26 Şubat 2013 Salı

ÇAĞLAYAN VE MERKEL İŞ ADAMLARI İLE BİR ARAYA GELDİ

Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı Angela Merkel ile Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türk ve Alman işadamlarıyla bir araya geldi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın davetlisi olarak iki günlük ziyaret için Türkiye'ye gelen Merkel, ''II. Türk-Alman CEO Forumu'' öncesinde Bakan Çağlayan ve iki ülkenin iş adamlarıyla basına kapalı bir toplantı gerçekleştirdi.

Toplantıya, Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Muharrem Yılmaz ve Alman muadili Alman Sanayiciler Federasyonu (BDI) Başkanı Ulrich Grillo da katıldı.

Bunun yanısıra toplantıya aralarında Anadolu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Tuncay Özilhan, Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Do

BAKAN NİHAT ERGÜN ’’ Elektrikli araca yüzde 100 Ar-Ge desteği ’’

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, TÜBİTAK’ın yüzde 100 Ar-Ge desteği ile yerli elektrikli araç üretileceğini açıkladı.

Geçtiğimiz günlerde teşvik sisteminde yapılan yeni revizyon ile otomotiv sektöründe asgari 300 milyon lira tutarındaki ana sanayi yatırımları, asgari 75 milyon lira tutarındaki motor yatırımları, asgari 20 milyon lira tutarındaki motor aksamları, aktarma organları ve bunların aksamları ile otomotiv elektroniğine yönelik yatırımları öncelikli yatırımlar kapsamına alınarak, 5. bölgede uygulanan desteklerden faydalanma imkanı getirilmişti. 
Yeni düzenleme ile Türkiye'de ''Yerli marka otomobil'' üretecek ''babayiğit''ler cesaretlendirilirken, otomotiv sektörüne bir müjde de Bakan Ergün'den geldi. 
Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Ergün, TÜBİTAK'ın, elektrikli araç üretimine yüzde 100 Ar-Ge desteği vereceğini, TÜBİTAK öncülüğünde üniversitelerin, özel sektör ve kamu Ar-Ge kuruluşlarının güç birliği yapacağını ifade etti. 
Elektrikli araç sektöründe söz sahibi ülkeler arasına girmeyi hedefleyen Türkiye'nin, yerli üretim için önemli bir adım attığına işaret eden Ergün, uzun süredir merakla beklenen çağrı duyurusu kapsamında ilk etapta üniversitelerin, özel sektörün ve kamu Ar-Ge kuruluşlarının işbirliğiyle elektrikli araç teknolojilerinin kritik bileşenlerinin yerli olarak geliştirileceğini ve ardından bu bileşenler kullanılarak yerli araç üretileceğini kaydetti. 
Proje kapsamında bakanlık olarak 5 yıl boyunca toplam 200 elektrik araç alımı yapacaklarını da vurgulayan Ergün, elektrikli araç teknolojilerinin kritik nitelikte olan bileşenlerinin yerli olarak geliştirilmesi ve bu bileşenlerin kullanılarak yerli elektrikli araç üretilmesi amacıyla TÜBİTAK Kamu Kurumları Araştırma ve Geliştirme Projelerini Destekleme Programı kapsamında Kamu Araştırmaları Destek Grubu (KAMAG) tarafından çağrıya çıkıldığını söyledi. 
Ergün, ''Akademisyenler, otomotiv sektörü temsilcileri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla hazırlanan çağrı kapsamında yerli elektrikli araç projelerine yüzde 100 Ar-Ge desteği verilecek'' dedi. 
Elektrikli otomobile yerli batarya...
Bakan Ergün, ''Elektrikli Araç Teknolojilerinin Geliştirilmesi'' başlıklı çağrı kapsamında üniversite, kamu ve özel sektör kuruluşlarının oluşturacağı Proje Yürütücüsü Kuruluşlarının tasarım, batarya, elektrikli motor ve araç kontrol sistemi gibi araç ekipmanlarını Ar-Ge çalışmaları ile yerli olarak geliştireceğini dile getirdi. 
Desteklenecek projelerin en fazla 4 yıl içinde tamamlanacağına işaret eden Ergün, ''Elektrikli Araç Üretici Kuruluşları ise geliştirilen bileşenleri kullanarak elektrikli aracı üretecek. 24 Mayıs 2013'e kadar proje teklifleri TÜBİTAK'a sunulacak. TÜBİTAK'ın destekleyeceği projelerin azami ölçüde yerli olarak geliştirilmesi gerekiyor'' diye konuştu. 
''Elektrikli araç segmentini üretici kuruluşlar belirleyecek''
Ergün, üretilecek elektrikli aracın hangi segmentte olacağının, yurtiçi ve yurt dışı pazar imkanlarının, rekabet şartlarına göre elektrikli araç üretici kuruluşları tarafından belirleneceğini kaydetti. 
Aracın segmentinin, şehir içi yaygın kullanıma ve toplu satışa uygun, elektrik tahrikli, en az 4 lastik tekerlekli kara taşıt aracı olacağını belirten Ergün, ''TÜBİTAK, sahip olduğu fikri haklarını, aracın Türkiye'de üretilmesi ve 5 yıl süreyle üretim ve satış garantisi verilmesi durumunda üretici kuruluşa devredecek'' dedi. 
''Her yıl 40 aracı bakanlık alacak''
Ergün, çağrıda müşteri kurum olarak yer alan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın, üretilecek araç segmentine bağlı olarak 5 yıl boyunca toplam 200 araç alımı yapacağını ve yerli elektrikli araçların kamu alımlarında da yer alması için teşvik çalışmalarının etkinleştirileceğini söyledi. 
Türkiye'nin otomotiv sektöründe Ar-Ge yetkinliğinin bulunduğuna dikkati çeken Ergün, mevcut potansiyel ile elektrikli araç alanında hızlı yol alınabileceğini vurguladı. 
Bakan Ergün, şunları kaydetti: 
''Yerli elektrikli araç geliştirilmesi ve üretilmesi ile Türkiye bu alanda adını duyuracak. Aynı zamanda yan sanayi gelişimi ile ekonomimize büyük katkı sağlayacağız. Elektrikli araç için TÜBİTAK, proje çağrısına çıktı. Yerli araç için projelere yüzde 100 destek vereceğiz. Gelecek proje tekliflerine göre verilecek destek miktarını da belirleyeceğiz. 
TÜBİTAK desteğiyle kritik ve yeni teknolojilere, dünya ile rekabet edebilecek fiyat ve kaliteye sahip araçlar geliştireceğiz. Bu potansiyel bizde var, bu alandaki gücümüzü kullanarak amacımıza ulaşacağız. Geleneksel fosil yakıtlı araç teknolojilerinde kaçırdığımız fırsatı, henüz dünyanın çok başında olduğu bu teknolojide kaçırmak istemiyoruz.'' 

22 Şubat 2013 Cuma

Fuarcılık öncelikli teşvikler kapsamında

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ’’Yeni teşvik sistemimizde fuarcılığı önemsediğimiz için öncelikli teşvikler kapsamına aldık.’’ dedi. 

Bakan Çağlayan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'le, Ortadoğu Fuar Merkezi'nde düzenlenen ''Pentex Penye Tekstil ve Teknoloji Fuarı''nın açılışına katıldı.

Fuarın açılışında konuşan Çağlayan, geçen 10 yılın önemli restorasyon yılları olduğunu söyledi. 12 yıl önce 21 Şubat'ta bir anayasa kitapçığından çıktığı söylenen ekonomik krizi yaşayan Türkiye'nin, şimdi 10 yıl sonrasını programlayan bir konuma geldiğini belirten Çağlayan, şöyle konuştu:

''Bugün Avrupa'nın birçok ülkesi 10 gün sonra ne olacağını bilmez vaziyette. AB'nin koca koca üyelerinden bahsediyorum. Bugün AB konusunda gösterilen her türlü eziyete rağmen ekonomi ile biz onlara ders veriyoruz. 27 üyeli Avrupa Birliği'nin 23 üyesinden çok daha az devletimizin iç ve dış borcu var. AB ülkelerinin 21'inden bütçe açığımız daha az. 2011 yılında Türkiye'nin ekonomisi yüzde 8,5 büyüdü. AB ise yüzde 1,5 büyüdü. Eğer Türkiye AB ülkesi olmuş olsaydı, 2011 yılında AB yüzde 1,5 değil, yüzde 1,8 büyürdü. Şimdi yük veren değil, yük alan ülke haline geldik.''

Bundan 10 yıl önce Türkiye'de kişi başına gelirin 3 bin 500 dolar olduğunu anımsatan Çağlayan, bugün Türkiye'nin kişi başı gelirinin 11 bin dolara yaklaştığına dikkati çekti. 2023'te kişi başı gelir hedefinin 25 bin dolar olduğunu hatırlatan Çağlayan, şöyle devam etti:

''Kişi başı geliri hesaplanırken diğer ülkelerle mukayese edilmemeli. Çünkü, Türkiye'nin nüfusunun her yıl bir milyon artıyor. 2023'de 2 trilyon TL milli gelire sahip olacağız. Kişi başı gelirimiz 25 bin doların üzerine çıkacak. Çünkü o tarihte 84 milyona yakın nüfusumuz olacak. 2023'de 500 milyar dolar mal ihracatı, 150 milyar dolar da hizmet ihracatı yapacağız. Bunları tabii ki siyasi istikrar, ekonomik istikrar, ve özel sektöre güvenerek yapacağız. 2023'e planlı programlı gidiyoruz. 2023'e giderken 2013'e geldiğimiz şekilde devam edemeyiz. 2002'den 2013'e gelirken çok büyük zorluklardan geçtik. Siyasi anlamda söylemiyorum, bunları zaten siz takdir ediyorsunuz. Türkiye böylesi bir ortamda 2023'e giderken yeni bir üretim sistemi, yeni bir zihniyet devrimine ihtiyaç duyarak yoluna devam etmek durumunda. O yol bizi buraya kadar getirdi, şimdi makas değişikliği gerekiyor. 2023'e gidecek önemli bir sanayileşme, ihracat, üretim, yatırım, istihdam, kalite, tasarım, Ar-Ge, inovasyon, bir sürü şeyle bu işin götürülmesi gerekiyor.''
   
''Fuarcılığı sözde değil, özde destekliyoruz''
   
Çağlayan, Türkiye'nin geçen yıl 152.6 milyar dolar ihracat yaptığını anımsatarak, ihracatın kilogram fiyatının 1 dolar 58 cent olduğunu belirterek, ''Şimdi biz bu rakamla 2023'ün 500 milyar dolar hedefini yakalayamayız. İhracat birim kilogram fiyatını arttırmamız gerekiyor. Bugün rakiplerimiz Almanya'nın kilogram fiyatı 4 dolar, Japonya'nın ve Güney Kore'nin 3,5 dolar. Bu nedenle ürettiğimiz ürünlerin tanıtımı çok önemli'' diye konuştu.

Ürünlerin fuarlar vesilesiyle tanıtılmasının önemini vurgulayan Çağlayan, şunları kaydetti:

''Fuarcılık bu anlamda son derece önemli. Fuarcılığı sözde değil, özde destekliyoruz. Türkiye'de fuarcılığa da yeni bir anlayış getirmemiz gerekiyor. Yeni teşvik sistemimizde fuarcılığı önemsediğimiz için öncelikli teşvikler kapsamına aldık. Bugün Almanya'da ne varsa, Fransa'da ne varsa, Amerika'da ne varsa daha iyisini yapmak bize yakışır. Böyle fuarları yapabilmek için teşvik mekanizmaları oluşturduk.

Fuar merkezlerini yaptığınız zaman alacağınız teşvikleri söylemek isterim. Böyle bir yatırım yapan şirket yüzde 40 yatırım indirimi alacak. Devlete ödeyeceği verginin yüzde 40'ını ödemeyecek, bu yatırımı yapacak. Diğer taraftan da burada çalıştıracağı personelinin 7 yıl boyunca SSK işveren payını da devlet olarak biz ödeyeceğiz. Yatırım yeri tahsisi yapılacak. Yani Milli Emlak'a ait yer varsa bu yer ücretsiz olarak tahsis edilecek. Yatırım için kredi kullanacaksa bu kredinin faizinin iç kredisinin TL olması halinde 5 puanlı, döviz olması halinde 2 puanını biz karşılayacağız.''
   
