 yıllarında gerçekten yüksek büyüme oranlarını yaşadı. 2012-2013-2014'ten itibaren belki daha düşük büyüme oranları göreceğiz ama daha sürdürülebilir ve dış dünyadaki gelişmelerden kendini daha fazla korumaya almış bir ekonomik yapıyı göreceğiz.''
Uluslararası kuruluşların yaptığı çalışmalara göre, 2007-2017 arasındaki 10 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yüzde 42, 43 büyürken, Amerikan ekonomisinin belki yüzde 20, Avrupa ekonomilerinin ortalama yüzde 10, Japonya'nın ise ancak yüzde 5'lik bir kümülatif büyüme olacağını anlatan Babacan, ''Türkiye farkı hızıyla kapatacak'' dedi.
''Türkiye'nin 2012, 2013 büyüme rakamı Avrupa'nın en hızlısı olacak''
OECD'nin 2012-2017 yılları arasında tüm üye ülkeler arasında Türkiye'nin yüzde 5,2 ile en hızlı büyüyecek ekonomi olacağını tahmin ettiğini anımsatan Babacan, ''Biz yüzde 9-10'lardan yüzde 3-4'leri konuştuğumuz için hafif bir moral bozukluğu oluyor ama bizim bu konuştuğumuz büyüme rakamları, OECD ülkelerinin tümünün en yüksek oranı olacak'' diye konuştu.
Türkiye'nin hem 2012, hem 2013 büyüme rakamının Avrupa'nın en hızlı büyüme oranları olacağını vurgulayan Babacan, Türkiye'nin ihracatının halen yüzde 38'ini Avrupa ülkelerine gerçekleştirdiğini anımsattı.
Türkiye'ye gelen finansman akışının 4'te 3'ünün AB'ye üye ülkelerden geldiğinin unutulmaması gerektiğini dile getiren Babacan, AB ile bu kadar bağlı bir ekonomi varken, orada olup bitenden tamamen izole, tamamen ayrı bir ekonomik tablonun kısa vadede çok gerçekçi olmadığını ifade etti.
AB'ye olan bağımlılık azaldıkça hem ticarette, hem finansmanda Türkiye'nin Asya'ya, belki de Latin Amerika'ya daha fazla entegre oldukça, oraların büyüme oranlarına, ekonomik aktivitesine biraz daha shift edileceğini anlatan Babacan, dünyanın değişen ağırlık merkezine paralel bir biçimde Türkiye'nin de iş yapma modelini kaydırmasının gerekeceğini söyledi.
Nüfus uyarısı
Türkiye'nim hem sermaye stoğunun, hem iş gücünün büyüme potansiyelinin arkasında önemli olduğunu bildiren Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Nüfusumuz en önemli gücümüz. 2035 yılına kadar Türkiye'nin nüfusu artarken, pek çok ülkeninki sabit kalacak. Türkiye için 2035-2040 sonrasındaki bölgeyi biraz riskli görüyoruz. Eğer Türkiye'de ailelerin daha fazla çocuk sahibi olmasını sağlayamazsak, 2035-2040 yıllarından sonra Türkiye'de nüfus düşüş trendine girecek.
Bu, sosyal güvenlik yapımız açısından da son derece önemli. Bağımlılık oranı, sosyal güvenlik sistemine kaç kişi prim yatırıyor, kaç kişi ondan istifade ediyor demek. Şu anda biz çok iyi bir noktadayız. 2030-2035 yıllarına kadarda fena görünmüyor. Ama 2040'tan sonra nüfustaki düşüşe paralel olarak aynı Avrupa'nın Kuzey Amerika'nın yaşadığı sıkıntıları biz de Türkiye'de yaşamaya başlayacağız gibi görünüyor. Bugünlerde gerçekten sosyal politikalarımızı, nüfusumuzu artış trendini de düzenlememiz gerekecek.''
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda konuşan Babacan, 2011 yılının Eylül ayında dünya ekonomisi ile ilgili 2012 büyüme beklentisi yüzde 4 iken, bu beklentinin aşağı doğru revize edildiğini ve en son 2012 Temmuzda yayınlanan verilere göre yüzde 3,5'a indiğini söyledi.