''Elinin körünü yapıyoruz''
   
Bakan Çağlayan, ülke tanıtımı adına dünyayı turladığını belirtti. Bu geziler nedeniyle soru önergeleri verildiğini hatırlatan Çağlayan, şöyle devam etti:

''Ülke tanıtımı adına dünyayı gezdik. Şimdi bazıları bana soru önergesi gönderiyor, muhalefet yapma adına. 'Sayın Bakan kaç ülkeye gittiniz, ne kadar ülkeyi ziyaret ettiniz- Bu kadar yurt dışı seyahatinde ne yapıyorsunuz-' Elinin körünü yapıyoruz. Yaptığımız ortada. Türkiye oturduğu yerden 152.6 milyar dolar ihracat yapabilir miydi- Türkiye böylesi bir küresel krizden IMF'den para almadan, hatta IMF'nin cebine cep harçlığı verecek olaydan başarıyla çıkabilir miydi- Gidemediğin yer senin değildir. Sen müşterinin ayağına gideceksin veya bu tür organizasyonlara müşteriyi sen getireceksin.''
   
Tekstil ve konfeksiyon sektörünün önemi
   
Fuara konu olan alanlara da değinen Çağlayan, tekstil ve konfeksiyon sektörünün Türkiye için hayati öneme sahip olduğuna dikkati çekti.

''Kim ne derse desin siz işinize bakın. Bugün Türkiye'nin GSYH'nin yüzde 6,3'nü, imalat sanayimizin de yüzde 14,4'ünü bu iki sektör oluşturuyor'' diyen Çağlayan, tekstil ve konfeksiyon sektörünün ihracatta da son derece önemli bir altyapıya sahip olduğunu, geçen yıl ihracatta yüzde 17'lik payla bu sektörün 26 milyar dolar ihracat yaptığını ifade etti. Bunun da Türkiye'nin 15 yıl önceki ihracat rakamı olduğunu anımsatan Çağlayan, şunları kaydetti:

''Biz mevcut şartlar ve standartlarla 500 milyar dolar ihracat hedefi içinde istediğimiz noktayı zor yakalarız. Bu sektörün 2023 hedefi 52 milyar dolar. Tekstilde 20 milyar dolar bir hedef var. Deri, deri mamulleri, ayakkabı sektöründe 4,5 milyar dolar. Bu üç sektörün 2023'de 80 milyar dolara yakın ihracatı olacak.''

Çeşitli ürünlerde Türkiye ve diğer ülkelerin yaptığı ihracatı kıyaslayan Çağlayan, ihracat birim fiyatlarının düşük olduğunu vurguladı.

Bakan Şahin'in konuşması

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin de, ''177 ülkeye ihracat yapan sanayicilerin önündeki bütün engelleri kaldırmak boynumuzun borcu'' dedi.

Bakan Şahin, Pentex Penye Tekstil ve Teknolojileri Fuarı'nın açılışında, tekstil ve konfeksiyon alanlarını, kendilerine atalarının bıraktığını belirtti.

Giyinmenin insanın en temel ihtiyaçlarından biri olduğunu ifade eden Şahin, tekstilin hem çevre ve sağlık, hem de ekolojik ve ekonomik olarak önemli bir ihtisas alanı olduğuna işaret etti. Şahin, tekstilin ayrıca ipliğinden kumaşına, örmesinden dokumasına kadar binlerce insana istihdam sağladığını vurguladı.

Triko ve konfeksiyonu tasarımla, inovasyonla, Ar-Ge'yle buluşturmada ve alıcı ile satıcıyı bir araya getirmek açısından fuarların önemli olduğuna işaret eden Şahin, şöyle konuştu:

''Artık bu alanlar bize yetmiyor. 177 ülkeye ihracat yapan sanayicilerin önündeki bütün engelleri kaldırmak boynumuzun borcu. Sizin hizmetkarınız olarak bu makamları dolduruyoruz. O yüzden fuarda yanınızdayız. Fuarcılık ve KOSGEB desteklerimiz devam ediyor. 2023 hedefine çok daha hızlı ulaşacak ve dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmeyi başaracağız.''

Tesis ziyareti

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, ayrıca 4. Organize Sanayi Bölgesi'ndeki bir tesisi ziyaret etti.

Bakan Çağlayan, bir bölümüne Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in de eşlik ettiği ziyarette, Köksan A.Ş. yetkililerinden tesislerle ilgili bilgi aldı. Bir süre basına kapalı devam eden ziyaretin ardından Bakan Şahin, kara yoluyla Şanlıurfa'ya hareket etti.

Firmanın yeni yatırım alanına geçen Bakan Çağlayan ve beraberindekiler, burada işçiler tarafından karşılandı. İşçileri selamlayan ve onlarla bir süre sohbet eden Çağlayan, firma yetkilileri ve işçilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

Çağlayan, ziyaretin ardından hava yolu ile Ankara'ya hareket etti.

Ziyarete, AK Parti Gaziantep milletvekilleri Derya Bakbak ve Mehmet Sarı, Vali Erdal Ata, AK Parti İl Başkanı Ahmet Uzer ile sanayici ve iş adamları katıldı.

Türkiye ‘girişimcilik’ seferberliğinde


Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, "Türkiye kadınıyla erkeğiyle girişimcilik konusunda önemli bir seferberliğe girmiş bulunuyor" dedi.
Bakan Ergün, Ernst&Young'ın Yılın Girisimcisi yarışmasının ödül töreninde Türkiye için yatırım, üretim ve ihracat yapan, istihdam sağlayan tüm girişimcilere teşekkür ederek, Türkiye'nin son 10 yıl içinde kaydettiği sosyal ve ekonomik başarılarda iş dünyasının önemli bir payı bulunduğunu söyledi.

Ekonomik ve mali istikrarı oluşturduklarını, ekonomideki riskleri bertaraf ettiklerini ve diplomasi yoluyla yeni kanallar açmaya çalıştıklarını anlatan Ergün, Türkiye'de girişimcilerin gereğinden fazla risk taşıdıklarını, kendilerinin bu riskleri önemli oranda azalttıklarını ifade etti.

Bugünün dünyasında özellikle yazılım gibi alanlarda genç insanlar tarafından kurulan firmaların çok kısa bir sürede küresel fenomenlere dönüşebildiğine dikkati çeken Ergün, ''Türkiye'nin genç ve büyük nüfusunu dikkate aldığımızda, önümüzdeki 10 yıl içinde çok başarılı firmaların doğuşuna tanıklık edeceğimizi düşünüyorum. Mesela bu yarışmayı 2020 yılında kazanacak olan arkadaşımız, büyük ihtimalle daha şirketini kurmadı'' diye konuştu.

Türkiye'nin 10 yıl içinde yaşadığı ekonomik gelişmelere rağmen, dünyanın en büyük 500 markası içinde henüz bir markası olmadığına işaret eden Ergün, 2023 hedeflerinden birini de dünyaca bilinen en az 10 küresel marka oluşturmak şeklinde belirlediklerini söyledi.

Ergün, ''Bu 10 markayı oluşturacak arkadaşlarımızın bir kısmı, büyük ihtimalle henüz kendi işlerini kurmadı. Yapabilirler mi- Yapabilirler... Bugünkü ekonomik atmosfer herkese büyük fırsatlar sunuyor. Yeter ki siz o fırsatlardan yararlanmasını bilin. Fırsatlar hazırlıklı beyinle için fırsattır. Fırsatlardan istifade etmeye daha açık bir Türkiye var artık'' ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin en önemli konularının başında girişimciliğin geldiğini belirten Ergün, son 10 yılda, gerek özel sektör yatırımlarındaki artışlardan, gerekse açılan şirket sayılarından, girişimcilik konusunda bir atılım içinde olunduğunu, ekonomi, sosyal hayat, siyaset ve hukuk sistemindeki belirsiz alanlar netlik kazandıkça, girişimcilerin kendi işini kurmaya olan istek ve kararlılığının arttığına dikkat çekerek, ''Küresel Girişimcilik Monitörü'nün raporlarına baktığımızda da bu gerçeği net bir şekilde görebiliyoruz'' dedi.

5-6 sene önce ilk ve orta öğretim mezunlarının, girişimcilik konusunda Türkiye'de yüksek öğretim mezunlarından daha hevesli, daha cesur olduğunu ancak, 2012'ye gelindiğinde artık yüksek öğrenim mezunlarının da girişimcilik konusunda son derece motive olduğunun gözlendiğini belirten Nihat Ergün, ''Bunu Kayserililer'den net görebiliriz. Kayserililer önceden okumayanı girişimci yapıyorlardı şimdi okuyanı da girişimci yapıyorlar. Aynı rapora göre Türkiye 2012 yılında girişimcilik faaliyetlerinde yüzde 12,27'lik oranla 30 ülke arasında 17. sırada yer almıştır. Önceki yıllara göre önemli bir yükseliş oldu'' diye konuştu.

30 bin liraya kadar geri ödemesiz, 70 bin liraya kadar da geri ödemeli destek

Hükümet olarak, girişimcilik konusuna büyük bir önem verdiklerini kaydeden Ergün, ''KOBİ stratejimizdeki en önemli eylemlerden biri olan Girişimcilik Konseyi'ni geçtiğimiz yılın başında kurduk. Kamudan ve özel sektörden temsilcilerin yer aldığı bu konsey, girişimcilik politikalarının hazırlanması konusunda bize büyük katkı sağlıyor. KOSGEB ve YÖK arasında imzaladığımız bir protokolle, üniversitelerde girişimcilik derslerinin müfredatlara daha ciddi bir şekilde girmesini sağladık ve üniversitelerde girişimcilik yarışmaları başlattık. Bu yarışmalarda projesi başarılı bulunan öğrenci, projesini gerçekleştirmek için önemli finansal desteklerle karşılaşıyor'' şeklinde konuştu.

Üniversiteleri bu konulara daha da teşvik etmek için Yenilikçi ve Girişimci Üniversite Endeksi'ni hazırladıklarına değinen Ergün, bu konuda bir yarış olmasını istediklerini, bu yıl üniversite sınav tercihleri yapılmadan önce endeksin sonuçlarını açıklayacaklarını, girişimciliğe ve yenilikçiliğe önem veren öğrencilerin tercihlerini buna göre yapabileceklerini söyledi.

Ergün, ''KOSGEB aracılığıyla, ülkemizin her yerinde girişimcilik eğitimleri veriyoruz. Bu eğitimlerden yararlanan arkadaşlarımıza, bir iş planı hazırlamaları halinde, kendi işlerini kurmaları için 30 bin liraya kadar geri ödemesiz, 70 bin liraya kadar da geri ödemeli destek sağlıyoruz. Son 3 yıl içinde girişimcilik eğitimi alanların sayısı 120 bini aştı. KOSGEB desteğinden yararlanarak kendi işini kuranların sayısı ise 6 bini geçmiş durumda. Hedefimiz her yıl en az 5 bin gencimizin bu destekten yararlanarak kendi işlerini kurmalarıdır. İyi olan şu, girişimcilik eğitimi alanların en az yarısı kadın. Girişimcilik desteği alanlarında yüzde 46'sı kadın. Türkiye kadınıyla erkeğiyle girişimcilik konusunda önemli bir seferberliğe girmiş bulunuyor'' değerlendirmesinde bulundu.

10 milyon lira olan Teknogirişim Sermayesi Desteği bütçesi 50 milyon liraya çıktı

Yenilikçilik ve girişimcilik kavramlarını buluşturan projelere ayrı bir önem verdiklerini vurgulayan Ergün, şunları kaydetti:

''Mesela Bakanlığımızın Teknogirişim Sermayesi Desteği ile üniversite mezunu gençlerimize, teknolojik fikirlerini ürüne dönüştürmeleri ve ticarileştirmeleri için 100 bin lira hibe desteği sağlıyoruz. Bugüne kadar bu şekilde 740 arkadaşımızı destekledik. Her yıl 100 gencimizi destekleyelim diye yola çıkmıştık. Ama kısa zamanda gördük ki ilgi büyük. Geçen yıl her yıl 500 arkadaşımızı destekleme kararı verdik. Bütçemiz 10 milyon liraydı, bunu 50 milyon liraya çıkardık.

Bu yıl bilişim, malzeme teknolojileri, biyoteknoloji, enerji gibi sektörlerin ağırlıkta olduğu 1.539 başvurunun yapılması son derece önemlidir. Şimdi seçmeler başladı, 500'ünü destekleyeceğiz. Bu başvurular içinde ilaç tasarım süreçlerini düşük maliyetle yapan bir sistem tasarımı, ağır metal atıkları biyoteknolojik yöntemlerle bertaraf etme projesi, kanserli hücreleri ısı yöntemiyle yok eden yerli cihaz tasarımı gibi örnekler olması, bu programın değerini göstermektedir.''

Bu önemli programı geliştirmek için Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) aracılığıyla ikinci bir aşamada da destek verdiklerini söyleyen Ergün, başlangıçta 100 bin lira olan desteğin ikinci aşamada 550 bin liraya çıktığını bildirdi.

Özellikle yazılım sektöründeki teknogirişimcilerden her yıl 10 tanesini ABD'de Silikon Vadisi'ne bir aylığına gönderdiklerini anlatan Ergün, ''İlk defa bu yıl 10 arkadaşımız gitti. Orada hem diğer firmaların neler yaptıklarını gördüler, hem de kendi işleriyle ilgili önemli temaslar kurdular. Mesela Serdar Raşit Alemdar isimli teknogirişimcimiz, spor oyunlarının eş zamanlı analiziyle ilgili teknoloji geliştirdi. Arkadaşımız ABD'de bu çalışmasıyla ilgili 3 futbol takımıyla anlaşma yaptı. Yine Kaan Aydın isimli arkadaşımız, otomotiv sanayisinde geliştirdiği projesine 500 bin lira da başka yerden başlangıç sermaye desteği buldu'' dedi.

''Girişimcilik Strateji Belgesi'ni en geç bu yıl sonuna kadar uygulamaya başlayacağız''

Başlangıç destekleri, iş melekleri, risk sermayesi gibi alternatif finansman araçlarını geliştirmek için de çalışmalar yürüttüklerin değinen Ergün, ''Melek girişimcilik, risk sermayesi fonları Türkiye'de yeni yeni ön plana çıkan hadiseler. Ama melek yatırımcıların hakikaten melek olması lazım. Kar etsinler ama şeytanca planlarla çocukları, 'nasılsa bunlar bir şey bilmez' düşüncesiyle yarı yolda bırakmak, onları kısa zamanda bertaraf etmek gibi düşünceleri de olmamalı. Şeytan da bir melek sonuçta. Ya da Azrail gibi davranmamalılar, kısa zamanda fırsatını bulur bulmaz çocukların canını almak gibi... O da bir melek. Bizim hakikaten iyilik meleği olmamız lazım. Yol göstermeli, yardımcı olmalıyız. Sonunda bizim de onun da kazanacağı formül ve anlayışla çalışan bir yaklaşım içinde olursak melek yatırımcıların girişimcilere destek konusunda çok önemli adımlar atacaklarına inanıyorum. Mevzuat altyapısı eksikliği vardı, bu eksikliği de önemli oranda tamamladık'' diye konuştu.

Girişimcilik Stratejisi ve Eylem Planı için hazırlıklarının sürdüğünü belirten Ergün, ''Bu konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde oldukça faydalı bir çalıştay gerçekleştirdik. Girişimcilik kültürünü artırmak, alternatif finansman kaynaklarını çeşitlendirmek, girişimcilere verilecek eğitim ve danışmanlık hizmetlerini artırmak gibi hedefler için önemli eylemler belirlendi. Hepimiz için değerli bir yol haritası olacak Girişimcilik Strateji Belgesi'ni de en geç bu yıl sonuna kadar uygulamaya başlayacağız'' dedi.

Özellikle ekonomide uyguladıkları politikaların nihai amacının bir tane daha işletmenin kurulması, bir kişinin daha işe kavuşması olduğunu dile getiren Ergün, mevcut firmaların daha nitelikli hale gelmeleri, yeni ve rekabetçi firmaların kurulması sayesinde 2023 hedeflerine ulaşılabileceğini, bu nedenle girişimcilik konusundaki başarılı örneklerin tespit ve takdir edilmesinin bütün toplum için büyük önem taşıdığını kaydetti.

KOSGEB aracılığıyla yılın başarılı girişimcilerine yönelik bir ödül töreni düzenlemeye başladıklarını belirten Ergün, ''Bu yıl ilk defa düzenlenen bu etkinliğe Sayın Başbakanımızın da katılmış olması, tüm girişimciler için büyük bir moral oldu. Ben Türkiye'nin önümüzdeki süreçte çok daha başarılı girişimciler çıkaracak bir potansiyeli olduğuna inanıyorum'' ifadelerini kullandı.

Ergün, Ernst&Young'ın düzenlediği Yılın Girişimcisi yarışmasında ABD birincisi seçilen ABD'nin en büyük yoğurt üreticilerinden Chobani'nin kurucusu Erzincanlı Hamdi Ulukaya'nın da Türkiye insanın taşıdığı potansiyeli gösteren önemli örneklerden biri olduğunu dile getirdi

İhracatçılara önemli çağrı


Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''İhracatçılarımıza bir çağrı yapıyorum; (Eximbank'ın ihracatçının alacağını sigorta etmesi) bu hizmetin daha iyi farkında olun, daha çok yararlanın" dedi.
Babacan, Türk Eximbank Genel Müdürlüğü'nün Ümraniye'deki yeni hizmet binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada, ihracatçılara, yurt dışında müteahhitlik hizmeti veren kuruluşlara destek veren ve son yıllarda iş kapasitesini hızla artıran Eximbank'ın yeni genel müdürlük binasının Türk iş dünyasına hayırlı hizmetler vermesini temenni ettiğini kaydetti.

Eximbank'ın genel müdürlüğünün İstanbul'a taşınmasının sanayicilere, ihracatçılara ve müteahhitlere daha da yakın çalışması anlamına geldiğini ifade eden Babacan, şunları söyledi:

''Bundan yaklaşık 4 sene önce biz bir karar aldık; İstanbul'u uluslararası finans merkezi yapacağız. İstanbul'un çok güçlü bir potansiyeli olduğunu gördük. Bunun için bir strateji geliştirip, eylem planı hazırladık ve açıkladık. Eximbank'ın genel müdürlüğünün İstanbul'a taşınması da yine bizim stratejimizin önemli adımlarından biridir. Eximbank'ın müşterilerinin yüzde 40'ı İstanbul'da, hatta Marmara Bölgesi'ni düşünürsek bu oran yüzde 52'ye çıkıyor. Yine baktığımızda toplam kısa vadeli kredilerin yüzde 47'si, neredeyse yarısı İstanbul'da. Zaten İstanbul bizim ihracatımızın yarıya yakınını yapan bir ilimiz. Dolayısıyla ihracatçıyla Eximbank'ın işin doğal merkezinde olması önemli.''

Babacan, bu konuların yıllarca Ankara'da tabu haline getirildiğini anlatarak, ''Kararlarımızı açıkladığımızda, Ziraat Bankası, Halkbank, Vakıfbank için bu kararları aldık. Ayrıca 'TMSF, BDDK, SPK İstanbul'da olmalı' dedik. Muhalefetten de ciddi eleştiriler aldık; 'bu işler başkentte olur' diye. Halbuki hangi kuruluşumuzu İstanbul'a alsak o kuruluşumuzun performansında çok ciddi artış oldu. Bu yanlış anlayışı bırakıp, işin gereği ne ise, ticaret, finans neyi gerektiriyorsa, Türkiye'nin sanayileşmesi, ihracatının artması, finans sektörünün gelişmesi neyi gerektiriyorsa hiç korkmadan yapmak zorundayız'' diye konuştu.

"Eximbank ihracatçının alacağını sigorta ediyor''

Ali Babacan, Eximbank'ın, 2023 için hükümetin belirlediği 500 milyar dolarlık ihracat hedefini yakalamakta da önemli bir performans ortaya koyduğunu, ürün yelpazesini genişletmeye, ihracatçıların iyi günde, kötü günde yanında olmaya devam edeceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Türkiye'de ihracat finansmanındaki sürekliliğin sağlanmasında en önemli rol Türk Eximbank'a düşmektedir. Eximbank'ın özellikle kriz dönemlerinde üstlendiği görev çok önemlidir. Eximbank, ihracata hazırlıktan üretime kadar, döviz kazandırıcı faaliyetlerin desteklenmesinden ihracat kredi sigortasına kadar geniş bir alanda ihracatçılarımıza finansal hizmetler sunuyor. Bir yandan ihracata hazırlık aşamasında ve sonrasında nakdi kredilerle ihracatçının finansman ihtiyacını Eximbank karşılarken diğer yandan da artan küresel risk ortamında ihracatçımızın alacağını sigortalayarak mevcut pazarların korunması ve yeni pazarlara girişte aranılan desteği sağlıyor. İhracatçılarımız çoğu Eximbank'ın imkanlarının farkında değil. Eximbank ihracatçının alacağını sigorta ediyor. İhracatçımız böylelikle korkmadan yeni ülkelere girebilme imkanına sahip. Bana göre geldiğimiz nokta hala kafi değil. İhracatçılarımıza buradan ben bir çağrı yapıyorum; bu hizmetin daha iyi farkında olun, daha çok yararlanın, bu konuda da bizim Eximbank'a desteğimizin önü açık. 'Bu işi ne kadar yapabiliyorsan yap' diyoruz.''
Babacan, son yıllarda etkisini artıran bir diğer uygulamanın Merkez Bankası'nın Eximbank'a tanıdığı reeskont kredisi olduğunu belirterek, ''Eximbank, Merkez Bankası'nın verdiği destek ile şimdiye kadar ulaşamadığı bir kredi hacmine ulaştı. İlk rakam 2 milyar dolar, sonra 4 milyar dolar ve şu anda Eximbank'ın Merkez Bankası'ndan kullandığı 5 milyar dolarlık reeskont kredisi var. Bu 4 aylık bir vadede olduğu için de yılda 3 defa döndüğünü düşünürseniz, yaklaşık akım olarak 15 milyar dolarlık bir desteğe denk geliyor'' diye konuştu.

Merkez Bankası'nın böylesine bir desteği ihracatçılara vermesinin çok önemli olduğunu ifade eden Babacan, şunları söyledi:

''Bu rakamın ileride daha da artacağını bekliyoruz. Zaten ihtiyaç oldukça gerekli adımlar atılıyor. Eximbank'ın kısa vadeli kredileri içerisinde bu tür Merkez Bankası kaynaklı kullandığı oran yüzde 73'e ulaşmış durumdadır. Merkez Bankası bunu döviz karşılığı Türk Lirası olarak veriyor, ancak tahsilatı da döviz olarak yapıyor.

Komşu ülkelerdeki ekonomik ilişkilerimizin gelişmesinde de Eximbank önemli rol üstlenmiş durumdadır. Özellikle müteahhitlerimize de destek vermektedir. Burada OECD kuralları geçerli. Türkiye'den sağlanan hizmetin, ürünün yüzde 85'ine kadar Eximbank kredi vermektedir. Bu tür kredilerde de karşıdaki muhatap devlet olduğu için Eximbank'a 'korkma sen krediyi ver, biz senin arkanda olacağız' diyoruz. Ülkeler gruplar halinde belirlenmiş durumda. Ciddi önemli bir proje geldiğinde de Bakanlar Kurulu kararını bir günde çıkartmamız mümkün. Hemen rakamları revize ediyoruz. Yeter ki Türkiye'den iş, ihracat olsun.''
  
''Eximbank'ın atağı''
  
Babacan, Eximbank'ın yeni hizmetleri olacağını anlatarak, ''Şu anda belirli alıcılara yönelik bir kredi sigortası ya da yurt içi kredi sigortası, yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine yönelik sigorta gibi alanlar üzerinde çalışılıyor'' dedi.

Eximbank'ın 2010'da toplam desteğinin 8,5 milyar dolar olduğunu aktaran Babacan, şunları kaydetti:

''Bunun içerisinde farklı finansal hizmetlerin toplam rakamını görüyoruz. 2011'de yaklaşık yüzde 51 artışla bu 12,5 milyar dolara yükseldi. Geçen yıl 22 milyar dolara yükseldi. Eximbank, 2012 itibariyle ihracatımızın yüzde 14,5'unu tek başına destekleyen banka konumundadır. Son 1 yıl içerisinde sigorta güvencesi sağlanan firmaların sayısı yüzde 20 arttı. Kredi kullandıran firma sayısı 3 bin 950'ye ulaştı. Nereden bakarsak bakalım gerçekten son derece iyi bir performans ortada. Bu başarı için herkese teşekkür ediyorum. Bu kadar kısa zamanda böyle bir atak Türk bankacılık sektöründe eşi benzeri görülmemiştir. Hele hele bir kamu bankasında çok önemli başarıdır. Gerçi diğer bankalarımız da son 10 yılda öyle bir başarı ortaya koydular ki kamu bankacılığı çok farklı bir noktaya geldi. Adeta özel sektör bankası gibi faaliyet gösteriyorlar.''