Bu çalışmaların bir kısmını OECD ve IMF'nin hazırladığını aktaran Babacan, bu rakamların da revize edileceğini ve büyük ihtimalle dünya ekonomisinin bu yıl yüzde 3,5'lik büyüme oranlarını bile göremeyeceğini ifade etti.
Geçen yıl bu zamanlar 'Çin ekonomisi yüzde 9 büyür' denilirken, şu anda 8 rakamının tahmin edildiğini anımsatan Babacan, geçen yıl Avro Bölgesi'nin 2012'de yüzde 1,1 büyüyeceğinin tahmin edildiğini, bugünse bu rakamın yüzde 0,3 daralma şeklinde tahmin edildiğini dile getirdi.
2013'e bakıldığında da durumun hiç farklı olmayacağına işaret eden Babacan, 2013'te büyümenin Çin'de yüzde 9,3 beklenirken, yüzde 8,5'e revize edildiğini söyledi.
2013'te Avro Bölgesi yüzde 1,5 büyür denilirken, yüzde 0,7'ye revize edildiğini hatırlatan Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
''Avro Bölgesi bu yıl daralacak. Gelecek yıl da 0,7'lik bir büyüme ancak olacak. Bunun da aşağı doğru revize edilme ihtimali var. Tokyo'da yapılacak Dünya Bankası - IMF Toplantılarında bunların hepsi yeniden açıklanacak. Bu yıl dünya ekonomisine baktığımızda, büyüme rakamlarının aşağı doğru revize edildiğini görüyoruz. Gelişmiş ekonomiler ile gelişmekte olan ekonomiler arasında çok ciddi ayrımlar söz konusu. 2000 yılında pek fark yokken, gelişmekte olan ülkeler yüzde 4,5, gelişmiş ülkeler yüzde 6 büyürken; bugün bu fark çok ciddi açılmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerin büyüme hızı, gelişmiş ülkelere göre çok daha yüksek noktalarda.
Küresel ekonomide çok ciddi bir zemin değişimi söz konusu. 2000 yılında gelişmiş ülkeler dünya ekonomisinde yüzde 62,5 pay alırken, şimdi yüzde 50'ye doğru düşüyor. Gelişmekte olan ülkeler yüzde 37,5 iken, şimdi yüzde 50'ye doğru yükseliyor. 10 sene sonra aşağı yukarı dünya ekonomisinin 3'te 2'ye yakını bugünkü gelişmekte olan ülkeler, ancak 3'te 1 civarı gelişmiş ülkeler olacak. Bu da bizlerin ihracat, yatırım kararlarını verirken nerelere bakmamız gerektiği konusunda çok önemli bir trend.''
''Borç sorunu gelişmiş ülkelere kaydı''
1998 Asya krizinden sonraki dönemde gelişmekte olan ekonomilerde borç sorunu olduğunu anımsatan Babacan, şimdi bu sorunun gelişmiş ülkelere kaydığını söyledi.
Gelişmekte olan ülkelerin bütçe açığının düştüğünü, borç stokunun azaldığını aktaran Babacan, gelişmekte olan ülkelerde Asya Krizi'nden sonra yüzde 100'ü geçen ortalama borcun bugün ciddi oranda düştüğünü ifade etti.
Türkiye'nin 2008 öncesinde çok önemli adımlar attığını anımsatan Babacan, mali disiplini sağladığını, Merkez Bankası'nın politikaları ile enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarında önemli adımlar atıldığını anlattı.
Babacan, 2004-2005-2006'da Türkiye'de çok ciddi bir bankacılık reformu yaptıklarını dile getirdi.
Bu reformları işleri iyi iken, yüksek büyüme oranları varken yaptıklarını vurgulayan Babacan, bir bakıma kötü günlerin hazırlıklarını yaptıklarını, bankalardaki sermaye yeterlilik rasyosunu yüzde 8'den yüzde 12'ye çıkardıklarını belirtti.