Babacan, dünyada Birleşmiş Milletler'e üye olan 193 ülke olduğunu, üye olmayanların da listelendiğinde 241 ülke bulunduğunu belirterek, Eximbank'ın sigorta kapsamının 238 ülkeyi içerdiğini kaydetti.
  
''Krizin kökenine inilip sorunlar çözülebilmiş değil''

  
Babacan, 2009 yılındaki krizin halen bitmediğini, fazlar değiştirerek devam ettiğini belirterek, ''Henüz krizin kökenine inilip sorunlar çözülebilmiş değil. Adeta pansumanla, yara bandıyla geçici pamuk ipliğine bağlanmış tedbirlerle bu çark dönüyor'' dedi.

Son aylarda finansal piyasalarda sakin bir ortamın söz konusu olduğunu ifade eden Babacan, şunları söyledi:

''Ama bu ortamın ne kadar kalıcı olduğu konusunda endişelerimiz var. Avrupa Birliği bir mali birlik, bankacılık birliği olma yolunda adımlar attılar. Aman ülkeler batmasın diye müsamaha var. Avrupa Merkez Bankası'nın attığı adımlarda 'ne olursa olsun avroyu koruyacağım, sınırsız likidite temin edeceğim' demesiyle hem bankalar hem ülkelerde rahatlama var. Ama bu rahatlama rehaveti de beraberinde getiriyor. Evet faizler düştü ama piyasa baskısı da önemli ölçüde kalktı. Piyasa baskısı kalkınca bundan sonraki dönemde bu ülkeler reformlarını yapabilecek mi, yapamayacak mı- Bu konuda endişelerimiz var. Bütçe açığının düşmesi, kamu borç stokunun düşmesiyle ilgili köklü çözüm bulunamadı. AB'nin tümünde işsizlik artmaya devam ediyor. Büyüme oranları negatif. Küçük bir büyüme bekleniyordu onun da olmayacağını görüyoruz.''

Avrupa Birliği'nin Türkiye için önemli bir ihracat pazarı olduğuna işaret eden Babacan, şunları aktardı:

''G-20 toplantılarında da Avrupalı dostlarımıza söyledik; 'asla rehavete düşmeyin, gerekeni yapın. Fırsat penceresini yakaladığınızda gerekli adımları atın' diye ilgililere gerekli uyarılarımızı yaptık. ABD'de mayıs ayına kadar geçici çözüm üretildi ama mayıs ayı yaklaştıkça hem mali uçurum hem de borç tavanı yine tartışma konusu haline gelecek. Japonya'ya gelindiğinde hükümet ile MB arasındaki tartışmalar güven ortamına büyük zarar verdi. Önümüzdeki dönemde Japonya'da da daha bir tek seslilik olmasını umuyoruz. 2012 yılında küresel ekonominin büyümesi beklenenin altında kaldı. Avro Bölgesi yıl başındaki beklentinin 1,5 puanın altında, gelişmekte olan ülkelerde de 1 puana yakın altında gerçekleşecek.''
  
''Türkiye için güven göstergeleri iyi noktada''

  
Türkiye'nin 2012 yılında da asla ihtiyatı elinden bırakmadığını belirten Babacan, şunları kaydetti:

''Bunun sonucunda büyümemiz belki yıl başında koyduğumuz tahminlerin bir miktar altında kalacak. Şunu da unutmamalıyız ki 2012 yılında Türkiye'deki toplam istihdam tam 1 milyon arttı. Enteresan bir şekilde bunun tam da yarısı, 500 bini kadın. 2012 yılı belki bizim yakın tarihimizde kadınların işgücüne en yüksek oranda katıldığı bir yıl oldu. 2012 yılı 44 yılın en düşük enflasyonunu gördüğümüz bir yıl oldu. 2012 yılı, cari açığımızın 4 puan düştüğü bir yıl oldu. Tüm güven göstergeleri Türkiye için iyi noktada bulunuyor. 2012 yılı kendi içimizde yeniden dengelenme, istikrarı önceleme, zemini kuvvetlendirme ve 2013 sonrası için de sağlam bir zeminde sürdürülebilir bir büyümeyi elde etmek için kritik bir yıl oldu.''

Babacan, 2013 yılı için OVP'de ilan ettikleri büyüme tahmininin yüzde 4 olduğunu ifade ederek, şunları söyledi:

''Farklı büyüme tahminleri olabilir ama bu işin resmi olan rakam yüzde 4'tür. Bunun yarısının iç tüketimden yarısının da dış talepten geleceğini bekliyoruz. İçeriyle dışarının daha dengeli olduğu büyüme kompozisyonu bekliyoruz. Özellikle iç tüketim, hele hele 'ölçüsüz bir şekilde kredi artışına' dayanan bir iç tüketimi de kontrol etmek için gerektiğinde gerekli adımları atacağız. Bir yandan Merkez Bankası, bir yandan BDDK, bir yandan hükümetimiz özellikle iç tüketimdeki artışın ölçülü olması konusunda hassas olacak.''
Babacan, Türk Eximbank Genel Müdürlüğü'nün Ümraniye'deki yeni hizmet binasının açılış töreninde yaptığı konuşmada, dış talepten gelen büyümeye sonuna kadar açık olduklarını belirterek, ''İhracatımız OVP'deki gibi 158 milyar doların üzerine çıkarsa, ya da ihracatçılarımızın kendisi için koyduğu 160 milyar dolarlık hedefin de üzerine çıkarsa ve buradan da ilave büyüme gelirse kuşkusuz, bunun çok çok iyi olacağını, bu şekilde yüzde 4'ün de üzerinde gidecek bir büyümeye de açık olduğumuzu ifade etmek istiyorum'' dedi.

OVP'de hep muhafazakar tarafta kaldıklarını, tahminlerini yaparken beklenen senaryonun biraz daha kötümser tarafında durduklarını ifade eden Babacan, ''Biz ihtiyatlı gidelim ki bunun üzerine gelişme olursa da hep beraber sevinelim. Aksi halde beklentileri çok yükseltip daha sonra o beklentilere ulaşamamak da ekonomi yönetimi açısından bir başarısızlıktır'' diye konuştu.

Daha yüksek hedeflerden bahsederken o anda belki herkesin hoşuna gidebileceğini dile getiren Babacan, ''Gönüllere hoş gider, ancak beklentiyi yükseltip hedefi koyduğunuz zaman takvimi sonunda o hedefe ulaşamazsanız, ciddi bir hayal kırıklığını beraberinde getirir. Onun için ölçülü gideceğiz ve gerçekçi hedeflerle hareket edeceğiz. Eğer sürprizler olursa olumlu tarafta olsun'' şeklinde konuştu.

Babacan, Türkiye'nin özellikle uluslararası ilişkilerde dış politikada izlediği çizginin ülkenin dışa açılmasında önemli katkı sağladığını vurguladı. 2008 yılında Afrika'da büyükelçilik sayısının 12 olduğunu ve o dönemde çeşitli kurumlardan raporlar aldıklarını anlatan Babacan, raporlar sonucunda 34 ülke tespit ettiklerini ve geçen ay itibariyle 34 büyükelçilik sayısına ulaştıklarını ifade etti.

Sadece Afrika'da değil, dünyanın çeşitli yerlerinde büyükelçilik binası açtıklarını belirten Babacan, ''Bunlar hep ihracatçılar ve iş dünyası için güvencedir. Orada bir Türk Bayrağı'nın resmen dalgalanıyor olması güven verir'' dedi.
  
''Ülkelere yapılan ziyaretler iş adamlarının önünü açıyor''
  
Türk Hava Yolları'nın da dünyada en fazla ülkeye uçan havayolu şirketi olduğunu anımsatan Babacan, bunun da iş dünyası için çok büyük bir fırsat olduğunu söyledi.

Babacan, dünyada bölgesel birçok işbirliği ve ortaklık kurduklarını hatırlatarak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın yurt dışına yaptığı ziyaretlerin iş dünyasının o ülkelerde iş yapmasını kolaylaştırdığını, iş adamların önünü açtığını vurguladı.

Ali Babacan, ''Bir ülkeye program olduktan sonra takip edin, en geç üç-beş sene içerisinde bambaşka yerlere gidiyor işler. İhracat ve yatırım artıyor. Bizim AB'ye olan ihracatımızın toplam ihracattaki payı geçen yıl yüzde 38,8 idi. Bir önceki yıl ise yüzde 46,2 idi. Pasta büyüyor. Pasta nereden büyüyor- Ortadoğu ve Afrika'dan. Afrika ve Ortadoğu'ya ihracatımızın toplam ihracattaki payı yüzde 36,6. Bu coğrafi çeşitlendirme bizim ihracatımız ve ekonomik yapımız açısından son derece önemli. AB'ye olan aşırı bağımlılığın hızla azaltılması çok çok kritik olacak önümüzdeki dönemde'' diye konuştu.

Türkiye'nin 2023 yılı ihracat hedeflerine ve toplam büyüme hedeflerine ulaşmada en önemli kurumlardan birinin Eximbank olacağının altını çizen Babacan, sözlerini şöyle tamamladı:

''Bu aynı zamanda ihracatta yapısal bir dönüşmeyi de ifade edecek. Sadece coğrafi değil, ürün bazında da çeşitlendirme son derece önemli olacak. Eximbank da o konuda sektör bazında farklı uygulamalarla bu dönüşümün öncüsü olacak. Önümüzdeki dönem çok önemli fırsatları içeren bir dönem. Bu kritik dönemde Eximbank'ın Genel Müdürlüğü'nün İstanbul'da olması bu işe yeni bir ivme kazandıracak. Tabii Ankara'yı da unutmayacak, İç Anadolu'da güzel bir bölge müdürlüğü hizmete girecek, İzmir'de bölge müdürlüğü ve çeşitli yerlerde temsilcilikleri olacak.''

15 Şubat 2013 Cuma

Kömür santrallerine 25 milyar dolarlık yatırım


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Afşin-Elbistan ve Konya-Karapınar projeleriyle 2023'e kadar 16-17 bin MW'lık yeni santraller yapılacağını, bunun da 25 milyar dolarlık bir yatırım olduğunu bildirdi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, CNBC-e televizyonuna verdiği röportajda, İsrail'in boru hattı yoluyla Türkiye'ye doğalgaz taşıması projesi önerdiği yolunda İsrail basınında çıkan haberlere ilişkin, zaman zaman siyasetin enerjiye, zaman zaman da enerjinin siyasete yük olduğunu söyledi.

Türkiye'nin İsrail ile ilgili incindiği bir hadise yaşadığını ve böyle bir projeye başlamak için öncelikle o hadisenin telafi edilmesi gerektiğini kaydeden Yıldız, İsrail'in gazının Türkiye üzerinden gitmesi kadar doğru bir yöntem olmadığını, ancak hiçbir şey olmamış gibi de davranılamayacağını belirtti.

Yıldız, ''Başbakanımızın bahsettiği şartlar olmadan biz İsrail'le bir projeye girmeyiz. Bizim amacımız tüm komşularımızla enerji işbirliğine girmek ve coğrafyamızdan kaynaklanan avantajlardan faydalanmak. Bu da onlardan biri ama İsrail hangi konularda hassas olduğumuzu biliyor. O yaklaşımlar oluşmadan, siyasi iklim olgunlaşmadan böyle projelere başlamak risktir. Onlar da bu riski biliyorlar'' dedi.

İkinci nükleer santrali kimin yapacağı sorusu üzerine Yıldız, nükleer müzakerelerin birkaç ay daha sürebileceğini ancak süreci daha fazla uzatmak istemediklerini ifade etti. Yıldız, müzakere ettikleri 4 ülkeden birinin bu yarışta geride kaldığını da bildirdi.