''Türkiye gelişmiş ülkelerle arasındaki farkı büyüme hızıyla kapatacak''
Konut kredilerine yüzde 25 peşin ödeme şartı ve banka yöneticilerine şahsi sorumluluk getirdiklerini de anımsatan Babacan, şunları kaydetti:
''Bütün bunlar bizi bu son krizden koruyan en önemli adımlar oldu. Sosyal güvenlik ve sağlık reformumuzu, kamu maliyesi kontrolüyle ilgili adımları kriz öncesinde tamamladık. Türkiye bu dönemde yaptığı siyasi reformlarla da kendini ayrıştırdı. Kriz döneminde de daha farklı uygulamalara girdik. Krizden önce kamu maliyesi ve bankacılıkta attığımız adımlar, krizden Türkiye'yi korudu ama kriz döneminde de, Avrupa ülkelerinin harcama artırdığı dönemde tam tersine bütçe açığımızı nasıl düşüreceğiz, kamu borç stoğumuzu nasıl aşağıya indireceğiz, bunun detaylarını Orta Vadeli Programda açıkladık.
Mali disipline dikkat ettik, para politikasında ihtiyatlı olmaya devam ettik. Makro ihtiyati tedbirleri de bankacılık üzerinden etkin bir şekilde kullandık. Türkiye 2010-2011 yıllarında gerçekten yüksek büyüme oranlarını yaşadı. 2012-2013-2014'ten itibaren belki daha düşük büyüme oranları göreceğiz ama daha sürdürülebilir ve dış dünyadaki gelişmelerden kendini daha fazla korumaya almış bir ekonomik yapıyı göreceğiz.''
Uluslararası kuruluşların yaptığı çalışmalara göre, 2007-2017 arasındaki 10 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yüzde 42, 43 büyürken, Amerikan ekonomisinin belki yüzde 20, Avrupa ekonomilerinin ortalama yüzde 10, Japonya'nın ise ancak yüzde 5'lik bir kümülatif büyüme olacağını anlatan Babacan, ''Türkiye farkı hızıyla kapatacak'' dedi.
''Türkiye'nin 2012, 2013 büyüme rakamı Avrupa'nın en hızlısı olacak''
OECD'nin 2012-2017 yılları arasında tüm üye ülkeler arasında Türkiye'nin yüzde 5,2 ile en hızlı büyüyecek ekonomi olacağını tahmin ettiğini anımsatan Babacan, ''Biz yüzde 9-10'lardan yüzde 3-4'leri konuştuğumuz için hafif bir moral bozukluğu oluyor ama bizim bu konuştuğumuz büyüme rakamları, OECD ülkelerinin tümünün en yüksek oranı olacak'' diye konuştu.
Türkiye'nin hem 2012, hem 2013 büyüme rakamının Avrupa'nın en hızlı büyüme oranları olacağını vurgulayan Babacan, Türkiye'nin ihracatının halen yüzde 38'ini Avrupa ülkelerine gerçekleştirdiğini anımsattı.
Türkiye'ye gelen finansman akışının 4'te 3'ünün AB'ye üye ülkelerden geldiğinin unutulmaması gerektiğini dile getiren Babacan, AB ile bu kadar bağlı bir ekonomi varken, orada olup bitenden tamamen izole, tamamen ayrı bir ekonomik tablonun kısa vadede çok gerçekçi olmadığını ifade etti.
AB'ye olan bağımlılık azaldıkça hem ticarette, hem finansmanda Türkiye'nin Asya'ya, belki de Latin Amerika'ya daha fazla entegre oldukça, oraların büyüme oranlarına, ekonomik aktivitesine biraz daha shift edileceğini anlatan Babacan, dünyanın değişen ağırlık merkezine paralel bir biçimde Türkiye'nin de iş yapma modelini kaydırmasının gerekeceğini söyledi.
Nüfus uyarısı
Türkiye'nim hem sermaye stoğunun, hem iş gücünün büyüme potansiyelinin arkasında önemli olduğunu bildiren Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Nüfusumuz en önemli gücümüz. 2035 yılına kadar Türkiye'nin nüfusu artarken, pek çok ülkeninki sabit kalacak. Türkiye için 2035-2040 sonrasındaki bölgeyi biraz riskli görüyoruz. Eğer Türkiye'de ailelerin daha fazla çocuk sahibi olmasını sağlayamazsak, 2035-2040 yıllarından sonra Türkiye'de nüfus düşüş trendine girecek.
Bu, sosyal güvenlik yapımız açısından da son derece önemli. Bağımlılık oranı, sosyal güvenlik sistemine kaç kişi prim yatırıyor, kaç kişi ondan istifade ediyor demek. Şu anda biz çok iyi bir noktadayız. 2030-2035 yıllarına kadarda fena görünmüyor. Ama 2040'tan sonra nüfustaki düşüşe paralel olarak aynı Avrupa'nın Kuzey Amerika'nın yaşadığı sıkıntıları biz de Türkiye'de yaşamaya başlayacağız gibi görünüyor. Bugünlerde gerçekten sosyal politikalarımızı, nüfusumuzu artış trendini de düzenlememiz gerekecek.''
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanlar Kurulu Toplantısı'nda konuşan Babacan, istihdamın Türkiye'nin çok önemli başarılı alanlarından birisi haline geldiğini söyledi.
Babacan, 2009 ortasından itibaren istihdamda çok ciddi bir artış olduğunu anlatarak, son 3 yılda Türkiye'de yaklaşık 4 milyon ilave istihdamın oluştuğunu ifade etti.
Türkiye'nin tarihinde hiç bir zaman bu kadar kısa sürede, bu kadar istihdam artışının olmadığını vurgulayan Babacan, bu 4 milyonluk istihdamın yaklaşık 1,5 milyonun kadın olduğunu dile getirdi.
Son 3 yılda kadınların iş gücüne katılımının çok hızlı bir şekilde ilerlediğini söyleyen Babacan, burada ortalama istihdam artışına bakıldığında Türkiye'nin pek çok ülkeye göre en ön sıralarda olduğunu hatırlattı.
''Türkiye işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke''
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye'nin 2008'in sonundan bu yana işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke olduğunu da anımsatan Babacan, genç nüfusun istihdamında da çok ciddi ilerlemelerin kaydediğini anlattı.
2009'da genç nüfusta işsizlik oranının yüzde 25'lere kadar çıktığını anımsatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugün yüzde 15,8. Avro Bölgesi'nin ortalaması yüzde 22,5. Yunanistan'daki genç işsizliği yüzde 57-58. İspanya yüzde 55, Portekiz yüzde 40'a yakın. Slovakya'da yüzde 37-38. Bu, sosyal sıkıntının bazı Avrupa ülkelerinde hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Türkiye'deki gelir dağılımı da düzeliyor. 2002'de en zengin yüzde 10'nun geliri en fakir yüzde 10'nun gelirinin 18 katı imiş. Şu anda bu rakam 12'ye düşmüş durumda. Gelir dağılımı düzeltme konusunda da Türkiye OECD birincisi. 2002 ile 2011 mukayese edildiğinde en fakir yüzde 10'luk kesimin geliri reel olarak yüzde 60 artmış. En zengin yüzde 10'luk kesimde ise yüzde 5 artmış. Bunlar devletin gelir beyanlarından ölçülmüyor, bizzat anketörler 70-80 bin haneye gidip ve ev halkı ile karşılıklı görüşerek bu rakamları topluyor. Çünkü adam iş yerinde maaşını farklı söylüyor, evde daha farklı. Yüzde 30-35 oranında geliri artmış bir orta kesim var. Türkiye'nin iç piyasası neden bu kadar cazip, neden dünya devleri Türkiye'ye geliyor- İç piyasamızın cazipliğinden.
Yoksullukla mücadelede önemli gelişmeler oldu. Türkiye'de, günlük bir doların altında geliri olan vatandaşımız hemen hemen kalmadı. 2 dolara baktığımızda yüzde 3 idi. Onu da hemen hemen sıfırlamış durumdayız. Günlük 4,3 doların altında olan nüfusumuz 2002'de yüzde 30 idi. Bugün yüzde 3,66. Bu rakamlar Çin'de, Hindistan'da, Brezilya ve Meksika'da korkunç. Yani sosyal politikalarıyla ün salmış Brezilya'da bu rakamlar Türkiye'den daha çok kötü. Bizim şu 10 yılda yaptıklarımız, Brezilya'da yapılanların çok daha ötesinde.''