Rusya'nın Mersin Akkuyu'da yapacağı nükleer santralde Türk sanayisinin katkısıyla ilgili olarak, Bakanlığın ilgili birimlerinin sanayi odalarıyla toplantılar yaptığını anlatan Yıldız, ''Bir santral 550 bin parçadan oluşuyor. Akkuyu'da yapılacak santralde 2 milyon metreküp beton, 500 bin ton çelik konstrüksiyon, 20 bin kilometre kablo kullanılacak. Yerli sanayimiz toplam nükleer santral yatırımının yüzde 35-40 civarında bir rakamını, yani 8-9 milyar dolarlık kısmını yapabilir'' diye konuştu.
  
İran'dan petrol alımı
  
İran'a yaptırımlar ve Türkiye'nin İran'dan petrol ithalatına yönelik soruya ise Bakan Yıldız, İran'dan geçen yıl 6 milyar dolarlık petrol alındığını bildirdi.

OECD'de İran'a komşu olan tek ülkenin Türkiye olduğuna dikkati çeken Yıldız, ''Bazı AB ülkeleri tedarikinin yüzde 2'sini İran'dan yapıyor. Onlar sıfırladık diyorlar. Ama biz bunu yapamayız. Çünkü biz petrolümüzün zaman zaman yüzde 40-50'sini, doğalgazın beşte birini İran'dan karşılıyoruz. İran'dan tedariki sıfırlamamız mümkün değil. Bizim önceliğimiz vatandaşlarımızdır'' dedi.

Kömüre yatırımcıların ilgisiyle ilgili Kangal ve Seyitömer santral özelleştirmelerindeki rakamlardan memnun olduklarını da belirten Yıldız, kömürdeki yeni yatırım modeliyle Tufanbeyli, Soma ve Bursa-Keles kömür havzalarının ihalelerini yaptıklarını ve yatırımcıların ilgisinden memnun olduklarını belirtti.

Bakan Yıldız, önümüzdeki dönemde TKİ'nin elindeki sahalarda bu şekilde yapılacak ihaleler, Afşin-Elbistan ve Konya-Karapınar projeleriyle 2023'e kadar 16-17 bin MW'lık yeni santraller yapılacağını, bunun da 25 milyar dolarlık bir yatırım olduğunu sözlerine ekledi.

2013 bütçesi Ocak ayında fazla verdi

Ekonomide yeni yıla bütçede fazla ile girildi. Merkezi Yönetim Bütçesi, Ocak ayında 5,9 milyar lira fazla verdi.

Maliye Bakanlığı, Ocak ayı bütçe uygulama sonuçlarını açıkladı. Buna göre, yılın ilk ayında bütçeden 30,9 milyar lira lira harcama yapıldı. Buna karşılık 36,9 milyar lira gelir elde edildi.

Böylece, geçen yıl Ocak ayında 1,7 milyar lira fazla veren Merkezi Yönetim Bütçesi, bu yıl aynı ayında ise 5,9 milyar lira fazla verdi. Ocak ayında faiz dışı fazla tutarı da 11,2 milyar lira oldu.

Tedbirli davranmaya devam edilecek

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bütçedeki olumlu görünümün hiçbir şekilde mali disiplinden taviz vermelerine neden olmayacağını, bütçe harcamalarında tedbirli davranmaya devam edeceklerini bildirdi.

Şimşek, yazılı açıklamasında, 2013 yılı Ocak ayı bütçe gerçekleşmelerini değerlendirdi.

Bu yılın Ocak ayında bütçenin 5,9 milyar lira fazla verdiğini ifade eden Bakan Şimşek, Ocak ayında bütçe harcamalarının 30,9 milyar lira, gelirlerin ise 36,9 milyar lira olarak gerçekleştiğini anımsattı.

Bütçe dengesindeki bu olumlu gerçekleşmede genel olarak bütçe gelirlerindeki artışın olumlu bir rol oynadığını belirten Şimşek, 2012 yılının son aylarında gerçekleşen özelleştirme gelirlerinin bu yılın Ocak ayında bütçeye 4,2 milyar lira olarak aktarıldığını, böylece 2013 yılı bütçesinde özelleştirme gelirleri olarak öngördükleri 4 milyar liralık hedefi yılın ilk ayında yakalamış olduklarını ifade etti.

Vergi gelirlerinin de 2012 yılında aldıkları tedbirler ile iç talebin ivme kazanması sayesinde Ocak ayında 28,4 milyar lira olarak gerçekleşerek geçen yılın aynı ayına göre yüzde 21'lik bir artış gösterdiğine işaret eden Şimşek, şunları kaydetti:

''Tabi şunu da ifade etmek isterim, bütçedeki olumlu görünüm hiçbir şekilde mali disiplinden taviz vermemize sebep olmayacaktır. Bütçe harcamalarında tedbirli davranmaya devam edeceğimizin tekrar altını çizmek istiyorum. Hedefimiz, orta vadede bütçe açıklarını ve borçluluk oranlarını daha da azaltarak ülkemizin istikrarını devam ettirmektir.''

Turizm yatırımlarında önemli artış


Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, ''Bugün açıklanan veriler bakanlığımızın haklılığını ortaya koyan bir sonuç doğurdu'' dedi.
Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK), daha önce 2012 yılı için 23,4 milyar dolar olarak açıkladığı turizm gelirini 29,4 milyar dolara, 4,1 milyar dolar olarak açıkladığı turizm giderini de 4,6 milyar dolara revize etmesiyle ilgili, ''Bugün açıklanan veriler bakanlığımızın haklılığını ortaya koyan bir sonuç doğurdu'' dedi.

Çelik, makamında basın mensuplarına yaptığı açıklamada, TÜİK'in hesaplama yönteminde değişikliğe gitmesiyle geçmişe doğru turizm gelirlerinin hepsini güncelleyen bir tablo ortaya çıktığını belirtti.

Çelik, 2012 yılı için turizm gelirlerinin 6 milyar dolar daha fazla bir rakam ifade ettiğini söyledi.

Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'ın, bu konuda 2 yıldır duyarlılık oluşturmaya çalıştığını ifade eden Çelik, ''Turizm gelirlerimizin TÜİK tarafından açıklananın çok üstünde bir rakama tekabül ettiğini söylüyordu. Kendisine bir kez daha oluşturmaya çalıştığı bu duyarlılık, hassasiyet ve bu işi takip etme konusundaki ısrarı için teşekkürlerimi sunuyorum'' diye konuştu.

Tablonun, Türkiye'nin hem dünya turizm skalasındaki yerini hem de gelen ziyaretçinin kişi başı harcaması konusundaki skaladaki yerini yükselttiğini kaydeden Çelik, daha önceden sadece TÜİK tarafından, Türkiye'ye gelen turistlere yapılan anketle varılan sonucun, tatminkar olmadığını sürekli olarak iddia ettiklerini vurguladı.
 
''Ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline dönük cazibeyi artıracaktır''

 
Özellikle marina gemilerinin, paket turlarla Türkiye'ye gelen turistlerin bıraktığı rakamların güncellenmesi gerektiğini ve GSM dolaşım gelirlerinin turizm gelirlerine katılması gerektiğini söylediklerine işaret eden Çelik, şöyle konuştu:

''Dünyada bunlar turizm gelirlerinin hesaplanmasında kullanılan temel verilerdir. Bugün açıklanan veriler bakanlığımızın haklılığını ortaya koyan bir sonuç doğurdu. Kullanılan yeni yöntem neticesinde turizm gelirlerimizin, iddia ettiğimiz gibi şimdiye kadar açıklananın çok üstünde olduğu ortaya çıkmıştır. 6 milyar dolarlık artış sadece 2012 yılı için geçerli, geriye doğru hesaplandığında turizm endüstrimizin, turizm faaliyetlerimizin ülkemizin milli gelirine olan katkısının çok daha büyük boyutlara ulaştığı görülmektedir.

İnşallah bu yeni hesaplama yöntemi sonucunda ortaya çıkan tablo gerçeğe daha yakın bir tablodur. Biz her zaman bu tabloyu daha ileriye taşımaya tabii ki gayret edeceğiz. Yeni rakamların dünya turizm skalasındaki yerimizi artırması bakımından önemi büyüktür. Bu, ülkemizin kültür ve turizm potansiyeline dönük cazibeyi, ilgiyi artıracaktır.''

Spor yatırımlarına 288 yeni proje


Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, şu an Türkiye'de devam eden 405 spor yatırımı bulunduğuna değinerek, 2013 yılında buna 288 yeni proje daha ilave edeceklerini söyledi.
Bakan Kılıç, Türkiye Yüzme Federasyonu ile görüşmeler yapmak için Türkiye'de bulunan olimpiyat şampiyonu ve rekortmeni ABD'li yüzücü Michael Phelps'in antrenörü Bob Bowman'ı makamında kabul etti. Basına kapalı gerçekleşen kabulde, Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan ve Yüzme Federasyonu Başkanı Ahmet Mazhar Bozdoğan da yer aldı.

Kılıç, kabulün ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, tüm branşlarda en iyi teknik destekleri alma çabasında olduklarını belirterek, olimpiyat adayı bir ülke olarak ayrım yapmaksızın olimpik branşları oyunlara hazır hale getirme çabası içerisinde olduklarını söyledi.

Tüm olimpik federasyonlara stratejik planlarını oluşturmaları için çağrıda bulunduklarını ifade eden Kılıç, ''Biz de bir yandan olimpiyatlara sporcu hazırlama merkezlerini, Türkiye'nin değişik illerinde tamamlamanın mücadelesini veriyoruz. Bir yandan devlet altyapı desteğine devam edecek, diğer yandan federasyonlar stratejik planlarını oluşturacak'' diye konuştu.

Kılıç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bowman ile görüşmelere devam ediliyor. Bu, görüşmeler Bowman'ın doğrudan Türkiye'de görev yapması şeklinde değil. Türkiye'de teknik heyet oluşturma çabasındayız. Bu görüşmeler, önemli branşlardan biri olan yüzmenin istenilen başarı ve performans düzeyine kavuşturulmasına yönelik bir adım. Ancak öncelikli hedefimiz madalya değil. Madalyadan önce, ülkemiz gençlerinin sporcu olmalarını sağlamaya çalışıyoruz. Türkiye'deki lisanslı sporcu sayısını artırmayı hedefliyoruz. Başarıyı bununla birlikte yakalayabileceğimiz kanaatindeyiz.''
   
''Elit sporcu yetiştirmek istiyoruz''
    

Kılıç, 30 yeni yüzme havuzu inşa ettiklerini anlatarak, ''Oluşturulan teknik heyet, bölgesel olarak Türkiye'nin değişik yerlerinde seçmelerini yapacak ve yüzme branşının daha yaygın hale gelmesi yönünde çalışmalar yürütecek. Elit sporcu yetiştirmek istiyoruz. Attığımız adım, buna yönelik bir adım. Yüzme havuzundan elit sporcular çıkabilecek bir zemin inşa etmeye devam ediyoruz. Neticelerini önümüzdeki yıllar içinde göreceğiz'' değerlendirmesini yaptı.

Bir gazetecinin, ''Diğer branşlarda da teknik heyet oluşturulacak mı- sorusuna Kılıç, ''Tüm branşlarda dünyanın en iyi teknik heyetleriyle çalışmaya hazırız'' yanıtını verdi.

Kılıç, başka bir gazetecinin, ''Üst düzey sporcu transferleri de olacak mı-'' sorusu üzerine ise şöyle konuştu:

''Öncelikli amacımız, bu ülkenin çocuklarını, kendi gençlerimizi en iyi teknik destekle, en yüksek altyapı imkanlarıyla müsabakalara hazır hale getirmek. Öncelikli hedefimiz bu. Ama tabii, sporda rol model olması açısından bazı örnekleri, değişik branşlarda vatandaşlığımıza geçirerek bu sürecin ivmelenmesine katkı sağlamasına da açığız. Fakat model olacak kadar. Atletimizde geçmişte bunun faydasını görmekle birlikte, Londra Olimpiyatları'nda madalyaları kazanan sporcular, bu ülkede doğan annesi, babası Türk olan gençlerimiz. Dolayısıyla da model olacak kadar bir etkileşime açığız.''
   
''Madalya patlaması beklememek lazım''

   
Kılıç, şu an Türkiye'de devam eden 405 spor yatırımı bulunduğuna değinerek, 2013 yılında buna 288 yeni proje daha ilave edeceklerini dile getirdi.