Türkiye'nin artık yardım eden bir ülke olduğunu belirten Babacan, geçen sene 1,3 milyar dolarlık yardım ettiğini anlatarak, OECD verilerine göre Türkiye'nin 2011 yılında dış yardımı yüzde 30 ile en hızlı artıran ülke olduğunu söyledi.
Bu yıl Türkiye'nin bir çok ülkeye yardım yapacağını aktaran Babacan, ayrıca IMF'nin oluşturduğu 400 milyar dolarlık bir kaynak havuzuna da Türkiye'nin 5 milyar dolarlık katkıda bulunacağını hatırlattı.
Babacan, IMF'ye artık borcu sıfırladıkları gibi kaynak aktaran bir ülke konumuna ulaşacaklarını söyledi.
Bütçe açığının kontrol altında gitmesinin önemli olduğunu anlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Borç stoğumuzun düşüş trendi devam ediyor. Halkımızın borçluluğu da başka ülkelere göre makul noktada, Yüzde 19,4'te GSYİH'ya oranı. Tahsili geciken bankacılık alacaklarımız bankacılık sistemimizde şu anda sadece yüzde 2,8. Bu da dünyanın en düşük oranlarından birisi. Bu şu demek bankalarımız verdiği kredilerin yüzde 97,2'sini tam ve gününde tahsil ediyor.
Bu sene ekonomik büyüme geçen senenin altında olmasına rağmeni geri ödemelerde henüz ciddi bir problem görmüş değiliz. Hapis cezasını kaldırmamıza rağmen dönen çeklerin oranı şu anda sadece yüzde 4. 2008-2009'dan önceki en normal dönemlerde bile bu oran yüzde 5'in altına düşmemişti. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında kur oynaklığının en az olduğu ülkelerden birisi. Türkiye petrol ithal eden bir ülke olmasa şu anda cari açığını sıfırlar, hatta artıya geçmiş durumda olurdu.''
''Türkiye'nin önce kazanıp sonra harcaması gerekiyor''
Türkiye'nin önce kazanıp sonra harcaması gerektiğini belirten Babacan, Türkiye'nin tasarruf etmeden, tamamiyle dışardan gelen kaynaklara bağımlı bir ekonomi olduğu zaman, bunun gelip Türkiye'yi vurduğunu söyledi.
Babacan, daha önceki yıllarda cari açığın yüzde 5'i bulduğu dönemlerde kriz çıktığını anımsattı.
Geçen sene yüzde 10'u bulmasına rağmen istikrarın devam ettiğini anlatan Babacan, Türkiye'nin yüzde 4-5'lik cari açığı bu ekonomik yapısıyla kaldırabileceğini, ama yüzde 5'in üzerine dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
BES çok çok önemli hale gelecek
Yurt içi tasarrufların artırılmasının önemini vurgulayan Babacan, dışa bağımlılığının azaltılmasının, finansman kalitesinin artırılmasının önemli olacağını dile getirdi.
Babacan, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Yargı ve eğitim çok önemli olacak gelecek dönemde. Biz eğer orta gelir tuzağına düşmek istemiyorsak, yüksek kalkınma hızımıza devam etmek istiyorsak, iyi işleyen bir yargı sistemi ve eğitim çok önemli. Daha yüksek becerilerle donatılmış bir nüfus yani. Türkiye'de nüfusun ortalama eğitimi şu anda 6,5 yıl. Orta 2'den terk bir nüfus ile şu anda milli gelirde 10 bin 500 doları yakaladık, ama 25 bin doları yakalayamayız. O yüzden 4+4+4 son derece önemli. Eğitim uzmanlarının hepsi çocukların daha erken yaşta eğitime girmesi gerektiğini söylüyor.
BES çok çok önemli hale gelecek. Şu anda sigorta şirketlerimiz de çok ümitli yeni uygulamalardan. Yenilenebilir enerjiyi 2023 yılında yüzde 30'a çıkarmak istiyoruz. Hazine ilk defa sukuk ihracı yaptı ve 8 milyar dolarlık talep geldi dünyadan. Özel sektör de bunu yapabilecek, önünü açtık. Bu yıl 140 milyar dolarlık sukuk ihracı olacak dünyada. Özel finans mahkemeleri kuruyoruz. Adalet Bakanlığı ile çalıştık. Finans sektöründe itilaflar çıktığı zaman bu mahkemelere gidilecek. Yargıçlar, savcılar özel eğitimli olacakları için finans konusunda, çok daha hızlı, tutarlı karar verme imkanına sahip olacaklar.''
Babacan, 2009 ortasından itibaren istihdamda çok ciddi bir artış olduğunu anlatarak, son 3 yılda Türkiye'de yaklaşık 4 milyon ilave istihdamın oluştuğunu ifade etti.
Türkiye'nin tarihinde hiç bir zaman bu kadar kısa sürede, bu kadar istihdam artışının olmadığını vurgulayan Babacan, bu 4 milyonluk istihdamın yaklaşık 1,5 milyonun kadın olduğunu dile getirdi.
Son 3 yılda kadınların iş gücüne katılımının çok hızlı bir şekilde ilerlediğini söyleyen Babacan, burada ortalama istihdam artışına bakıldığında Türkiye'nin pek çok ülkeye göre en ön sıralarda olduğunu hatırlattı.
''Türkiye işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke''
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye'nin 2008'in sonundan bu yana işsizlik oranını en hızlı düşüren ülke olduğunu da anımsatan Babacan, genç nüfusun istihdamında da çok ciddi ilerlemelerin kaydediğini anlattı.
2009'da genç nüfusta işsizlik oranının yüzde 25'lere kadar çıktığını anımsatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bugün yüzde 15,8. Avro Bölgesi'nin ortalaması yüzde 22,5. Yunanistan'daki genç işsizliği yüzde 57-58. İspanya yüzde 55, Portekiz yüzde 40'a yakın. Slovakya'da yüzde 37-38. Bu, sosyal sıkıntının bazı Avrupa ülkelerinde hangi boyutlarda olduğunu gösteriyor.
Türkiye'deki gelir dağılımı da düzeliyor. 2002'de en zengin yüzde 10'nun geliri en fakir yüzde 10'nun gelirinin 18 katı imiş. Şu anda bu rakam 12'ye düşmüş durumda. Gelir dağılımı düzeltme konusunda da Türkiye OECD birincisi. 2002 ile 2011 mukayese edildiğinde en fakir yüzde 10'luk kesimin geliri reel olarak yüzde 60 artmış. En zengin yüzde 10'luk kesimde ise yüzde 5 artmış. Bunlar devletin gelir beyanlarından ölçülmüyor, bizzat anketörler 70-80 bin haneye gidip ve ev halkı ile karşılıklı görüşerek bu rakamları topluyor. Çünkü adam iş yerinde maaşını farklı söylüyor, evde daha farklı. Yüzde 30-35 oranında geliri artmış bir orta kesim var. Türkiye'nin iç piyasası neden bu kadar cazip, neden dünya devleri Türkiye'ye geliyor- İç piyasamızın cazipliğinden.
Yoksullukla mücadelede önemli gelişmeler oldu. Türkiye'de, günlük bir doların altında geliri olan vatandaşımız hemen hemen kalmadı. 2 dolara baktığımızda yüzde 3 idi. Onu da hemen hemen sıfırlamış durumdayız. Günlük 4,3 doların altında olan nüfusumuz 2002'de yüzde 30 idi. Bugün yüzde 3,66. Bu rakamlar Çin'de, Hindistan'da, Brezilya ve Meksika'da korkunç. Yani sosyal politikalarıyla ün salmış Brezilya'da bu rakamlar Türkiye'den daha çok kötü. Bizim şu 10 yılda yaptıklarımız, Brezilya'da yapılanların çok daha ötesinde.''
Türkiye'nin artık yardım eden bir ülke olduğunu belirten Babacan, geçen sene 1,3 milyar dolarlık yardım ettiğini anlatarak, OECD verilerine göre Türkiye'nin 2011 yılında dış yardımı yüzde 30 ile en hızlı artıran ülke olduğunu söyledi.
Bu yıl Türkiye'nin bir çok ülkeye yardım yapacağını aktaran Babacan, ayrıca IMF'nin oluşturduğu 400 milyar dolarlık bir kaynak havuzuna da Türkiye'nin 5 milyar dolarlık katkıda bulunacağını hatırlattı.