''25 tane de stadyum projesi var'' diyen Kılıç, şunları kaydetti:

''Her bir stadyumun tribün altlarında 8-10 ayrı sportif aktivite alanı oluşturuyoruz. Bu yıl ilk defa yatırım programımıza sporcu fabrikası olarak adlandırdığımız projeleri ekledik. Tribünü olmayan spor salonu bunlar. Tek tesiste 10-12 spor salonu barındıran yeni tesis modeli bunlar. Buralar Türkiye'de milyonlarca gencin spor yapmasına olanak sağlayacak. Otomasyon çalışması tamamlandığında her bir lisanslı sporcu, elektronik ortamda randevusunu almak ve antrenörüyle saatlerini örtüştürmek kaydıyla Türkiye'nin tüm illerindeki spor tesislerinde tamamen ücretsiz olarak yararlanma hakkına kavuşacak. Ama sabırsızlık edip bugünden yarına madalya patlaması beklememek lazım.''
   
Trabzon-Fenerbahçe maçı
   
Kılıç, hafta sonu yapılacak Trabzonspor-Fenerbahçe maçının hatırlatılması üzerine de şu yorumlarda bulundu:

''Trabzon, çok konuksever bir şehir. Trabzon halkı, bugüne kadar oluğu gibi kendisinden beklenen konukseverliği ortaya mutlaka koyacaktır. İki takım arasında ezeli bir rekabet var. Her iki takım, futbol performanslarını Avni Aker zemininde ortaya koyacaklar. Tribünlerde de futbolun ruhuna uygun tavır ve davranışların yaşanacağı kanaatindeyim. Her iki takım yöneticileri tarafından son günlerde yapılan açıklamalara bakıldığında ortamın gerilmesine neden olacak beyanatların olmadığını gözlemleyebiliyorum. Hiç kimsenin gerilimden fayda ummaması lazım. Ben, bu maçta gerilimin olmayacağına inanıyorum, olmamasını da temenni ediyorum''

Antrenör Bowman ise basın mensuplarına açıklama yapmadan bakanlık binasından ayrıldı.

Yunanistan ile ticaret 10 milyar dolara çıkarılacak


Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Türk-Yunan ilişkilerinde olumlu yönde büyük bir değişim süreci yaşandığını belirterek, "Bu yeni anlaşmalarla ve yeni dönemde ticaret hacmini en az 10 milyar dolara çıkarmak temel hedefimizdir'' dedi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Dimitris Avramopulos, Ankara Palas Devlet Konukevi'nde heyetler arası çalışma yemeğinin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

Konuşmasına, ''Komşu Yunanistan'dan gelen her misafir bizim için önemlidir. Ama Avramopulus'un yeri benim için farklıdır'' diyerek başlayan Davutoğlu, ekim ayında Atina'ya gerçekleştirdiği ziyaret sırasında bu dostluğu gördüğünü belirterek, ''Şimdi eminim o da kendisini Ankara'da evinde gibi hissetti'' dedi.

Gerek baş başa ve heyetler arası temaslar, gerekse Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la yapılan görüşmelere bu samimiyetin damgasını vurduğunu dile getiren Davutoğlu, ''Türk-Yunan ilişkilerinde olumlu anlamda büyük bir psikolojik değişim, bir devrim, bir paradigma değişimi yaşanıyor. Biz Türkiye olarak bundan büyük mutluluk duyuyoruz. Bunun da dünyaya çok güzel bir mesaj olduğundan eminiz'' diye konuştu.

Avramopulos'un ziyaretinin bir iade-i ziyaret niteliği taşıdığına değien Davutoğlu, ancak asıl hedefin 4-5 Mart tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilecek Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nin hazırlıklarını yapmak olduğunu vurguladı.

Davutoğlu, şöyle devam etti:

''Bugün yaptığımız toplantılarda bütün hazırlıkları gözden geçirdik, çok sayıda anlaşmada mutabık kaldık, en az bir o kadarında da müzakerelerimz sürüyor. İnşallah, 15 Mayıs 2010'da Atina'da imzaladığımızdan daha çok sayıda anlaşmayı, mutabakatı 4-5 Mart'ta imzalayacağız.

En az 10 bakanın karşılıklı iştirak edeceği ki bu sayı 12'ye de çıkabilir, başbakanlarımızın eş başkanlığındaki hükümetler arası zirvede bütün bu çalışmaları gözden geçireceğiz. Ama çalışmalarımızın esası şudur; Türk ve Yunan halklarını, Türkiye ve Yunanistan'ı birbirine daha çok bağlayacak, dostluk ilişkilerini pekiştirecek ve Ege'yi bir 'dostluk gölü' haline getirecek kapsamlı bir yeni dönem başlatmaktır.''
   
10 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi
   
İki ülke arasındaki dış ticaret hacminin geçen yıl 4,1 milyar dolardan 4,6 milyar dolara yükseldiğine işaret eden Davutoğlu, ''Bu yeni anlaşmalarla ve yeni dönemde ticaret hacmini en az 10 milyar dolara çıkarmak temel hedefimizdir'' ifadesini kullandı.

Davutoğlu, bu çerçevede, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ve Avramopulos'un İstanbul'a kalabalık bir iş adamı heyetiyle geleceklerini ifade ederek, ''Bütün bu çalışmalarla Türk ve Yunan halklarının ortak kader bilinci güçlenecek. Sıkıntılarımızı da birlikte aşacağız, mutluluklarımızı da geleceğe dönük vizyonlarımızı da beraber paylaşacağız'' diye konuştu.

Bugünkü görüşmelerde Avrupa ve AB'nin geleceği üzerine de sohbet ettiklerini aktaran Davutoğlu, ''Atina ve İstanbul Avrupa tarihinin dışında tutulsa Avrupa tarihi yazılamaz'' dedi.

Avramopulos'u Türkiye'nin AB sürecinde gelinen son nokta konusunda bilgilendirdiğini de belirten Davutoğlu, Yunanistan'ın desteğinden ötürü mevkidaşına teşekkür ettiğini, aynı zamanda Türkiye'nin, Avrupa'nın geleceği konusunda Yunanistan ile çalışmaya hazır olduğunu aktardığını söyledi. Davutoğlu, ''Türk-Yunan perspektifinin Avrupa'nın geleceğine yeni ufuklar sunacağına inanıyoruz'' dedi.

Davutoğlu, görüşmelerinde bölgesel gelişmeleri de ele aldıklarına değinerek, ''Balkanlar'daki bütün sorunlara barışçıl yollarla çözüm bulunması konusundaki ortak kanaatimizi teyit ettik. Ortadoğu ve Akdeniz'deki gelişmelere ilişkin de benzer perspektiflere sahibiz'' diye konuştu.
   
''Basına ekmek çıkmayacak, mükemmel görüşmeler yaptık''
   
Yunan mevkidaşını Türkiye'de görmekten duyduğu mutluluğu dile getiren Davutoğlu, ''Eskiden Türk ve Yunan dışişleri bakanları buluştuğunda, basın mensupları 'Acaba nereden kriz olur-' diye düşünürlerdi muhtemelen. Ama bugün, bu anlamda basına herhangi bir ekmek çıkmayacak buradan. Mükemmel görüşmeler yaptık. Bundan sonra Dimitris ile benim yapacağımız bütün toplantılardan sadece güzel haberler gelecek. Bir tek kriz var aramızda, ben Atina'ya eşimle gittim, Sayın Dimitris buraya yalnız geldi'' ifadesini kullandı.

Yunan Dışişleri Bakanı, Davutoğlu'nun esprili sözlerine, ''Bu akşam galiba evimde kriz olacak'' diye yanıt verdi.

Avramopulos'u, Ankara Palas'ta ağırlamasının da sembolik bir anlamı olduğunu ifade eden Davutoğlu, ''Birlikte Atatürk ve Venizelos'un 27 Ekim 1930'da Ankara Palas'ta çektirdikleri resmi ve burada bir arada bulunuşlarını andık. O dönemde atılan dostluk tohumları şimdi yeni bir dönemin güçlü işbirliğine dönüşecek'' dedi.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Avramopulos'un, Ankara'ya gelirken sembolik bir jest yaparak Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Kerim Uras'ı da uçağında getirdiğini dile getirerek, ''Yalnız yine bir kriz çıkarabilirsiniz, gelirken hava sahasını ihlal ettikleri bilgisi ulaştı. Duyduğuma göre, giderken de bizim büyükelçi Yunan hava sahasını ihlal edecekmiş. Bu da artık dostluğumuzun bütün krizleri aşacak güçte olduğunu gösteriyor'' diye konuştu.

Büyük dönüşüm başladı: Ticaretin kalbinde neler oluyor?

Yüzyıllarca ticaretin kalbinin attığı yer oldu. Birçok ünlü işadamının yetiştiği ve Sultanhamam ve Yeşildirek'te neler oluyor?

Bülent Ekimci'nin araştırması

Yüzyıllarca ticaretin kalbinin attığı yer oldu. Bugün ise eski hanları birer birer otele dönüşüyor. Birçok ünlü işadamının yetiştiği ve “Ticaret Üniversitesi” olarak anılan Sultanhamam ve Yeşildirek önümüzdeki yıllarda turizmin merkezi olmaya aday…
SULTANHAMAM, İstanbul’da ticaretin kalbinin attığı yerdir. Eskiden öyleydi, bugün de durum böyle. En azından şimdilik… 8 bin işyeri ve 10 milyar dolarlık iş hacmi ile bölgenin ekonomideki ağırlığını bugün de hissetmek mümkün. Kapalıçarşı, Tahtakale, Mahmutpaşa ve Sirkeci İskelesi arasında kalan bölgeden, bir zamanlar “Ticaret Üniversitesi” olarak bahsedilirdi. Kamuoyunun yakından tanıdığı birçok ünlü işadamı Sultanhamam’dan yetişti. Fakat Anadolulu tüccarların alışveriş merkezi olan Sultanhamam ve Yeşildirek, ekonomideki değişime daha fazla direnemedi. Bölgedeki iş hanları el değiştirmeye ve otel olmaya hazırlanıyor. Bölge, ticaretin kalbinin attığı yerden, turizmin kalbinin attığı yerlerden birisi olmaya doğru gidiyor.
İSTANBUL’UN HANLAR BÖLGESİNDE DÖNÜŞÜM
Bizans’tan bu yana ticari faaliyetlerin sürdüğü yer olan Sultanhamam, aslında bugünkü modern alışveriş merkezlerinin ilk örneklerinden. 80-100 yıl öncesine kadar kervanlarla Sultanhamam’a gelen tüccarlar, hanların alt katlarına hayvanları bağlar, üst katlarında da kendileri kalırdı. Bölgedeki çoğu yeni binanın isminin sonuna “Han” kelimesinin konması, eski tarihlerden kalma bir adet.
Kumaşçısından iplikçisine, konfeksiyoncusundan düğmecisine kadar tekstil üzerine toptancıların faaliyet gösterdiği Sultanhamam ve Yeşildirek, İstanbul’daki fabrikaların mallarını Anadolu tüccarlarıyla buluşturan bir merkez olarak işlev gördü. Deniz, tren ve karayolu gibi her tür yolla bölgeye ulaşmak mümkün. Bölgedeki çok sayıdaki handa toptancılar hala faaliyet gösteriyor. Fakat, gelinen noktada bölge büyük bir değişim içinde. Fatih Belediyesi’ne bağlı olan Sultanhamam ve Yeşildirek’te, iş hanlarının bazıları el değiştirmiş, bazı han sahipleri ise içlerinde faaliyet gösteren esnafa çıkması için baskı yapmaya başlamış. Hanların bazıları, otel olarak yeniden düzenlenmek için tadilata girmiş durumda. Bölgede hummalı bir tadilat faaliyeti gözleniyor.
HANLAR EL DEĞİŞTİRİYOR
Geçtiğimiz hafta Yeşildirek’te Hatem Han’daki toptancılara dükkanlarını boşaltmaları için tebligat geldiğini duyunca araştırma yapmak için bölgeye gittik. Hatemoğlu markasının sahibi Saygı ailesine ait olan Hatem Han değil ama Sultanhamam ve Yeşildirek’te kısa süre önce üç dört hanın el değiştirdiğini öğrendik.
Sultanhamam Cemal Nadir Sokak’taki Keskin Han, geçtiğimiz yıl 12 milyon TL’ye el değiştirmiş. Malatyalı bir yatırımcının aldığı söylenen ve içinde 250 işyeri bulunan han boşaltılmış ve tadilat başlamış. Yeni sahiplerinin Keskin Han’ı otel yapacağı söyleniyor.
Sultanhaman’dan başlayan ve Cağaloğlu Yokuşu’na bağlanan Cemal Nadir Sokak’ın sonundaki Nur Han da Malatyalı aynı yatırımcı tarafından satın alınmış. Nur Han’ın 8 milyon TL’ye el değiştirdiği söyleniyor.
Cemal Nadir Sokak’ta Keskin Han’ın yanındaki Büyük Milas Han da el değiştirmek üzere. Çok hisseli hanın yarısı satılmış, diğer yarısı için de pazarlıklar sürüyor. Aşirefendi’deki Birlik Han satılmış. Sultanhamam’daki üç katlı Kısmet Han da el değiştirmiş. Kısmet Han’ı, Siirtli bir yatırımcı 7 milyon dolara satın almış. Bir zamanlar Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu’nun istediği belirtilen Gürün Han’ın da çok sayıda taliplisi olduğu söyleniyor.
OTEL ADAYI HANLAR
Sultanhamam’daki Keskin Han’ı otel yapmak için yeni sahibi çalışmalar başlamış. Otel olmasına kesin gözüyle bakılan ikinci han ise Demiray Han. Bayrampaşa’daki Akvaryum Alışveriş Merkezi’nin de kurucusu olan Yaşar Dalkıran, sahibi olduğu Demiray Han’ı otel yapmak istiyormuş.
1969 yılından beri Sultanhamam’da esnaflık yapan Muti Çocuk Giyim’in sahibi Nusret İlter, gelişmelerle ilgili şunları söylüyor: “Yaşar Dalkıran dört beş yıl önce Demiray Han’ı 2 milyon 500 bin dolara satın aldı. Geçen yıl hana Amerikalılar talip oldu. Hatta Amerikalılara ben aracı oldum. Dalkıran, 15 milyon dolar istedi. Karşı taraf 12 milyon 500 bin doyar verince anlaşma olmadı. Han için şimdi 22 milyon dolarlardan bahsediliyor. Yaşar Bey hanı otel yapmak istiyor. Hanın üst katlarındaki esnafın çoğu boşalttı. Giriş katındaki dükkanları hava para vererek tutan esnaf ise boşaltmaya yanaşmıyor.”
Hatem Han’ın üçüncü katındaki işyerinde görüştüğümüz Nusret İlter, Yaşar Dalkıran’la anlaşamayan Amerikalı yatırımcıların Hatem Han içinde geçen yıl 7-8 milyon dolar teklif ettikleri söylüyor. İlter, yedi hissedarlı Hatem Han’ın da değerini bulduğunda satılabileceğini vurguluyor.
ESNAFA “BOŞALTIN!” TEBLİGATI
Fatih Belediyesi, yılbaşında Sultanhamam ve Yeşildirek’teki sokakların başına araç girişini önleyen bariyerler koydu. Ticaretin merkezi olan Sultanhamam’da cadde ve sokaklar gündüz saat 10’dan 18’e kadar trafiğe kapatılmış durumda. Demiray Han’ın cadde üzerindeki dükkanlarından birinde faaliyet gösteren Himm’s Tekstil’in toptancısı Petek Tekstil’in sahibi Hayrettin Efehan, “Mal sahibinin bir otel sahibi ile ortak olarak Demiray Han’ı otel yapmak istediğini duyuyorduk. Yaşar Dalkıran, ‘Çıkın binada tadilat yapacağım’ diyor. Bina için belediyeden öyle bir rapor almış ki, raporda bina ne çürük de ne de içinde oturulamaz diyor. Fatih Belediyesi binadaki yüze yakın esnafa dükkanlarınızı boşaltın diye tebligat gönderdi. Esnaf olarak biz de mahkemeye başvurup yürütmeyi durdurma kararı aldırdık. Eminönü bölgesinde bizim durumumuzda olan çok han var. Dükkanının yerine göre 35 bin dolar ile 120 bin dolar hava parası veren esnaf var. Ben bu dükkanı tutarken 150 bin dolar hava parası verdim” diyor.
KİRALAR YÜZDE 20 ARTTI
Otel yapılmak için satın alınan veya boşaltılan hanların durumu, çevredeki diğer hanlardaki kiraların artmasına neden olmuş. Otel olacak hanlardaki işyerini boşaltan esnaf, çevredeki diğer hanlara hücum etmiş durumda. Talep arttığı için kiralar yüzde 20 artmış. Artan sadece kiralar da değil. Trafiğe kapanan yollar yüzünden hamallar da fiyat artırmış. Görünen o ki, Eminönü ve Sirkeci’de yer bulamayan yatırımcılar için Sultanhamam ve Yeşildirek’teki çok odalı hanların her biri potansiyel birer otel adayı.
Sultanhamam’dan çıkan ünlü işadamları
Toprak Holding’in sahibi Halis Toprak, Nergis Holding’in sahibi Cavit Çağlar, Mithat Giyim’in sahibi Mithat Gürsoy, Akın Tekstil’in sahibi Rüştü Akın, Verdi Tülleri’nin sahibi Recep Tanrıverdi, Zorlu Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı ve Taç Perde’nin sahibi Ahmet Nazif Zorlu, Çalık Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Çalık, Sultanhamam Yeşildirek’te yetişen işadamlarımızdan. Sultanhamam’dan yetişen bu isimlere Denizlili iplik tüccarı Ahmet Paralı, Kayseri’de iplik fabrikası ve Bursa’da tekstil tesisleri bulunan Halil Çetinkaya, Kayserili tekstilci Nuh Mehmet Küçükçalık, Havza’da iplik fabrikası ve Edirne’de dokuma fabrikası bulunan Hereke Halı’nın sahibi Kayserili Mehmet Kilimci’yi de eklemek mümkün.
Neden otel yapıyorlar?
Sur içindeki bölgede son yıllarda ticaret merkezlerinin turizm merkezlerine dönüşmesi doğrultusunda dikkat çekici bir dönüşüm yaşanıyor. Bunun nedeni kuşkusuz İstanbul’a gelen turist sayısındaki artış. İstanbul Turizm İstatistikleri Raporu’na göre İstanbul’a gelen yabancı turist sayısı 2013’ün ilk ayında geçen yıla göre yaklaşık yüzde 18 artış gösterdi. Önceki yılın gelen turist sayısı 451 bin 622 iken, bu yıl aynı rakam yüzde 17,9’luk artışla 532 bin 726 oldu. Rapora göre İstanbul'u tercih eden turistler arasında Almanlar yüzde 7.7'lik payla birinci, Ruslar yüzde 7.3'lük payla ikinci, İngilizler yüzde 4.1 ile üçüncü, Amerikalılar yüzde 4 ile dördüncü, Libyalılar yüzde 3.9 ile beşinci sırada yer aldı.
Sultanhamam ve Tahtakele’deki meşhur hanlar
Gürün Han
Hatem Han
Büyük Milas Han
Şark Han
Kısmet Han
Havuzlu Han
Taşçılar Han
Katırcıoğlu Han
Birtaş Han
Soybaşlar Han
Kırcıoğlu İş Hanı
Keskin Han
Diri Han
Demiray Han
Sabuncu Han
Kürkçü Han
Leblebici Hanı
Büyük Valide Hanı
Büyük Yeni Han
Ali Paşa Hanı
Baltacı Münhedim Hanı
Çuhacı Hanı
Çukur Han
Kızlarağası Hanı
Taş Han
Yağcı Han
Para Dergisi

Migros'tan sektörde dengeleri değiştirecek atak

Migros, 2011 yılında Şok’u Ülker’e satsa da küçük formattan vazgeçemedi.

Türkiye’de hipermarket açmak artık çok kolay değil. Özellikle büyükşehirlerde uygun büyüklükte yer bulmak zorlaştı. Ayrıca tüketici hipermarket formatına doymuş gibi görünüyor. Bu nedenle asıl büyük rekabet, küçük formatlarda yaşanıyor; süpermarket ve discount marketler daha gözde.
Perakendenin hızlı oyuncularından Migros, 2011 yılında Şok’u Ülker’e satsa da küçük formattan vazgeçemedi. Şok’u devrettiği dönemlerde Mjet adını verdiği formatla tüketicinin karşısına çıkan şirket, Türkiye’nin yedi bölgesinde 88 Mjet mağazası açtı. Ortalama 125 metrekarelik mağazalarda 2 bin 500 çeşit ürünle tüketicinin karşısına çıkan Migros bu formatı daha da büyütmek istiyor. Geçen hafta aldığımız bir bilgi bu formata Migros’un verdiği önemin kanıtı niteliğinde.
Geçen hafta Ataşehir’deki bir Petrol Ofisi benzin istasyonunun içindeki marketin kapandığını ve yerine Mjet açılacağını öğrendik. Bu bilgi önemli çünkü ilk kez bir benzin istasyonunda Mjet açılacak. Hatta, yakın zamanda Asya ve Avrupa yakalarında ikişer Petrol Ofisi’nde daha Mjet olacağı bilgisini aldık.
Migros, Koç Holding çatısı altındayken, Şok’u benzin istasyonlarında açmak istemiş ancak bu plandan daha sonra vazgeçilmiş. Yaptığımız araştırmaya göre Petrol Ofisi istasyonlarının tümünde Mjet açmak için Migros’la yapılmış kurumsal bir anlaşma yok. Buna karşın Migros tarafı hem Mjet’leri hem de diğer formatları uygun yer bulduğu her noktada açmak istiyor.
Migros Ticaret A.Ş’nin M, MM ve MMM formatında 522 mağazası varken, Mjetlerin sayısı kısa sürede 88’e ulaştı. Bunların yanında Tansaş’ın 220, 5M Migros’un 18, Macrocenter’ın ise 17 mağazası bulunuyor. Migros bu yıl tüm formatlarda 150 mağaza açacak. Yalnızca Mjet’lere odaklanma gibi bir durum söz konusu değilmiş. Şirket hangi formata uygun yer bulursa onu değerlendirecekmiş.
Para dergisi

7 Şubat 2013 Perşembe

Türk işkadını Petrol milyardelerini geride bıraktı


Petrol ve petrokimya ticaretinde küresel oyuncu olan Bayegan A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Üyesi Rüya Bayegan, 2010 yılında 50’nci sıradan girdiği “Ortadoğu’nun 50 Güçlü Petrol Oyuncusu” listesinde yükselişini sürdürüyor.

2011’deki performansıyla 36’ncı sıraya yükselen Rüya Bayegan, 2012’de 19’uncu sırada yer almayı başardı. Petrol ve mamulleri sektörünün ünlü dergilerden olan ve Dubai’de yayınlanan Petrochemicals’ın değerlendirilmesinde Bayegan, Türkiye’den tek isim oldu.
HIRSLI BİR KADIN
Birçok önemli petrol otoritesini, milyarderleri, şeyh, prens ve CEO’yu geride bırakıp, 19’uncu olarak listeye girmeyi başaran Rüya Bayegan, yıl boyunca, iş bağlantılarının yanı sıra katıldığı seminer, forum ile fuarlardaki söylemleri ve aldığı ödüllerle sektörde söz sahibi olmayı sürdürdü. Petrochemicals Dergisi, Rüya Bayegan ile ilgili şu yorumu yaptı:
“Rüya Bayegan, işinde son derece hırslı bir kadın. 19’uncu sıraya yükselme başarısı, sadece iş hacmini genişletme isteğinden değil, petrokimya ihracatlarında Türkiye’yi yeni hedef yapmak için de çok emek sarf etmesiyle geldi.”
LAFTA BIRAKMAZ
Rüya Bayegan’ın  ‘Çin, kendi petrokimya endüstrisini geliştirirken ve ilerde kendi kendine yetebilecek durumdayken, Türk petrokimya ithalatçıları da aynı oranda büyümeli. Bu nedenle ben GCC üreticilerini ülkemize gelmeleri ve yatırım yapmaları konusunda cesaretlendirdim, sonuçta pazar burada” sözlerini hatırlatan dergi, Bayegan’ı sözlerini lafta bırakmayan biri olarak tanımladı.
Aramco ilk sırada
PETROC-HEMICALS Dergisi’nin, “Bu profilde yer alan karar vericiler, bölgede petrokimya imparatorlukları kurarak ve Ortadoğu’nun hızla global petrol merkez üssüne dönüşmesine yardımcı olarak mükemmel bir iş çıkarıyorlar” diyerek tanıttığı listenin ilk sırasında Suudi Aramco’nun Başkanı ve CEO’su Khalid Al Falih yer alıyor. İkinci sırada ise Sabic’in CEO’su Mohamed H.Al-Mady bulunuyor. Üçüncü sıranın sahibi ise Sadara Chemical Company’nin CEO’su Ziad Al-Labban oldu. Listede Ahmed Al-Ohali ve Mutlaq Al Morished gibi petro dolar milyarderleri yer alıyor. 
kaynak-patronlardunyasi.com

Tedbir almayan patrona 86 bin TL ceza!


Türkiye'de son yıllarda artan iş kazalarına karşı savaş açan hükümet, yeni yasayı 2012 sonunda uygulamaya koydu. Kanun kapsamındaki cezalar 1.078 TL'den başlayarak, güvenlik raporunu sunmadan işyerini faaliyete geçirmenin cezası olan 86.240 TL'ye kadar çıkıyor
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun ceza doğurucu maddeleri 3 Aralık 2012 sonrası yürürlüğe girdi. Kanunun idari para cezaları 1.078 TL'den başlayarak, güvenlik raporunu Bakanlığa sunmadan işyerini faaliyete geçirmenin cezası olan 86.240 TL'ye kadar çıkıyor. Kanunun getirdiği en önemli yenilik çalışan sayısı ve tehlike sınıfı fark etmeksizin tüm işyerlerinin iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli istihdam etmesi veya bu hizmetleri ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden satın alması yükümlülüğü. Kamu kurumları ve 50'den az çalışanı olan az tehlikeli işyerleri 30 Haziran 2014'ten; 50'den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli işyerleri 30 Haziran 2013'ten; geri kalan tüm işyerleri ise 30 Aralık 2012'den itibaren yönetmeliklerde belirtilen süreler dahilinde iş sağlığı ve güvenliği uzmanı, işyeri hekimi ve diğer sağlık personeli istihdam etmek zorunda.
BERBERİN VAKTİ VAR 
 BU demek oluyor ki, mahalle marketleri, berberler, emlakçiler, apartmanlar gibi küçük işyerleri için daha zaman var. Bu işyerleri 1 Haziran 2014 sonrası, bu personellerden çalıştırdıkları sigortalı sayısına paralel olarak hizmet almakla yükümlü olacaklar. Apartmanlarda bir bina görevlisi varsa alınacak hizmet süresi ayda sadece 15 - 20 dakika. İş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırmama halinde 5.390 TL idari para cezası, aykırılığın devam ettiği her ay için kesilecek. Diğer sağlık personeli istihdam etmemenin cezası ise yine aykırılığın devam ettiği her ay için 2.695 TL olarak belirlendi. 
 RİSKE KARŞI ÖNLEM 
 ÇALIŞAN sayısı ve tehlike sınıfı gözetmeksizin tüm işyerleri 30 Aralık 2012 tarihinden itibaren risk değerlendirmesi yapmak zorunda. Risk değerlendirmesi, işyerinde bulunan tehlike kaynaklarının belirlenmesi ve risklerin değerlendirilerek bunlara karşı koruyucu önlemlerin alınması işlemine verilen sürecin ismi. Risk değerlendirmesi yapmamış olmanın cezası 3.234 TL. Bu aykırılığın devamı halinde her ay 4.851 TL'lik idari para cezası işyerlerine uygulanacak. 
 KURUL OLUŞTURULACAK 
 30 ARALIK 2012'den itibaren 50 ve daha fazla çalışanı olan ve altı aydan uzun süren sürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde 'iş sağlığı ve güvenliği kurulu' oluşturulması zorunlu hale getirildi. İşyerinde taşeron varsa o da bu kurula girecek. Hem asıl işverenin, hem de taşeronun çalışan sayısının 50'den fazla olması durumunda ayrı ayrı iş sağlığı ve güvenliği kurulunun oluşturulması gerekli. Ancak bu iki kurulun koordinasyonu asıl işverende olacak. 
 Uymayan işveren yandı
ASIL işverenin çalışan sayısı 50'den fazla, alt işverenin çalışan sayısı 50'den az ise 'iş sağlığı ve güvenliği kurulu'nu asıl işveren kuracak. Taşeron çalışanı 50'den fazla asıl işverenin çalışan sayısı 50'den az ise bu kurulu taşeron kuracak. Asıl işveren ve taşeronun çalışan sayıları ayrı ayrı elli rakamının altında, ancak ikisinin toplam çalışan sayısı elliden fazla ise asıl işveren ve taşeron birlikte bir kurul oluşturacak. Bu yükümlülüğe uyulmaması halinde, kurul oluşturmayan işveren 2.156 TL ve kurullar arasında koordinasyon sağlamayan işveren yine 2.156 TL idari para cezası ile karşı karşıya kalacak. Ayrı kurullar oluşturulması gerekirken bunu yapmayan işverenlere 6.468 TL'lik idari para cezası kesilecek. 
 'Yangın' gibi ceza kapıda 
 ACİL durumları belirlememek, acil durumlar için tedbir almamak, acil durum planlarını hazırlamamak, destek elemanı görevlendirmemek, araç gereç sağlamamak, acil durumlarda işyeri dışındaki kuruluşla irtibatı sağlayacak düzenlemeyi yapmamak durumunda her bir yükümlülük için 1.078 TL idari para cezası ile karşılaşıldığı gibi aykırılığın devam ettiği her ay için yine 1.078 TL idari para cezası uygulanacak.
Cem Kılıç/Akşam

6 Şubat 2013 Çarşamba

Başbakan Erdoğan Slovakya’da

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, özel uçak ''ANA'' ile TSİ 22.20'de Slovakya'nın başkenti Bratislava'ya geldi.

Erdoğan'ı, Bratislava Havaalanı'nda Slovakya Dışişleri Bakan Yardımcısı Peter Burian, Slovakya'nın Ankara Büyükelçisi Milan Zachar ve Türkiye'nin Bratislava Büyükelçisi Gülhan Ulutekin ile öteki yetkililer karşıladı.

Başbakan Erdoğan ile eşi Emine Erdoğan, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'nun yanı sıra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu, AK Parti Grup Başkanvekili Mahir Ünal, AK Parti Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan, AK Parti Kars Milletvekili ve Türkiye-Çek Cumhuriyeti Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Ahmet Arslan, AK Parti Kütahya Milletvekili ve Türkiye-Macaristan Parlamentolar Arası Dostluk Grubu Başkanı Vural Kavuncu, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da Bratislava'ya geldi.
Başbakan Erdoğan, kaldığı Kempinski Otel'in girişinde ellerinde Türk ve AK Parti bayraklarıyla kendisini bekleyen gurbetçilerle tokalaştı.

Erdoğan, daha sonra gurbetçi ailelerle hatıra fotoğrafı çektirdi.

Türkiye’deki Suriyeli sayısı yaklaşık 250 bin

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, şu anda Türkiye'deki Suriyeli sayısının yaklaşık 250 bin olduğunu belirtti.


Atalay, Başbakanlık Merkez Bina'da gerçekleştirilen Suriye konulu koordinasyon toplantısı öncesinde yaptığı açıklamada, bugün itibarıyla Suriye'den Türkiye'ye gelen ve kamplarda kalan sığınmacı sayısının 170 bin 700'ü bulduğunu ve bu rakamın her gün biraz daha yükseldiğini söyledi.

Özellikle Suriye'ye komşu illerin hemen hemen hepsinde çadır kent ve konteyner kentlerden oluşan kampların bulunduğunu, şu anda konteyner kent sayısının 3'e çıktığını anımsatan Atalay, ''Türkiye olarak ülkemize daha önce olduğu gibi önceki yıllarda da olduğu gibi komşu ülkelerden gelen sığınmacılarla ilgili elimizden geleni yapıyoruz. Onların gerek barınma, gerek beslenme, gerek eğitim, sağlık gibi bütün ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamaya çalışıyoruz'' diye konuştu.

Kamplarda kalan 171 bin kişinin dışında yaklaşık 80-100 bin civarında da kamplar dışında, şehirlerde yaşayan Suriyeliler bulunduğunu aktaran Atalay, şu anda Türkiye'deki Suriyeli sayısının yaklaşık 250 bin olduğunu belirtti.

Kampların dışındaki Suriyelilerin de yine Türkiye'nin sınır illerinde barındıklarını, bunlara oralardaki sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar tarafından yardım edildiğini ifade eden Atalay, bu kişilerin sağlık hizmetlerinden yararlanabilmesi için bir genelge hazırladıklarını ve devlet hastanelerinde parasız tedavi görebileceklerini, bunun da hükümet ve AFAD tarafından karşılanacağını söyledi.

Suriye'deki olaylar nedeniyle Türkiye'ye gelebileceklerin sayısının ne olabileceği konusunda tahminlerinin olmadığını kaydeden Atalay, ''İçerideki her gelişmeye göre, sınırdan bu tarafa geçişlerde şekillenmiş oluyor. Bizim bütün dileğimiz Suriye'deki bu olayların bitmesi ve ondan sonra bu vatandaşlarımızın tekrar kendi evlerine, ülkelerine dönmesi'' dedi.
   
Suriyelilere verilen sağlık ve eğitim hizmetleri

   
Türkiye'deki Suriyelilere büyük bir sağlık hizmeti verildiğini anlatan Beşir Atalay, şöyle devam etti:

''Kamplarda sahra hastanelerimiz var. İlk başvurular orada, ilk küçük çaptaki tedaviler orada. Gerekiyorsa dışarıya, hastanelere bunlar sevk ediliyor. O konuda hiçbir aksama yok. Sağlık Bakanlığımız ve koordinasyon çok iyi yürüyor. Eğitim ile ilgili hiçbir sorun yok. Okul çağındaki çocukların eğitiminden geri kalmaması için çok sayıda çocuk orada eğitimlerine devam ediyor. Şu anda mesela okullardaki öğrenci sayısı 26 bin 461. Yani okul çağındaki bütün çocuklara gerek Suriyeli öğretmenler, gerek Türkiye'den öğretmenler derslerini veriyor.

Suriye'de üniversite okuyup da buraya gelmek durumunda kalanlar için de YÖK bir karar aldı. Bölgedeki üniversitelerimiz, bunlara kendi bölümleriyle ilgili kabul verdiler. Onlar orada derslerini görecekler. Onlarla ilgili ödemeleri de yine AFAD yapıyor. Bu şekilde okul çağındaki çocuklar da gençler de okullarından geri kalmamış olacaklar.''
   
''Uluslararası platformdan bu konuda Türkiye fazla bir destek görmedi''
   
Bugüne kadar kamplardaki doğum sayısının 2 bin 295 olduğunu dile getiren Atalay, ''Ölümler var, evlenmeler var, doğumlar var. Burada da hayat böyle devam ediyor. Biz de Türkiye olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz'' ifadelerini kullandı.

Başbakan Yardımcısı Atalay, güvenlikle ilgili kurumların da tedbirler aldıklarını vurgulayarak,özellikle bölgedeki sivil toplum kuruluşlarına destekleri için teşekkür etti.

Atalay, şöyle devam etti:

''Uluslararası platformdan bu konuda Türkiye fazla bir destek görmedi. Ne BM'den ne de ikili olarak ülkelerden veya diğer uluslararası kuruluşlardan sığınmacılarla ilgili, Suriye'den gelen bu kardeşlerimizle ilgili fazla bir destek görmedik. Hemen hemen Türkiye bütün yükü kendisi çekiyor. Onu da burada özellikle ifade etmek istiyorum.

Bu koordinasyonun önemi şu; doğrusu herkes konuyu çok daha dinamik takip ediyor. Hepimiz üzerimizdeki bu görevi iyi yürütmek istiyoruz. Biliyorsunuz Türkiye'nin bu konuda geçmişte tecrübeleri var. Kendi içimizde ülkemizde yaşadığımız afet sonrası çalışmalarımız var. Bütün bunlardan edindiğimiz tecrübelerle bu konuyu da sığınmacılarla ilgili çalışmaları da hamdolsun, uluslararası camianın takdirle karşıladığı, 'Türkiye bu konuyu en iyi yürütüyor' dediği bir şekilde yürütüyoruz.''