Babacan, IMF'ye artık borcu sıfırladıkları gibi kaynak aktaran bir ülke konumuna ulaşacaklarını söyledi.
Bütçe açığının kontrol altında gitmesinin önemli olduğunu anlatan Babacan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Borç stoğumuzun düşüş trendi devam ediyor. Halkımızın borçluluğu da başka ülkelere göre makul noktada, Yüzde 19,4'te GSYİH'ya oranı. Tahsili geciken bankacılık alacaklarımız bankacılık sistemimizde şu anda sadece yüzde 2,8. Bu da dünyanın en düşük oranlarından birisi. Bu şu demek bankalarımız verdiği kredilerin yüzde 97,2'sini tam ve gününde tahsil ediyor.
Bu sene ekonomik büyüme geçen senenin altında olmasına rağmeni geri ödemelerde henüz ciddi bir problem görmüş değiliz. Hapis cezasını kaldırmamıza rağmen dönen çeklerin oranı şu anda sadece yüzde 4. 2008-2009'dan önceki en normal dönemlerde bile bu oran yüzde 5'in altına düşmemişti. Türkiye, gelişmekte olan ülkeler arasında kur oynaklığının en az olduğu ülkelerden birisi. Türkiye petrol ithal eden bir ülke olmasa şu anda cari açığını sıfırlar, hatta artıya geçmiş durumda olurdu.''
''Türkiye'nin önce kazanıp sonra harcaması gerekiyor''
Türkiye'nin önce kazanıp sonra harcaması gerektiğini belirten Babacan, Türkiye'nin tasarruf etmeden, tamamiyle dışardan gelen kaynaklara bağımlı bir ekonomi olduğu zaman, bunun gelip Türkiye'yi vurduğunu söyledi.
Babacan, daha önceki yıllarda cari açığın yüzde 5'i bulduğu dönemlerde kriz çıktığını anımsattı.
Geçen sene yüzde 10'u bulmasına rağmen istikrarın devam ettiğini anlatan Babacan, Türkiye'nin yüzde 4-5'lik cari açığı bu ekonomik yapısıyla kaldırabileceğini, ama yüzde 5'in üzerine dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.
BES çok çok önemli hale gelecek
Yurt içi tasarrufların artırılmasının önemini vurgulayan Babacan, dışa bağımlılığının azaltılmasının, finansman kalitesinin artırılmasının önemli olacağını dile getirdi.
Babacan, konuşmasını şöyle tamamladı:
''Yargı ve eğitim çok önemli olacak gelecek dönemde. Biz eğer orta gelir tuzağına düşmek istemiyorsak, yüksek kalkınma hızımıza devam etmek istiyorsak, iyi işleyen bir yargı sistemi ve eğitim çok önemli. Daha yüksek becerilerle donatılmış bir nüfus yani. Türkiye'de nüfusun ortalama eğitimi şu anda 6,5 yıl. Orta 2'den terk bir nüfus ile şu anda milli gelirde 10 bin 500 doları yakaladık, ama 25 bin doları yakalayamayız. O yüzden 4+4+4 son derece önemli. Eğitim uzmanlarının hepsi çocukların daha erken yaşta eğitime girmesi gerektiğini söylüyor.
BES çok çok önemli hale gelecek. Şu anda sigorta şirketlerimiz de çok ümitli yeni uygulamalardan. Yenilenebilir enerjiyi 2023 yılında yüzde 30'a çıkarmak istiyoruz. Hazine ilk defa sukuk ihracı yaptı ve 8 milyar dolarlık talep geldi dünyadan. Özel sektör de bunu yapabilecek, önünü açtık. Bu yıl 140 milyar dolarlık sukuk ihracı olacak dünyada. Özel finans mahkemeleri kuruyoruz. Adalet Bakanlığı ile çalıştık. Finans sektöründe itilaflar çıktığı zaman bu mahkemelere gidilecek. Yargıçlar, savcılar özel eğitimli olacakları için finans konusunda, çok daha hızlı, tutarlı karar verme imkanına sahip olacaklar.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder